30 Nisan 2010 Cuma

Hak ve Hakikat

Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Ve ma kade-ru'llahe hakka kadrihi / Allah'ı gereği gibi
tanımadılar." (En'am, 91) Her bilinen ve tanınan bağlamında tanıma/marifet iki olguyla
ilintili olur: Bu olgulardan biri hak, biri de hakikattir. Hak, akılların delil yoluyla idrâk ettikleri
bir şeydir. Hakikat ise; keşif ve müşahede ile idrâk edilir. İdrâk edilecek bir üçüncü olgu
kesinlikle yoktur. Bu yüzden Harise: "Ben gerçek (hak) bir müminim" demiştir. Bu sözünde
Harise, idrâk edilenlerin ilkini zikredilmiştir. Çünkü ikinci idrâk edilen aracılığıyla
pekiştirilmiş, vurgulanmış bir olgudur onun nazarında. Ama bu noktaya değinmeden
susmuştur. Hz. Resulullah (s.a.v.) ona şöyle demiştir: "Senin imanının hakikati nedir?"
Efendimiz (s.a-.v.), eğer o ikinci olguyu idrak etmiş biri olsa, bizzat gözlem, muttali olma ve
keşif şeklinde cevap vereceğini düşünmüştür. Nitekim bu yönde bir cevap verince
Efendimiz (s.a.v.): "Bildin, bundan ayrılma" şeklinde karşılık vermiştir. Bir şeyi kemâl
derecesinde bilmenin, tanımanın şu iki gerçekten başka bir yolu yoktur: Hak ve Hakikat.
Yüce Allah, kendisini "hakk"ıyla bilmekten aciz olduğumuzu haber verdiğine göre, acaba
O'nu "hakikaf'iyle bilebilir miyiz? Ayette geçen "kadr"dan maksat, ulûhiyet makamının
gerektirdiği azameti bilmekten başka bir şey değildir. Biz bundan aciz olduğumuza göre,
yüce zatını bilmememiz çok daha belirgin olarak ortaya çıkar. Muhakkikler bu celâli/ululuğu
bizzat gözlemleyince, kesin olarak O'nu hakkıyla bilemeyeceklerini ifade ettiler, bununla
beraber ta'zimde de kusur etmediler. Bu noktada sergiledikleri yetersizlik oranında şunu da
öğrendiler: Sonradan olma (hadis) bir varlığın, öncesiz (kadim) bir varlığı hakkıyla bilmesi,
gücü dahilinde değildir. Çünkü bu, bir tür gerçek bir münasebete bağlıdır. Oysa bu hayret
sahralarında bu celâlle münasebet kurmak da mümkün değildir.

İbn Arabi Hazretleri (k.s.)
Risaleler

Hikmet/dünya-ahiret

Eşyayı ait olduğu yere koymak hikmetin bir gereğidir. Suretleri çerçevelerine
yerleştirmek de hikmetin bir göstergesidir. Ahiret çerçevesi dünya çerçevesi gibi değildir.
Bu yüzden dünya hayatının ahiret hayatı olması uygun olmaz. Bilâkis ahiret hayatının, Hz.
Resulullah (s.a.v.) söylediği gibi nimet ehli için saf, ince, güzel ve mutedil, cehennem ehli
için de bunun tam tersi olması kaçınılmazdır. Çünkü dünya bulanıktır ve değişkendir, bu
yüzden dünya hayatı hastadır, sakattır, karanlıktır; buradan taşınmak kaçınılmazdır; hayat
değiştirmek zorunludur. Nitekim bunu gerçek olarak gördükleri için, ayetin sonunda işaret
edildiği gibi "Lev la ahhartena ila ecelin karibin /Bizi yakın bir süreye kadar ertelesen olmaz
mıydı?" (Nisa, 77) demişlerdir. Çünkü hayatı değiştirmekten başka çare yoktur.

İbn Arabi Hazretleri (k.s.)
Risaleler

celal/cemal/edeb

Cemâlin celâli
bizde tecellî ettiğinde bizimle ünsiyet kurar. Eğer bu ünsiyet olmasaydı, bizde tecellî eden
cemâlin celâli bizi helak ederdi. Çünkü celâl ve heybetin gücü karşısında hiçbir şey
duramaz. Bunun karşısında ise ünsiyet eşliğindeki celâl yer alır ki, bunun amacı,
müşahede sırasında itidal üzere olmamız, dolayısıyla gördüklerimizi anlamamız ve gaflet
içinde olmamamızdır. Burada cemâl sıfatı bize tecellî ettiğinde, cemâl, hakkın bize
açılması, yayılması, celâl ise bizden üstün ve aziz olmasıdır. Biz Onun, cemâli içinde bize
açılmasına, yayılmasına heybetle karşılık veririz. Çünkü açılmaya, yayılmaya, aynısıyla
karşılık vermek edebsizlik olur. İlâhî huzurda edeb-sizlik ise kovulmanın, rahmetten
uzaklaştırılmanın sebebidir. Bu yüzden bu anlamı bilen muhakkiklerden biri şöyle demiştir:
"Bu döşeğin üzerine otur, ama sakın uzanma. Çünkü Onun, bizim içimizdeki celâli, huzurda
edebsizlik etmemizi engeller." Tıpkı Onun cemâli ve açılması karşısında
ürpermemiz, heybete kapılmamız, edebsizlik etmemize engel olması gibi. O halde bizim
ashabın keşfi doğrudur, ama celâl içlerine kapanmalarına, cemâl ise açılmalarına neden
oluyor, hükmünde bulunmaları ise yanlıştır. Keşif doğru olduktan sonra gerisine
aldırmamak gerekir. İşte hakikatlerin anlattığı kadarıyla celâl budur.

Bil ki, Kur'an cemâlin celâlini ve cemâli ihtiva eder. Mutlak celâle gelince hiçbir
mahluk onu bilmeye nüfuz edemez, onu müşahede edemez. O sadece Hakka has bir
alandır. Burası yüce Allah'ın kendisini olduğu gibi gösterdiği huzurdur. Eğer bu huzura ve
bu huzurda sergilenen mutlak celâle müdahale imkanımız olsaydı, o zaman bilgi olarak
Allah'ı ve Onun katında olan şeyleri ihata etmiş olurduk ki, bu imkansızdır.

İbn Arabi Hazretleri (k.s.)
Risaleler

27 Nisan 2010 Salı

O' nun uluhiyyeti idrak edilmekten münezzehtir!

" O' nun uluhiyyeti ne kudsidir! O' nun uluhiyyeti idrak edilmekten münezzehtir; O nun uluhiyyeti menzilinde ortak koşulmaktan münezzehtir. Sen kapsın; Bense, Benim. Öyleyse sen Beni sende arama, yoksa boşuna yorulursun! Fakat Beni senin dışındada arama, yoksa rahata eremezsin! Beni aramaktan vazgeçme yoksa mutsuz olursun! Öyleyse Bana kavuşana kadar Beni ara ki yükselesin! Fakat bu arayışında edepli ol! Yola başlangıcın esnasında hazırlıklı ol! Aramızdaki farkı iyi ayırd et! Hiç şüphesiz sen Beni müşahade edemezsin, sen ancak kendi varlığını (Ayn) müşahade edersin! O halde bu ortaklık sıfatında dur; yoksa bir kul ol ve "idraki idrakten acizlikte bir idraktir." de ki bu hususta "Atik"e ilhak olasın ve herkesten ikram gören "Sıddık" olasın!"

İbn Arabi Hazretleri (k.s.)

Rabbinin adını an!..

8- Rabbinin adını an!.. Bütün varlığınla O’na yönel!

9- O, doğunun da batının da Rabbidir. O’ndan başka ilah yoktur. Öyleyse yalnız O’nun himayesine sığın

“Rabbinin adını an…” Rabbinin ismi sensin. Yani kendini tanı ve zikret! Sakın unutma, yoksa Rabbin de seni unutur. Hakikâtini öğrendikten sonra kemalini elde etmeye çalış. “Bütün varlığınla O’na yönel!” Kendini tamamen Allah’a ver, O’ndan başkasından yüz çevir. Bu ayrılma tam olsun ve sürekli tekrarlanan bir alışkanlık haline gelsin.
“O, doğunun da batının da Rabbidir.” Nurunu sende izhar etmiştir, seni var etmekle varlığının ufkunda doğmuştur. Aynı şekilde senin varlığında gizlenmiş, nuru sen de batmış ve seninle perdelenmiştir. “…ilah yoktur…” varlıkta, “O’ndan başka…” Varlıkta O’ndan başka ibadet edilen bir şey yoktur. O, ilktir (evvel’dir), sondur (ahir’dir). Açıktır (zahir’dir), gizlidir (batın’dır). “Öyleyse yalnız O’nu vekil kıl!”… O’nun himayesine sığın. Bütün fiilleri O’ndan görerek kendi fiilinden ve tedbirinden sıyrıl. Böylece senin işin O’na kalır, O, senin işini idare eder, seninle dilediğini yapar ve sen de tevekkül etmiş olursun.

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)
Kuran Tefsirinden

Muhakkak ki hidayet Allah'a ulaşmaktır..

"Ve (Ehli Kitap): “Sizin dîninize tâbî olandan başkasına inanmayın.” (dediler). (Habibim onlara) De ki: “Muhakkak ki hidayet Allah'a ulaşmaktır. (İnsanın ruhunun ölmeden önce Allah'a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin, bir başkasına verilmesidir.” Yoksa onlar, Rabbiniz'in huzurunda, sizinle çekişiyorlar mı? (Onlara) De ki: “Muhakkak ki fazl Allah'ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, Vâsi'dir (ilmi geniştir, herşeyi kapsar), Alîm'dir (en iyi bilendir)."

«Ve kendi dininize uyanlardan başkasına inanmayın» (dediler). De ki: «Şüphesiz doğru yol, Allah'ın yoludur». (Onlar kendi aralarında): «Size verilenin benzerinin hiçbir kimseye verilmiş olduğuna, yahut Rabbinizin huzurunda sizin aleyhinize deliller getireceklerine» (de inanmayın dediler). De ki: «Lütuf Allah'ın elindedir, onu dilediğine verir. Allah, rahmeti bol olan, her şeyi hakkıyla bilendir».

ÂLİ İMRÂN - 73

Kuran denizi

" Yüce Kuran' nın denizine dal, eğer nefesin genişse. Yoksa Kuran' ın zahiri anlamını açıklayan müfessirlerin kitaplarını mütaala etmekle yetin; o denize dalma, yoksa helak olursun. Çünkü Kuran denizi çok derindir. "


İbn Arabi Hazetleri (k.s.)

teslim/tasdik

"Bu yolda en küçük derece, bilmediğin şeylerde teslim olmaktır; en yüksek derece ise, onun doğruluğunu kesinlikle tasdik etmektir.Bu iki makamın dışındakiler ise bir mahrumiyettir. Nitekim bu iki makamla nitelenenler mutlu kimselerdir."

İbn Arabi Hazretleri(k.s.)
Harflerin İlmi

26 Nisan 2010 Pazartesi

Allah senin üzerinde daha fazla muktedir!

Ravi : Ebu Mes`ud el-Bedri
Hadis : Ben köleme kamçıyla vuruyordum. Arkamdan bir ses işittim. "Ebu Mes`ud, bil!" diyordu. Öfkeden sesi tanıyamadım. Bana yaklaşınca onun Resulullah (sav) olduğunu gördüm. "Ebu Mes`ud bil! Ebu Mes`ud bil!" diyordu. Kamçıyı elimden attım. "Ebu Mes`ud bil! Allah senin üzerinde senin bunun üzerinde olduğundan daha fazla muktedir" dedi. Ben: "Bundan sonra ebediyen köle dövmeyeceğim" dedim.

s.a.v.

Akıl

Ravi : İbnu Mes`ud
Hadis : Resulullah (sav) buyurdular ki: "Allah Teala hazretleri aklı yarattığı zaman ona: "Gel!" dedi, o da geldi. Sonra "Geri dön!" diye emretti. O da geri döndü. Bunun üzerine akla şunu söyledi: "Ben, kendime senden daha sevgili olan başka bir şey yaratmadım. Seni, nezdimde mahlukun en sevgilisi olana bindireceğim."
[Rezin ilavesi]


s.a.v.

münasebetsiz

Ravi : Ebu Hüreyre
Hadis : Resulullah (sav) buyurdular ki: "Beni İsrail`de birbirine zıd maksad güden iki kişi vardı: Biri günahkardı diğeri de ibadette gayret gösteriyordu. Abid olan diğerine günah işlerken rastlardı da: "Vazgeç!" derdi. Bir gün, yine onu günah üzerinde yakaladı. Yine, "vazgeç" dedi. Öbürü: "Beni Allah`la başbaşa bırak. Sen benim başıma müfettiş misin?" dedi. Öbürü: "Vallahi Allah seni mağfiret etmez. Veya: "Allah seni cennetine koymaz!" dedi. Bunun üzerine Allah ikisininde ruhlarını kabzetti. Bunlar Rabbülaleminin huzurunda bir araya geldiler. Allah Teala Hazretleri ibadette gayret edene: "Sen benim elimdekine kadir misin?" dedi. Günahkara da dönerek: "Git, rahmetimle cennete gir!" buyurdu. Diğeri için de: "Bunu ateşe götürün" emretti.
Ebu Hüreyre (ra) der ki: "(Adamcağız Allah`ın gadabına dokunan münasebetsiz) bir kelime konuştu, bu kelime dünyasını da, ahiretini de heba etti."
HadisNo : 4146

Allah'ın has kulu

Bir adam Nebi (s.a.v.)'e gelerek; " Size dünya ve ahiretle alakalı soracak sorularım var" dedi. Bunun üzerine Nebi Efendimiz (s.a.v.) ona;
" Ne istiyorsan sor" buyurdular. O zat da sorularına başladı:

* Ey Allah'ın Peygamberi! Ben insanların en âlimi , en bilgilisi olmak istiyorum. Ne yapmalıyım?"
" Allah'tan çok korkup takva dairesi içine girersen insanların en âlimi olursun."

* "İnsanların en zengini olmak istiyorum."
" Kanaatkâr olursan insanların en zengini olursun."

* "İnsanların en hayırlısı olmak istiyorum."
" İnsanların en hayırlısı, faydalı olandır. Sen de insanlara faydalı ol."

* "İnsanların en adaletlisi olmak istiyorum."
" Kendin için istediğini insanlar için de istersen insanların en adili olursun."

* "İnsanlar içinde Allah'a en yakın, O'nun has kullarından olmak istiyorum"
" Allah'ı çok zikredip anar ve hatırlarsan o zaman Allah'ın has kulu olursun."

* "Muhsinlerden, iyilik edenlerden olmak istiyorum."
" Allah'a , O'nu görüyor gibi ibadet et, her ne kadar sen O'nu görmesen de O seni görüyor."

* "İmanımı kemale erdirmek istiyorum."
" Güzel ahlaklı olursan imanın kemale erer."

* "Allah'ın emirlerine itaat eden itaakâr kullarından olmak istiyorum."
"Allah'ın farzlarını yerine getir, itaat edenlerden olursun."

* "Kıyamet günü nur içinde haşrolmak istiyorum."
" Hiç kimseye zulmetme,kıyamet günü nur içinde haşrolursun."

* "Rabb'imin bana merhamet etmesini istiyorum."
" Önce kendine ve insanlara merhamet et ki; Allah da sana merhamet etsin."

* "Günahlarımın azalmasını istiyorum."
" İstiğfar ederek günahlarının bağışlanması için Allah'a yalvarırsan günahların azalır."

* "İnsanların en kerimi olmak istiyorum."
" Allah'a kullarını şikayet etmezsen insanların en kerimi olursun."

* "Rızkımın bol olmasını istiyorum."
" Temizliğe devam edersen rızkın bol olur."

* " Allah ve Resulü tarafından sevilmek istiyorum."
" O zaman Allah ve Resulü'nün sevdiklerini sev, sevmediklerini de sevme."

* "Allah'ın bana kızmasından kendimi korumak istiyorum."
" Kimseye kızmazsan Allah'ın gazabından ve kızmasından kurtulursun."

* " Duamın kabul edilmesini istiyorum."
" Haramlardan sakınırsan duaların kabul olur."

* "Allah'ın beni başkalarının yanında rezil etmemesini istiyorum."
" Namusunu koruyup iffetli ol ki; insanlar yanında rezil olmayasın."

* "Allah'ın ayıplarımı, kusurlarımı örtmesini istiyorum."
" Kardeşlerinin ayıplarını örtersen Allah da senin ayıplarını örter."

* "Benim günahlarımı ne siler?"
" Gözyaşların, hudûun (saygıyla Allah'a kulluğun) ve hastalıklar."

* "Allah yanında hangi iyilik daha faziletlidir?"
" Güzel ahlak, tevazu, belalara sabır ve kazaya rıza."

* "Allah yanında en büyük günah hangisidir?"
" Kötü ahlak ve Allah'ın emirlerine gösterilen cimrilik."

* "Rahman Allah'ın gadabını ne dindirir*"
" Gizliden gizliye sadaka vermek ve sıla-i rahim (akrabaları ziyaret ve görüp gözetmek)."

* " Cehennem ateşini ne söndürür?"
" Oruç. "

15 Nisan 2010 Perşembe

Namaz/kurban

Yarabbi huzurunda kurbanız. Koyun keserken “ Allahu ekber-Tanrı uludur” dersin ya o geberesi nefsi keserken de bu söz söylenir. Allahu ekber de,de o şom nefsin başını kes, kes de can, mahvolmaktan kurtulsun. Ten İsmail’e benzer can Halil’e can bu semiz bedeni yaptırdı da tekbir getirdi mi,

Ten kesilir, şehvetlerden hırslardan kurtulur. Besmeleyle kesilmiş temiz bir kurban haline gelir. Kıyamette olduğu gibi Hak huzurunda saf kurulur, hesaba, Tanrı ile konuşup görüşmeye girişilir. Tanrı huzurunda, gözyaşları dökerek ayakta durmak, kıyamet gününde kabirden kalkıp mahşer yerinde dikilmeye benzer.

Hak, “ Sana bunca zamandır mühlet verdim, bana ne getirdin? Ömrünü neyle bitirdin, verdiğin gıdayı, ihsan ettiğim kuvveti ne uğruna mahvettin, gözünün nurunu nerelerde tükettin, beş duygunu nerelerde yıprattın? Gözünü, kulağını, aklını, arşa ait bütün cevherlerini harcadın. Ferş aleminden bunlara karşılık ne satın aldın?

Sana kazma ve bal gibi el ve ayak verdim. Onları sana bizzat ben bağışlamıştım, ne yaptın onları?” der. Hak’tan buna benzer seni dertlere uğratan yüz binlerce haberler gelir. Kıyamdayken kula gelen bu haberlerden kul utanır, iki büklüm olur, rükua varır. utanmadan ayakta durmaya kudreti kalmaz, rükuda Tanrıyı tespih eder.

Tanrıdan “ Başını kaldır, rükudan kıyama dön de Tanrının sorgularına birer, birer cevap ver” fermanı gelir. O utanan kul, rükudan başını kaldırır. Fakat olgun bir iş yapamamış olduğundan bu sefer yüzüstü düşer. Yine emir gelir: “ Başını kaldırır ama yine yılan gibi yüzüstü düşüverir! Tanrı, tekrar “ Başını kaldır da şöyle. Kıldan kıla yaptıklarını araştırmak istiyorum” der. Artık ayakta durmaya kuvveti kalmadığından, Tanrının heybetli hitabı, canına tesir etmiş olduğundan;

O ağır yükün altında, yere oturur. Tanrı “ Söyle bana sana nimet verdim, nasıl şükrettin? Sermaye verdim, hadi göster kazandığını!” der. Kul, sağ yanına dönüp peygamberlere, o ululara selam verir; “ Padişahlar, bu kötü kişiye şefaat edin. Ayağım da balçıkta kaldı, kilimim de” der.

Peygamberler, “ Çareye başvuracak gün geçti. O orada yapılacak bir şeydi, elde alet oradaydı, orada kaldı! A bahtsız kişi, git oradan sen vakitsiz öten bir horozsun. Bırak bizi, kanımıza bulaşma!” derler. Bunun üzerine sol tarafa baş çevirir, hısımından akrabasından yardım ister. Onlar da “ sus,”

Tanrıya kendin cevap ver. Bizi kim oluyoruz ki? Bizden el çek!” derler. Ne bu yandan bir çare olur, ne o yandan. O biçarenin canı da yüz parça olur! Herkesten ümidini keser de ellerini açar, duaya başlar: yarabbi, herkesten ümidim kesildi. Evvel de sensin, ahır da sen; senden başka önü, sonu olmayan yok, diye niyaza koyulur.

Namazdaki bu hoş işaretleri gör de bunun eninde sonunda böyle olacağını bil! Namaz yumurtasından civcivi çıkara gör yerden tane toplayan yolsuz yordamsız kuş gibi yere başvurup durma!

Mevlana Celaleddin Rumi Hazretleri(k.s.)
Mesnevi

baş köşeyi bırak, senin baş köşen yoldur

Yola düştü mü, yarabbi, beni haslarından birisine ulaştır, ona arkadaş et. Yarabbi tanıdığım erlere gönlüm kuldur. Köledir. Canım Allah’ım, tanımadıklarımı da hicap içinde düşmüş kuluna merhametli kıl derdi. Tanrı ey ulular ulusu, bu ne aşk, bu ne susuzluk? Beni seviyorsun ya başkasını ne yapacaksın? Der.

O da şöyle cevap verirdi! Ey sırları bilen rabbim, niyaz yolunu gönlüme açan, gösteren sensin. Denizin ortasındayım ama yine de testideki suya tamahım var. ben Davud’a benziyorum, doksan koyunum var, ama arkadaşımın bir koyununa da tamah ediyorum. Senin aşkında haris olmak övülecek bir şeydir, bir yüceliktir.

..

Öyle bir sır var ki onu anlamak için Musa bir Hızır’a koştu. Sen de suya kanmamış bir susuz gibi, Allah için olsun, elde ettiğine kanaat etme, durma! Bu kapıda nihayetsiz makamlar var. baş köşeyi bırak, senin baş köşen yoldur.

Mevlana Celaleddin Rumi Hazretleri(k.s.)
Mesnevi

11 Nisan 2010 Pazar

Kahır/Lutuf

Kahır, kendi gözüyle lütfa bakarsa hep kahır görür. Bu Allah kulu bir kâfire dedim ki, «Sen de Allah'ın kulusun ben de. Fakat sen onun kahır sıfatından, ben ise lütuf sıfatından yaratılmışız. Lütuf sıfatı, kahır sıfatından üstün gelir. Kahırdan vazgeç de lütfa bağlan onun tadı daha hoştur.»

(Makalat)
Semsi Tebrizi Hazretleri
selam olsun

SABIR

Ne kadar sabırlı olursan o lokmanın faydasını görür sonra başka bir lokma daha yersin. Hikmet budur.(Makalat)

Semsi Tebrizi Hazretleri
selam olsun

7 Nisan 2010 Çarşamba

Amin!

..."Ey güzeller güzeli olan Allah ve güzeli seven Allah; Askini bize sun. Askinla kalplerimizi nurlandir.Yüzlerimizi sürurlandir, bize askini tattir, cemalini göster. Her taraf senin cemalinden baska birsey degildir. Ama cemalinden hicabi gider ki görelim; sana erelim, seni bulalim, seninle bulusalim, mazhar-i zat olalim, seviselim Seninle ya Rab! Sen istedigini istedigne verir, istedigini istediginden alirsin. Galip Sensin, bu alemde Müstakil ile Malik gene Sensin. Seni zikredeni sen zikredersin.Seni seveni Sen seversin. Sana yürüyerek gelene, sen kosarak gidersin, istegini verirsin,mahrum etmezsin. Biz kul iken evimize gelene ikram ederiz, Sen padisahlar padisahisin; Rahmansin, Rahimsin, Gaffarsin, Cemilsin, Latifsin...Hasa! Senin kapina iltica edeni kapindan bos çevirir misin? Elbet çevirmezsin. Ya Rab! Kapina geldik. Boyunumuzu büktük..Insanligi tevhid altinda cem eyle. Adaveti, gider,düsmanligi muhabbete çevir. Ancak Kadir olan Sensin. Sana açilan elleri, Seni zikreden dilleri Seni seven gönülleri mahrum etmezsin. Kapina geldik, boyunumuzu büktük, elimizi açtik... Ey Sevgili! Ey Mahbub! Ey Maksud! Ey Allah! Bizi Askinla taltif et. Basimiza muhabbet tacini, kalbimize ask ilacini, gönlümüze askin tacini baz et ve gönlümüzden askini çikarma. Ask bizim rizkimiz. Onsuz yasayamayiz. Bizi mahrum etme ya Rab! Bizi kapindan mahrum çevirme! Amin.

Muzaffer Ozak Aşki Hazretleri

ancak bilinen bir miktarda indiririz.

"Hiçbir şey yoktur ki hazineleri katımızda olmasın, fakat onu, ancak bilinen bir miktarda indiririz."

Hikmet yağmura benzer. Madeninde sonsuzdur, fakat ne kadar gerekse o kadar yağar. Kışın, baharın, yazın, güzün, miktarınca; baharın biraz daha çok, yahut az.

Amma geldiği yerde sonsuzdur o. Şekerciler şekeri, eczacılar ilâcı kâğıda korlar.
Fakat şeker, kâğıtta olduğu kadar değildir.
Şekerin madenleri, ilâçların madenleri sonsuzdur; kâğıda nerden sığacak?
Hani kınamışlardı da Tanrı esenlik versin ona, Kur'ân Muhammed'e neden âyet-âyet iniyor da sûre-sûre inmiyor demişlerdi.
Tanrı rahmet etsin, esenlik versin ona, Mustafâ buyurdu ki: Bu ahmaklar ne söylüyorlar? Bana tam olarak birden inseydi yanar-giderdim., kalmazdım ki.
Çünkü bilip anlayan, azdan çoğu anlar, birşeyden birçok şeyleri, bir satırdan defterleri.
Bu, şuna benzer: Bir topluluk oturmuş, bir hikâye dinliyordu. İçlerinden biri, anlatılanı tam olarak biliyordu, olayın içinde bulunmuştu o. Bir işaretten olayın hepsini anlıyordu. Sararıyordu, kızarıyordu, halden hale giriyordu. Başkaları, duydukları kadar anlıyordu, çünkü o hallerin hepsini bilmiyorlardı ki. Fakat bilen, o kadarından pek çok şey anlamıştı.

Geldik sözümüze: Evet, aktarın yanına geldin mi, şekeri çoktur amma kaç parayla geldin, ona bakar, o kadar şeker verir.
Burada da gümüş para, himmettir, inançtır. İnanç ve himmet miktarınca artar-durur söz.
Şeker almaya geldin mi çuvalına bakarlar, ne kadarsa o kadar tartarlar; bir kile, yahut iki kile verirler.
Fakat adam, tutmuş da deve katarları getirmişse, birçok çuvallarla gelmişse kilecilerin gelmelerini buyururlar. Çünkü bu iş uzun sürecek, çabuk savulmayacak, kileci gerek derler; kilecileri getirirler.
Böylece bir insan vardır; ona denizler bile yetmez; bir insan da vardır, birkaç katre yeter ona; fazlası ziyan verir.
Bu, yalnız anlam, bilgiler, hikmet âleminde böyle değildir. Mallarda-mülklerde, altınlarda, madenlerde hep böyledir. Hepsi de sınırsızdır, sonsuzdur; fakat adamına göre sunulur.
Çünkü insan, fazlasına dayanamaz; deli-divâne olur. Görmez misin Mecnun'u, Ferhat'ı, onlardan başka âşıkları? Bir kadının aşkı yüzünden dağlara-ovalara düştüler. Çünkü onlara, dayanamayacakları kadar istek sunuldu.
Görmez misin Firavun'u? Ona fazla mal-mülk sunuldu, Tanrılık dâvasına girişti.

"Hiçbir şey yoktur ki onun hazineleri katımızda olmasın."

İyiden-kötüden hiçbir şey yoktur ki katımızda, haznemizde sonsuz defineleri bulunmasın; fakat herkese, dayanacağı kadar göndeririz, çünkü uygun olanı da budur.
Evet, bu adam inanmıştır, fakat inanç nedir, onu bilmez. Çocuk da ekmeğe inanmıştır amma inandığı nedir, onu bilmez ya, tıpkı onun gibi işte.
Bitkiler de böyledir. Ağaç,susuzluktan sararır-solar, kurur; fakat susuzluk nedir, bilmez.
İnsanın varlığı bir bayrağa benzer. Önce bayrağı dikerler; sonra akıl, anlayış, kızış, öfke, yumuşaklık, lûtfediş, korku, umut gibi sayısını ancak Tanrının bildiği sonsuz huylardan meydana gelmiş orduları, her yandan, o bayrağın altına gönderirler.
Uzaktan bakan, yalnız bayrağı görür; fakat yakından bakan, bayrağın altındaki topluluğu da görür.
Yâni gaflette olan, ancak şu bedeni görür, bilense bakınca onda ne inciler-mücevherler var, ne anlamlar var, anlayıverir.

Fihi Ma Fih
Mevlana Celaleddin Rumi Hz

yalnizlik gurbetine maruz kalanlarin da yegane enisi..

Ya Rab! Gece, karanligiyla mevcudatin uzerini ortunce dosekler de seriliverdi ve sevenler sevdikleriyle basbasa kaldilar. Sen, Senin yolunda, Sana ulasma istikametinde cehd u gayret icinde bulunanlarin biricik sevgilisi, (benim gibi) yalnizlik gurbetine maruz kalanlarin da yegane enisisin!

Abdulkadir geylani hazretleri (k.s.)

kader

Abdullah İbni Abbas radıyallahu anhümâ’dan nakledildiğine göre şöyle demiştir:

Bir gün Hz. Peygamber’in terkisinde bulunuyordum. Bana:

“Yavrucuğum, sana bazı kaideler öğreteyim” dedi ve şöyle buyurdu: “Allah’ın buyruklarını gözet ki, Allah da seni gözetip korusun. Allah’ın (rızâsını) her işte önde tut, Allah’ı önünde bulursun. Bir şey isteyeceksen Allah’tan iste. Yardım dileyeceksen, Allah’tan dile! Ve bil ki, bütün bir ümmet toplanıp sana fayda temin etmeye çalışsalar, ancak Allah’ın senin için takdir ettiği faydayı temin edebilirler. Yine eğer bütün ümmet, sana zarar vermeye kalksalar, ancak Allah’ın senin hakkında takdir ettiği zararı verebilirler. Çünkü artık kaderi yazan kalem yazmaz olmuş, yazıları değişmeyecek şekilde kesinleşmiştir.

s.a.v.

İnşirâh

İnşirâh

İnşirâh 1 Biz senin göğsünü açıp genişletmedik mi?

İnşirâh 2 Yükünü senden alıp atmadık mı?

İnşirâh 3 O senin belini büken yükü .

İnşirâh 4 Senin şanını ve ününü yüceltmedik mi?

İnşirâh 5 Elbette zorluğun yanında bir kolaylık vardır.

İnşirâh 6 Gerçekten, zorlukla beraber bir kolaylık daha vardır.

İnşirâh 7 Boş kaldın mı hemen (başka) işe koyul,

İnşirâh 8 Yalnız Rabbine yönel.

Onu anlamaya güç yetiremezsiniz

Allahü teâlânın yarattıklarını düşününüz, Onun zatını düşünmeyiniz Çünkü siz Onun kadrini takdir edemez, Onu anlamaya güç yetiremezsiniz

s.a.v

Allahü teâlâ, hatıra gelen her şeyden uzaktır

s.a.v

ebu bekr efendimiz(selam olsun)den;

Allah'ı idrak O'nun idrak edilemeyeceğini idraktir..

6 Nisan 2010 Salı

Allah kifayet eder

5829 - Hz. Muâviye radıyallahu anh'ın anlattığına göre, Hz. Aişe radıyallahu anhâ'ya: "Bana bir mektupla vasiyetini yaz, fakat çok şey yazma!" diye bir mektup yolladı. Hz. Aişe de cevaben şöyle yazdı:

"Selam üzerine olsun! Emmâ ba'd: Ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın: "Kim halkın öfkesini dinlemeden Allah'ın rızasını ararsa insanların sıkıntısına karşı Allah kifayet eder. Kim de Allah'ın öfkesini dinlemeden halkın rızasını ararsa, Allah onu insanlara havale eder" dediğini işittim; selâm üzerine olsun!"

Tirmizi, Zühd 65, (2416).

4 Nisan 2010 Pazar

hakikât ehlinin 'kısas'ı..

“Kısas…” adalet kanunlarından biridir ve yırtıcı, vahşi kuvvetin ortadan kaldırılması için farz kılınmıştır. Bu bakımdan, Allah’ın adaletinin gölgelerinden biridir. Yüce Allah kulu üzerinde, onu kendinde fani kılmak şeklinde tasarrufta bulunduğu zaman, ruhunun hürünün yerine, ondan daha hayırlı hibe edilmiş bir ruh, kalbinin kölesinin yerine hibe edilmiş bir kalp, nefsinin dişisinin yerine hibe edilmiş kâmil bir nefis verir. “Sizin için…” Allah’ın sizinle ilgili yukarıda sözü edildiği şekilde kısasta bulunmasında sizin için “hayat vardır.” büyük bir hayat vardır. Künhü nitelendirilemez bir ulu hayat vardır. “Ey akıl sahipleri!” vehim kabuklarından, ayni varlıkların ve cisimlerin bürüyücü etkisinden arınmış öz akıl sahipleri! Böyle bir kısasta sizin için hayat vardır. Ki bu kısası terk etmekten sakınasınız, onu koruyasınız.

...

Bil ki, hakikât ehlinin kısası yukarıda zikredildi. Onların vasiyeti ise, masivayı terk etmek suretiyle ezelde verilen sözü, ahdi tutmak, muhafaza etmektir. Nitekim, yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Bunu İbrahim de oğullarına vasiyet etti. Yakub da…” (Bakara, 132) Hakikât ehlinin orucu, Hak ile ve Hak için olmayan her sözü, her fiili, her hareketi ve her duruşu terk etmektir.

ibn arabi hazretleri (k.s.)
Tefsir-i Kebir

Allah-u Teala, zorluğu ve şiddeti izale eder.

İmam-ı rabbani hazretleri 429.mektuptan

Allah'a hamd olsun, öyle yüce Zat'tır ki, bize in'am eyleyip-İslâm hidayetini nasip etti. Ve bizi Seyyidü'l-enam Muhammed ümmetinden kıldı. Ona ve âline salât ve selâm olsun.
Bilinmesi yerinde olur ki, Sübhan Hak, mutlak surette in'am eyleyendir.
Eğer bir vücud varsa, onun yüce mukaddes Zat'ından hibe edilmiştir.
Eğer bir beka ise, onun yüce Sultan Hazreti'nden bir ihsandır.
Eğer kâmil sıfatlar ise, onun şümullü rahmetindendir.
İlim, kudret, basar, semi, nutk... (bilgi, güç, görmek, duymak, konuşmak) bütün bunlar onun şanı büyük Hazret'inden istifade yollu gelmektedir.
Nimetlerin nevileri, keremlerin sınıfları ki, haddi hesabı yoktur; hemen hepsi onun yüce mukaddes Zat'ından feyiz yollu gelmiştir.
Allah-u Teala, zorluğu ve şiddeti izale eder.
Dualara icabet edip belâları def eder.
Onun bir ismi de Rezzak olup, kullarının rızıklarına mani olmaz. Yani onların günahları sebebi ile... Bu da onun tam manası ile kâmil şefkatindendir.
Affının ve vazgeçmesinin bolluğundandır ki, Seyyiat irtikâpları dolayısı ile, kulların hürmet perdelerini açmaz. Zira, Settardır. Onları, ayıpları dolayısı ile, rüsvay etmez.
Halimdir, onları muaheze edip ceza vermekte acele etmez.
Kerimdir, kereminin şümulü, dostlara ve düşmanlara ulaşmaktan geri kalmaz.
Bütün bu nimetlerinin en üstünü, en büyüğü, en azizi, en ikramlısı İslâm'a davet ve dar-ı selâma hidayettir. Seyyidü'l-enam Resulullah (sav) Efendimize de mutabaattır. Ona ve âline salât ve selâm olsun.

3 Nisan 2010 Cumartesi

Hayretimi Arttir!!

"Rabbi zidni fike tahayyuran."

"Rabbim, hakkindaki(Sendeki) hayretimi arttir!"

s.a.v.


Amin..

1 Nisan 2010 Perşembe

İbrahim'i de an! (a.s.)

41. Kitapta İbrahim'i de an, çünkü o, dosdoğru biri, bir peygamberdi.

42. Bir zaman babasına şöyle demişti: "Babacığım, o işitmeyen, görmeyen ve sana hiç faydası olmayan şeytana niçin tapıyorsun?

43. Babacığım, emin ol sana gelmeyen bir ilim bana geldi. Gel bana uy da seni düz yola çıkarayım.

44. Babacığım, şeytana tapma; çünkü şeytan esirgeyen Allah'a isyan etti.

45. Babacığım doğrusu ben, sana o Rahman'dan bir azabın dokunup da şeytana dost olmandan korkuyorum."

46. Babası : "Sen benim ilahlarımdan geçmek mi istiyorsun ey İbrahim? Yemin ederim ki, eğer vazgeçmezsen, seni muhakkak taşlarım; beni sen uzun bir süre bırak git!" dedi.

47. İbrahim: "Selam sana, senin için Rabbimden af dileyeceğim; çünkü O, bana karşı çok lütufkardır.

48. Sizi Allah'tan başka taptıklarınızla başbaşa bırakıp çekilirim ve Rabbime dua ederim; umarım, Rabbime yaptığım dua sayesinde mutsuz olmam." dedi.

49. İbrahim, onları ve Allah'tan başka taptıklarını bırakıp çekildiğinde, Biz de ona İshak'ı ve Ya'kub'u ihsan ettik ve her birini bir peygamber yaptık.

50. Biz, bunlara rahmetimizden lütuflar, ihsanlar ettik ve hepsine dillerde yüksek bir doğruluk şanı verdik.

Meryem Suresi

Onun her bir yıldızı yüzlerce hilâlin kan diyetidir

Hakk'a dalan kişi daha ziyade dalmak, can denizinin dalgası altüst olmak ister.

Denizin altı mı daha hoştur, yoksa üstü mü? Onun oku mu daha ziyade gönül çekici ve güzeldir, o oka karşı siper tutmak mı?

Şu halde ey gönül! Neşe ve sefayı cefa ve belâdan ayırt edersen vesveseye zebun olmuş olursun.

Tutalım ki senin isteğinde şeker tadı var; sevgilinin isteği, isteksizlik murat ve maksadı terk etme değil mi?

Onun her bir yıldızı yüzlerce hilâlin kan diyetidir. Ona, âlemin kanını dökmek helâldir!

Biz değeri de bulduk kan diyetini de. Ve o yüzden can vermeye koştuk.

Ey âşık ! âşıkların hayatı ölümledir. Gönlü gönül vermeden başka bir suretle bulamazsın.

HZ.MEVLÂNÂ (K.S) - MESNEVİ ŞERİF