31 Temmuz 2011 Pazar

Bu ayın(Ramazan), Kur'an-ı Mecid'le tam bir münasebeti var.

" Bu ayın(Ramazan), Kur'an-ı Mecid'le tam bir münasebeti var. Hem de zata bağlı kemalatı ve onun zuhuratı sayılan işlerin tümünü özünde toplamak sureti ile..

Kaldı ki o, asalet dairesine dahildir. Öyleki: Asla, onun üzerine gölge düşmemiştir. KABİLÎYET-İ ULÂ, onun uzayan gölgesidir. Bu manada gelen âyet-i kerime meâlen şöyledir:

«Ramazan ayı öyle bir aydır ki; Kur'an, o ay içinde indirildi.» (2/185)

İşbu âyet-i kerime, sözün doğruluğuna delildir.

Anlatılan mana ile bağlılık kurulunca; işbu ramazan ayının, cümle hayırları ve bereketleri özünde topladığı anlaşılır.

Bütün sene boyunca gelen cümle hayırlar ve bereketler; bu ayın, bereketleri denizinden bir damladır. Ama, kime olursa olsun; hangi yönden gelirse gelsin.. Bu ayın kadri o kadar yücedir ki: Sonu yoktur.

Bu ay içinde olan birlik ve beraberlik, yıl boyu sürecek birlik ve beraberliğe sebeptir. Aynı şekilde, bu ay içindeki ayrılık, yıl boyu sürecek ayrılığa sebeb olur.

Saadetler olsun o kimseye ki: Ramazan ayı, kendisinden razı olarak ayrılır. Yazıklar olsun o kimseye ki: Ramazan ayı, kendisine dargın gider. Dolayısı ile, bereketleri elde etmeye bir vasıta sayarak.

Ramazan ayı ile, Kur'an-ı Kerim hatmini biraraya getiren kimse için ümid edilir ki: Onun bereketlerinden mahrum kalmaya; hayırlara kavuşmasına engel olmaya..

Bu aya mahsus olan bereketler, başkalarına benzemez. Bu ayın gecelerindeki hayırlar da, başkaları ile kıyaslanamaz.

Akşamlan, iftarda acele etmenin; sahurlardaysa, ağır davranmanın hikmeti ve sırrı bu olsa gerek. Böyle olur ki: Gecenin ve gündüzün tüm cüzlerindeki imtiyaza ermek hâsıl ola.."

Mektubatı Rabbani, 4

Şeytanın bütün hileleri, tedbirleri, bütün okları, oruç kalkanına çarpar, kırılır.

"Ramazan ayında gereği gibi oruç tutarsan, senin vücut toprağını altın ederler. Senin fani varlığını taş gibi ezerler de göğe sürme yaparlar. İftar vaktinde yediğin yemek lokmasının her biri, birer mânâ incisi olur. Ramazan'da yemekte, içmekte, kötü söz söylemekte, kötü iş işlemekte sabırlı olduğun için, bu sabır, senin manevî görüşünü artırır, gönlünün gözünü açar"

Mevlana Celaleddin Rumi (k.s.)

‎"Artık, ekmeğe karşı ağzını kapa, tatlı oruç geldi. Şimdiye kadar, yemenin, içmenin hünerini gördün. Şimdi de orucun hünerini seyret!

Oruç, Meryem oğlu İsa'ya zemzem oldu. Oruç yolculuğuna çıktı da dördüncü kat göğe yükseldi.
...
Kuşların kanat çırpmaları nerede, meleklerin kanat çırpmaları nerede? Kuşlar yem için kanat çırparlar, melekler ise oruca doğru uçarlar.

Orucun bazı zorlukları varsa da, yüzlerce çeşit hüneri de vardır. Oruç sevdası bambaşka bir sevdadır.

Oruç, çarşafa girmiş, kendini gizlemiş bir güzeldir. Çarşafını aç da onu seyret; o ne kadar güzelmiş!

Boynunu inceltir ama, seni ölümden emin eder. Mide dolgunluğu, rahatsızlığı, fazla yiyip içmeden meydana gelir. Oruç ise seni manen mest eder.

Otuz gün ramazan denizinde bir baştan bir başa, bir uçtan bir uca yüzer durursun. Sonunda oruç incisi elde edersin.

Şeytanın bütün hileleri, tedbirleri, bütün okları, oruç kalkanına çarpar, kırılır. "

Mevlana Celaleddin Rumi (k.s.)

30 Temmuz 2011 Cumartesi

Hayır, yanlış söyledim, gam, zaten söylemeyenden, şikayet etmeyenden kaçar.

Kaza ve kader gereği Hakk'tan geldiği için ben, gamı görmek istiyorum, onu özledim. Fakat, gam durur mu? Anlamadığı için, bu sevdadan, bu özleyişten kaçıp duruyor.

Bütün dünya, gamın elinde esirdir, zebündur. Bilmiyorum ki, neden herkese doğru giden gam, beni görünce, onu özlediğim halde bana gelmiyor, benden kaçıp gidiyor?

Gam, benden o kadar korkuyor ki, ben göklere yükselsem, beni orada görünce o aşağılara, yeryüzüne kaçıyor. Ben aşağılara inince, bu defa o göklere yükseliyor.

Susayım artık, belki gam, kaçmayı bırakır da gelir, benimle savaşa girer. Hayır, yanlış söyledim, gam, zaten söylemeyenden, şikayet etmeyenden kaçar.

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)

“...Allah’ın takdiri bu, O, ne dilerse yapar” de.

Başına bir şey gelirse, “şöyle yapsaydım, böyle olurdu” diye hayıflanıp durma. “...Allah’ın takdiri bu, O, ne dilerse yapar” de. Zira “eğer şöyle yapsaydım” sözü şeytanı memnun edecek işlerin kapısını açar.

s.a.v.

"İlim ehli, Zât ehlidirler."

"İlmi öğreniniz çünkü Allah uğrunda ilmi öğrenmek bir iyiliktir. İlimden bahsetmek, Allah’ın ismini tesbihtir. İlmi aramak cihattır. İlmi tahsil etmek ibadettir. İlmi öğrenmek sadakadır. İlmin ehline benzemek Allah’a yaklaşmaya vesiledir.
Vay cahile fayda vermeyen şu alime!. Vay alimden istifade etmeyen cahile!"

s.a.v.

İlim şayet yenilecek bir şey olsaydı; biz bir sofra kurar, herkesi davet ederdik. Lakin, bu böyle değildir; Allah(c.c.) için gayret edip ilim öğrenen ve onunla amel edenler kurtuldu, cahiller ise helak oldu.

Hz. Ali (k.v.)

"...Canlı da olsa ölü de olsa, dünyada ve ahirette bilgi insandan ayrrılmaz ve her halde bilgi senindir. Bir vakitte aleyhinde olsa bile işin sonunda o senin lehinedir. Bilgiden dolayı sana belalar gelirse, endişelenme! Bu durum, onunla amel etmediğin için bilginin şerefinden kaynaklanır. Başka bir ifadeyle bilgiden dolayı değil, bilginin gereğini yerine getirmediğin için başına bela gelmiştir.

Kurtulduğunda ise seni elinden tutar, menziline götürür. Onun menzili, bilinendir. Bildiği de haktır. Bilgi, miktarınca seni Hakk'a (ve hakikate) ulaştırır. Cahillerden Olma!..."

Muhyiddin ibn Arabi (k.s.)


Ey cahil! İşlerini bilgi ile yürüt. Bilgisiz işte hayır yoktur. Bilgi­nin olmadığı yerde ne iman, ne de ikan olur. Öğren ve çalış. Bunu yaparsan, dünya ve âhiretin kurtulmuş olur. İlim tahsil edip amel et­meye dayanmayacak kadar sabrın yoksa nasıl kurtulabilirsin? Sa­bırlı ve anlayışlı ol. İlmin hepsini birden kavraman kabil değildir. Bütün varlığını ilim yoluna harcarsan ancak bir parça öğrenebilir­sin.

Büyüklerden birine ilmi nasıl tahsil ettiği ve tahsil yolunu nasıl bulduğu soruldu. Cevap verdi: “Kuşların erken kalkması, devenin tahammülü, domuzun hır­sı, köpeğin yaltaklanması üzerimde derin tesirler yaptı. Onları gör­düm, bir hayvan oldukları hâlde yaptıkları işe baktım. Ben de insa­nım, onların hareketinden ibret aldım. Kuş gibi erken kalktım. İl­min bütün ağırlığını çektim. İlme karşı bir ihtiras duydum. İlim sa­hiplerinin kapısında günlerce yalvardım.”

Ey ilim talep eden, işit bu sözleri. O büyük zâtın kelâmını iyi dinle. Bilgi ve kurtuluş istiyorsan böyle yap. İlim hayat, ilimsizlik ölümdür. İlmi ile âmil olana ve bilgiyi öğretmek için sabredene ölüm yoktur; maneviyatı ölmez. Hak Teâlâ'nın ilim sıfatına iltihak eyler. Hayatı onunla devam eder.

Allah'ım, bize bilgiyi ve ihlâsı nasib eyle. Âmin!

Abdulkadir Geylani Hazretleri (r.a.)


"...Bilgi öğrenmek isteyen insan, sorulan şeyin kendisini değil, Allah'ı aramalıdır. Bilgi öğrenmek isteyen, Allah karşısında böyle bir bilince sahip olmalıdır. Soran kişi, sorusunu artırır, çünkü sorulan Allah'tır. Böyle bir bilince sahip olmazsa, hocadan başkasını görmediği gibi bilgiyi de sadece hocasından görür ve 'Allah en iyisini bilir' deyişiyle talebeyi Allah'a döndüremez. Ayrıca ona kendisinden Allah'a döneceği bilgiyi söyleyemez. Müslim'in Ebu Hureyreden aktardığı hadise göre, Hz. Peygamber (s.a.v) buna işaret etmiş ve şöyle demiştir: "İnsanların mallarının çokluğunu soruşturan kimse, ister az ister çok sorsun, zor bir şey istemiştir."

Allah kullarının insanlardan değil kendisinden istemelerini istemiştir. Hemcinslere sadece Allah'tan nasıl isteneceğini öğrenmek için sorulmalıdır. Dince belirlenmiş takvanın anlamı budur. Allah şöyle buyurur: 'Allah'tan korkunuz' (takva). Yani takva yoluyla kendisine öğrettiğim kimsenin size öğrettiğiyle Allah'tan korkun. "Allah size öğretir." Konu bilgi veya bilgi dışında dünyevi bir konu olsa da, öğreten Allah'tır. Nitekim Allah kendisine vahyettiğinde ya da kendisiyle konuştuğunda Hz. Musa'ya (a.s)şöyle demiştir: "Hamuruna kattığın tuzu bile bana sor!"

Allah şöyle der: "Rahman Kuran'ı öğretti" Ayetin işari yorumuna göre, Allah bulunduğu, yerleştiği ve indiği her kalbe Kuran'ı öğretmiştir. "İnsanı yarattı ve ona beyanı öğretti" Böylece insanlara kendilerine indirileni açıklamış olursun. Burada Allah öğretimi başkasına değil, kendisine tamlama yapmıştır. Bütün bunlar Hakkın yaratıklarını kendisinden başkkasından birşey istemesini kıskanmasından kaynaklanır. Böylece Allah, kullarını ellerinde birşey bulunmayan hemcinslerinden birşey istemek sıkıntısından kurtarır..."

Muhyiddin ibn Arabi (r.a.)


"İlim ehli, Zât ehlidirler."

Muhyiddin ibn Arabi (r.a.)

Hz Fatıma (a.s.)

Hz.Allah imanı şirkten temizlenmek; namazı kibirden arınmak; zekatı nefsi tezkiye etmek ve rızkı arttırmak; orucu ihlası sabit kılmak; haccı dini güçlendirmek; adaleti kalpleri birbirine bağlamak; itaatimizi dinin düzenini sağlamak; imametimizi tefrika ve dağılmayı önlemek; cihadı İslam'ın izzetini yüceltmek; sabrı Hakk'ın mükafatını elde etmek; iyiliği emretmeyi umumun maslahatını korumak; anne ve babaya iyiliği Allah'ın gazabını önlemek; sıla-ı rahimde bulunmayı müminler topluluğunu arttırmak; kısası nefisleri ve kanları korumak; ahde vefayı mağfirete erişmek; tartıda doğru olmayı kıtlıkla yoklukla savaşmak; şarabı yasaklamayı kötülükten uzak kalmak; iftira ve yakışık olmayan isnatlardan kaçınmayı Allah'ın lanetinden korunmak; ve hırsızlık etmemeyi iffetli olmak için bir sebep kılmıştır.Hakeza Allah, şirki de Hakk'ın Rububiyeti ve kullukta ihlaslı olmak için haram kılmıştır. O halde Allah'tan gereği gibi sakının ve sadece müslüman olarak ölün. Allah'a emir ve yasaklar hususunda itaat edin.Şüphesiz ki Allah'tan sadece alim kulları korkar (gerektiği gibi çekinir ve haşyet duyar).

Hz Fatıma(a.s.)

Allah ile karşılaşmak..

Allah şöyle buyurur: “Onunla karşılaştıklarında sözleri selam olur.” (Ahzap: 44) Yani, (kul ile Allah arasında) karşılaşma gerçekleştiğinde, kul karşılaşmadan sonra bir daha asla bedbaht olmayacağı esenlikle müjdelenir. Allah’ın öyle kulları vardır ki, dünya hayatında kendisiyle karşılaşır ve selamla müjdelenir.

Öyle kulları da vardır ki, öldüklerinde Allah ile karşılaşır.

Bazı kulları ise diriliş vaktinde, bazı kulları çok sayıdaki kıyamet duraklarının birinde Allah ile karşılaşır.

Bazı kullar ise, cehenneme girdikten ya da cehennemde azap gördükten sonra Allah ile karşılaşır.

Kavuşma gerçekleştiğinde, Allah kulunu ‘selam’ diyerek selamlar. Dolayısıyla insan bu kavuşmanın ardından bir daha bedbaht olmaz.

Bunun üzerine, selam kavuşmaya bağlanmış, kavuşmadaki derecelerin (veya yerlerin) farklılığı nedeniyle özel bir vakit (ve yer) belirlenmemiştir. Allah’a kavuşacak son kişi, özel olarak Allah’ın varlığına inanan kişidir. Çünkü Allah ayette ‘müminlere’ (Allah müminlere karşı merhametlidir, Ahzap:44) demiş, sınırlamamıştır. O sınırlamadığına göre biz de sınırlamayız.

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

Lâkin, lâkeyfiyet unvanı ile.

O Sübhan Zat'ın yüce katında bir şühud ve müşahede var ise, her ikisi de kendisinden kendisinedir. Eğer o Sübhan Hakkın zatında bir ilim var ise o, kendisi ile alim, kendisi ile malumdur. Aynı şekilde Sübhan Hak, kendi nefsinde (zatında) kelâm eder; kendi nefsi ile dinler. Bütün kemalât, orada mufassal ve mütemeyyizdir. Lâkin, lâkeyfiyet unvanı ile. Zira, keyfi olanın lâkeyfiye yolu yoktur. Halk ne şeydir ki, Sübhan Hakkın kemalâtına ayna ola...

İmam-ı Rabbani (k.s.) 526. Mektub

Bu sebeple siz, kinamanin gerektigi durumlarda kendinizi O’na siper ediniz, O’nu ise övgüde kendinize siper ediniz

Adem, bu insan türünün kendisinden yaratildigi tek nefstir.Bu durum Hakkin su ifadesinde belirtilmistir. “Ey inananlar sizi tek bir nefsten yaratan, ondan esini yaratan, bu ikisinden de pekcok erkek ve kadini yaratan Rabbinizden ‘sakinin’(4,1) Rabbinizden sakinin,görünen yönünüzü Rabbiniz icin siper edin demektir. Cünkü iş (insanin verecegi yargi; kinama ve övgüdür.) Bu sebeple siz, kinamanin gerektigi durumlarda kendinizi O’na siper ediniz, O’nu ise övgüde kendinize siper ediniz.Böyle yaparsaniz, (gercegi) bilen ve (Hak karsisinda) saygili insanlar olursunuz.



Muhyiddin ibn Arabi (r.a.)

29 Temmuz 2011 Cuma

Aslında ölüm, Allah'ın nüru ile diri olan kişinin ruhuna, beden zindanından kurtuluş yardımıdır.

Bizim ölümümüz, ebedî bir düğündür. Aslında ölüm, Allah'ın nüru ile diri olan kişinin ruhuna, beden zindanından kurtuluş yardımıdır. Ölüp giden kişiye kötü deme, iyi de deme; çünkü onlar, iyilikten de kötülükten de kurtulmuşlardır. Gözünü Hakk uğruna harca, herkesi kötü görme, görmediğini de söyleme, söyleme de gözüne bir başka göz, bir başka görüş verilsin. Başkalarında ayıp görmediğin için sana verilen o göz, gözlerin de gözüdür. Hiçbir şey ona gizli kalmaz.

Hz. Mevlana Celaleddin Rumi(k.s.)

Allah'ı Allah ile tanıyan ise muvahhiddir.

Allah'ı cisimle tanıyan kafirdir, Allah'ı kendi tabiiatı ile tanıyan mülhidtir( dinsiz), Allah'ı nefis ile tanıyan zındık, Allah'ı akılla tanıyan hakim, Allah'ı kalp ile tanıyan sıddık,Allah'ı sır ile tanıyan yakin ehli, Allah'ı ruh ile tanıyan arif, Allah'ı hafi ile tanıyan muferrid(sürekli zikreden), Allah'ı Allah ile tanıyan ise muvahhiddir.( Birleyen).

İmam Ali (r.a)

21 Temmuz 2011 Perşembe

Dünyada herkes bir Leyla'ya Mecnun olmuştur. Ariflerin her an Leyla'ları da kendileridir, Mecnun'ları da!

Ariflerin sevgilileri de, manevî aydınlıkları da gönüllerinin dışında değildir. Onlar üzüm suyundan yapılmış şarabı içmezler, onlar mana şarabını kendi damarlarında dolaşan kanda bulurlar.

Dünyada herkes bir Leyla'ya Mecnun olmuştur. Ariflerin her an Leyla'ları da kendileridir, Mecnun'ları da!

Sen eğer "benlik Firavunu"nu "beden Mısır'ından (beden şehrinden) dışarı atabilirsen, gönül evinde Musa'nı da görürsün, Harun'unu da!

Şarabı gamlılar, kederliler içer. Bizim gönlümüzse insana neşe veren şaraptan da daha neşeli, daha hoş! Ey sakî! Sen git de o sarhoşluk veren nesneni gam mahpuslarına sun!

Hz.PİR (K.S)

bu mesele, yokluk meselesidir, varlık meselesi değildir.

Aşk yolunda bir sır vardır, fakat bir dava, bir yorum yoktur.

Çünkü aşkın manadan başka vasfı yoktur.
...
Gerçekten de, aşık fetvaya cevap vermez, bu mesele, yokluk meselesidir, varlık meselesi değildir.

♥ Hz. Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s) ♥

17 Temmuz 2011 Pazar

Malım yok amma senin elinin malı, senin mendilin, havlun değil miyim?

Malım yok amma senin elinin malı, senin mendilin, havlun değil miyim? İşim gücüm yok amma senin işine gücüne dalıp sarhoş olmamış mıyım?

Mevlana Celaleddin Rumi (k.s.)

bizden de Ona karşı rükû etmek, secdelere kapanmak.

Ne de kutlu sabah, ne de yüce sabah şarabı; padişahtan şarap kadehini sunmak, bizden de Ona karşı rükû etmek, secdelere kapanmak.
Şarap arı duru, padişah arkadaşımız, devlet yâr olmuş bize; artık bu arada neler var, neler oluyor, söyleyemem de söyleyemem.

Mevlana Celaleddin Rumi (k.s.)

11 Temmuz 2011 Pazartesi

zeitgeist / religious / ateizm

Zeitgeist, Religious veya Ateizm veya bu tür ne geliyorsa aklına.. Bunlar çocuk oyuncağıdır, çocuk.. Halk, Avam işi.. Bir ismi de Hakk'tır O'nun.. Hakk (Gerçek). Rock Tanrısı, Şu bu Tanrısı değildir O a canım öğren artık.. Bilenlerin bildiğidir, O, Apaçık ve Gizli.. Herşeyin ötesinde Hakim ve Kahhar.. Apaçık..

O'nu Dinsiz zanneden olduğu gibi, Din olduğunu zanneden de çoktur.. Hayal.. Bu senin Avallığın, O'nu kelimelerle kavramaya çalışmandandır. Gerçeğe bak Gerçeğe. O'nun Yaratıcı İsmini algılayışına göredir zihninin O'na cehaleti. Oysa seni Evirip Çeviren de O. A canım öğren artık Şu bu Tanrısı değildir Hu (O).. Her biçimde, her şekilde, Hüküm sahibi, Herşeyi Bilen, Hakk'tır O..

Lütfu çoktur, Din gibi.. Kahrı çoktur, ele geçmeyip açlıktan öldüren Av gibi...

Ama tabi sen Dinsizsin, Ateistsin, Hükümsüzsün, Özgürsün.. Uuu.. Hayranım safiyetine..


İnsanın üzerinden, henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı uzun bir süre geçmedi mi?

[İnsan(Dehr)/1]


Seni yaratan, kendisine yabancı olmanı elbette sevmez.. Aynı derecede şımarıklığı sevmediği gibi. Gökgürültüsünün ürkütücülüğü bu yüzden sürer.

Şımarmak, iyisiyle olduğu gibi kötüsüyle de olur. Oklar Şımaran kişiye döndüğünde, denge Farz ibadet haline hemencecik geliverir...

Şüphesiz, "Zorlama" yoktur. Fakat "Kaşınmak" sanki bir lütuf gibi, tabiatında vardır.

Allah'ın İsimlerinden biri Kahhar'dır (Kahredici).. Aşk ile.. hem de her biçimde..

Kızdığın halde kaybettiğin oldu mu hiç?... Veya kızman gerektiği halde dut yemiş bülbül gibi Kul kesildiğin?.. Farkettirildi mi sana İnsan'ın acziyeti?... Haberi olmayanlar ve bundan gafillik edenler dışında.. ne mutlu bize o zaman.

Çocukken korku tünellerine bayılırdın.. N'oldu ki sonra? Vazgeçemiyorsun.. Aslını bilmemek, yolda kalmak. Bana kalsa korku tünellerini de, tütünü de yasaklarım.. Ama sen sanki herşey serbest olsun istiyorsun. Ama ne olmasın? Çocukları düşünüyor musun çocukları.. Nefs'in vazgeçemediği anlık Zevkler yüzünden telef olan çocukları.. Recm de müstehaktır Nefs'e.. Cehennem de.. Çünkü senin kafa nato kafa nato mermer..

Ben başka çarem olmadığı için, serbest bırakıp insanları tehlikeye atmak yerine, yasaklardım herşeyi.. Benim haddime göre hesabım bu.. Belki sen daha geniş bi insansın.. Veya hesapsız... kitapsızsındır..

Şüphesiz ben her durumda da Vicdanının sesini duyanlar ve Masum'lar adına O Allah'a güveniyorum.. Gün gelir.. Herkes kendi hesabını kendi görür..

Her insanın yaptıklarını kendi boynuna doladık. Kıyamet sürecinde kendisine (kişinin kıyameti olan ölümünde ya da genel anlamda mahşer sürecinde) kaydolmuş olarak bilgisini çıkarırız. "Kendi kitabını oku; bugün nefsin hesap sorucu olarak sana yeter." (buyurulur)

[İsra/13-14]


Resim, ressama pençe vurmaya kalkarsa, kendi saçını sakalını yolmuş olur.

[Hz Mevlana (k.s.)]


Tevâzu ve sükûnetle kapıyı çalana kapı açılır.

[Ahmed er-Rıfaî (k.s.)]

Ellerin ayakların konuşacağı haberini duyunca gülersin. Ama kafatasının içinde susturamadığın, bir et parçasıdır..

Kim güler bu duruma..

Zihinlerdeki o eğlenceli, geleneksel Tanrıya benziyor mu kuzum?

"...Sonra sizi vefat ettirir. Kiminiz de ömrün düşkünlük çağına bırakılır; bildiklerini artık düşünemeyecek devreye..."

[Nahl/70]

http://jonasclean.blogspot.com/2010/11/zeitgeistreligiousbelgeselleri-ateizm.html

Allah'tan nasibini alamamış, Allah'ın lütfuna nail olamamıştır.

Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu) "Kim bir mecliste Allah'ı zikretmeden oturup kalkarsa Allah'tan nasibini alamamış, Allah'ın lütfuna nail olamamıştır. Kim yattığı yerde Allah'ı zikretmezse Allah'tan nasibini alamamış, Allah'ın lütfuna nail olamamıştır. Kim yürüdüğü bir yerde Allah'ı anmazsa Allah'tan nasibini alamamış, Allah'ın lütfuna nail olamamıştır."

[Ebû Dâvud veTirmizî.]
s.a.v.

10 Temmuz 2011 Pazar

"Ey ölümden korkup kaçan can! İşin aslını, sözün doğrusunu istersen, sen aslında ölümden korkmuyorsun, sen kendinden korkuyorsun.”

“Oğul, herkesin ölümü kendi rengindedir, insanı Allâh’a kavuşturduğunu düşünmeden ölümden nefret edenlere, ölüme düşman olanlara, ölüm korkunç bir düşman gibi görünür. Ölüme dost olanların karşısına da dost gibi çıkar.”

“Ey ölümden korkup kaçan can! İşin aslını, sözün doğrusunu istersen, sen aslında ölümden korkmuyorsun, sen kendinden korkuyorsun.”

“Çünkü ölüm aynasında görüp ürktüğün, korktuğun, ölümün çehresi değil, kendi çirkin yüzündür. Senin rûhun bir ağaca benzer. Ölüm ise o ağacın yaprağıdır. Her yaprak ağacın cinsine göredir…”

Mevlana Celaleddin Rumi (k.s.)

Dokuz göğü aştık, zamanı da bıraktık, yeryüzünü de, gökyüzünü de bıraktık.

Bir kere gönülden de olduk, akıldan da olduk, candan da olduk. sevgili geldi, biz artık aradan çıktık gittik. Gönül de, akıl da, can da onun oldu.

Yokluktan yüz çevirdik, varlığa yöneldik. Nişansız olanı, iz bulunmayanı bulduk. Nişan aramaktan, iz aramaktan vazgeçtik.

îmkansız olanı yaptık, deniz altından toz kaldırdık. ...Dokuz göğü aştık, zamanı da bıraktık, yeryüzünü de, gökyüzünü de bıraktık.

İşte Hakk aşkı ile mest olan kişiler geldi. Yoldan çekilin, onlara yol verin! çok yanlış söyledim, biz aslında yolu da bıraktık yolcuları da!..

Hz.PİR (K.S) DİVAN-I KEBİR

8 Temmuz 2011 Cuma

Böylece beni inkâr etmiş, yıldıza iman etmiş oldunuz.

Yüce Allah (c.c) şöyle buyurmaktadır: "Ey âdemoğlu!
Beni kime şikâyet ediyorsun? Halbuki benim dengim ve benzerim yok ki şikâyet edesin!
Beni ne zamana kadar unutacaksın? Oysa benim sizden istediğim bu değildir.
Beni ne zamana kadar inkâr edeceksin? Halbuki ben kullarıma zulmedici değilim.
Ne zamana kadar nimetimi inkâr edeceksin? Ne zamana kadar kitabımı hafife alacaksın? Oysa ben sana güç yetiremeyeceğin şeyleri yüklemedim.

Ey âdemoğlu! Ne zamana kadar isyanınla bana cefa edeceksin? Benden gayri rabbiniz yok iken, ne zamana kadar beni inkâr edeceksin?

Hastalandığınızda benden başka hangi tabip size şifa verebilir ki? Fakat siz benden şikâyetçi olmakta ve kaderime kızmaktasınız. Gökten üzerinize yağmuru bolca ben indirdiğim halde siz, 'İşte biz şu yıldız sayesinde yağmura kavuştuk' diyorsunuz. Böylece beni inkâr etmiş, yıldıza iman etmiş oldunuz.

Kudsi Hadis

Celal /Cemal/O'nu zıtlarda mütala et ki bilgin kemale dönsün"

"Celal'inden sana geleni inkar ederek O'nu sadece Cemal'inde bilme. Kabzda inkar ederek sadece bastını kabul etme. Her halde sabit kadem ol, O'nu zıtlarda mütala et ki bilgin kemale dönsün"

Ahmet El Alevi(k.s.)

büsbütün haya sahibi olur.

Kul için güven lezzeti meydana gelip, salih amellere başladığında ve mahallini temizleyip el-Melik olanın katında oturmaya istidadı kazandığında, ve onun mertebesinin layık olduğu hakları öğrendiğinde ve kendisine Hakk'ın verdiği şeylerin değerini bildiğinde, büsbütün haya sahibi olur.

Muhyiddin İbn Arabi (r.a.)

"İbâdetlerin hepsini kendinde toplayan ve insanı Allahü teâlâya en çok yaklaştıran şey namazdır."

"İbâdetlerin hepsini kendinde toplayan ve insanı Allahü teâlâya en çok yaklaştıran şey namazdır."

İmam-ı Rabbani(k.s.)

Allah’ın kullarından ve velilerinden istimdad ettiğniz zaman

Allah’ın kullarından ve velilerinden istimdad ettiğniz zaman, göreceğiniz yardımı onlardan değil Allah’tan biliniz. Çünkü bu itikad şirktir. Fakat Allah’ın veli kullarına olan muhabbetine istinaden dilek ve ihtiyaçlarınızı bu vesile ile Allah’tan isteyebilirsiniz. Nice tozlu topraklı ve kapılardan kovulan kimseler vardır ki ! edeceği andı Hak Teala icra eder.(Hadisi Şerif) Yani böyle birisi bir konuda yemin ederse; Hak Teala onu yemininde yalancı etmez, istediğini yapar. Allah Teala bunlara kainatta tasarruf bahşetmiş ve onlara dualarının bereketi ile bazı şeyleri değiştirme ihsanında bulunarak, onları “Ol deyince oluverir” ayetinin sırrına mazhar kılmıştır.

Seyyid Ahmed Er Rufai Hazretleri

7 Temmuz 2011 Perşembe

himmetli ve gayretli kimselerin şiarı olmak gerekir.

Dindeki ruhsatlar zayıf müslümanlara gösterilen kolaylık ve hafifletmelerdir; yüksek himmetli olması şart koşulan dervişlere o gibi kolaylıklara temayül yakışmaz, dinin ahkâmını sabır ve tahammülle yerine getirmek, himmetli ve gayretli kimselerin şiarı olmak gerekir.

Mahmud Es'ad Coşan (k.s.)

Rabbimi Rabbim ile Bildim.

Azimetleri kaldırarak Rabbimi tanıdım! Hayır aslında rabbim Celle ve Ala sayesinde azimetleri kaldırmayı öğrendim. Zira Allah Subhanehu masivanın varlığının delilidir, masiva o'nun varlığının delili değil. Zira delil, delil ile bilinen şeyden daha aşikar olmak durumundadır. Allah Teala dan daha zahir ne olabilir ki? zira her şey O'nun sebebi ile ve O'ndan zahir olmuştur. O bizzat kendisine ve kendisi dışındakilere delildir. Öyleyse ''Rabbimi Rabbim ile bildim!!''demekte bir mahzur yoktur.

İmam-ı Rabbani Hazretleri
247.Mektub

Hüsn-ü Zan

Senin Allah'a hüsn-ü zan besleyip de, Allah'ın sana iyilikle muamele etmemesi hiç mümkün değildir.

Zunnûn-i Mısrî (k.s.)

Uykun varsa bile Hak yolunda uyu, yoldan kalma!

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Bizim uğrumuzda gayret gösterip mücâhede edenlere elbette... (muvaffakıyet) yollarımızı gösteririz…” (Ankebût, 69)


Rasûlullah (sav) buyurdular:

“İçinizde, benim Kur’ân’ın nüzûlü ve tebliği husûsunda gayret ve titizlik gösterdiğim gibi, onun tefsîr edilip anlaşılmasında da aynı tavrı sergileyecek kimseler vardır!” (Ahmed, III, 82)


Mevlânâ Hazretleri, her hâlükârda Allah yolunda gayret göstermek gerektiğini ne güzel ifâde eder:

“İster yavaş gitsin, ister acele edip koşsun, arayan elbette aradığını bulur. Ey Hak yoluna düşen kişi, isteğine iki elinle sarıl! Çünkü istek, iyi bir kılavuzdur. Topal da olsan, sakat da olsan, uyuklasan, hattâ kusurlu da olsan, yine O’nun yolunda ol, O’na doğru sürün, O’nu, yâni Allâh’ı ara!

Allah yolunda sürüne sürüne çevgen önündeki bir top gibi O’na doğru koş! Bâzen söz söyleyerek, bâzen susarak, bâzen koklayarak her taraftan O Hakîkat Pâdişâhı’nın feyz kokusunu almaya çalış!”

Yine Hazret-i Mevlânâ, Allah yolunda olmanın ehemmiyetini ve faydasını şöyle ifâde eder:

“Uykun varsa bile Hak yolunda uyu, yoldan kalma! Allah yolunda uyurken belki kâmil bir yolcu rastlar da, seni gafletten, uykudaki hayallerden kurtarır.” (Osman Nûri Topbaş, Faziletler Medeniyeti II, Erkam Yay.)


Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Muktedir: Tam bir kudret sahibi olup hiçbir konuda zerre kadar zorlanmayacak şekilde gücü yeten demektir.


Lügatçe

mücâhede: Din düşmanına karşı koyma. Çarpışma. Uğraşma. Çalışma. Gayret gösterme.

6 Temmuz 2011 Çarşamba

İçerden âşinâ ol, dışardan yabancı,

İçerden âşinâ ol, dışardan yabancı,

Böyle güzel yürüyüş az bulunur cihânda!

imam rabbani (k.s.)

canlı kişiler, câna olur, müşteri.

Evliyâya kim bakarsa, ten gözü ile serseri,

Bî basardır, cânı yoktur, ölüdür, değil diri.

Evliyâ candır, gerektir can gözîle bakıla,

Zîrâ ki, canlı kişiler, câna olur, müşteri.

imam rabbani (k.s.)

onları görmek de yeter.

Aşk sarhoşlarîle bulun, mey yoksa da, koku geçer.

Koku da bulunmaz ammâ, onları görmek de yeter.

imam rabbani (k.s.)

Âşıkın gönlü bir güzele takılınca, rahat eder mi, başkasına kavuşunca?

Âşıkın gönlü bir güzele takılınca,

rahat eder mi, başkasına kavuşunca?



Yüz demet fesleğen verseler bir bülbüle,

koklamaz hiç onu, yine gider bir güle.



Nilüfer otu, güneşe olunca âşık,

ondördüncü ayı görmek ister mi artık?



Ciğeri yanan, arar hep suyun tadını,

çok şeker verseler de, hiç beğenmez anı.

imam rabbani (k.s.)

Bu dünyada bilseydim, ben neyim, hem neyim var?

Vücûd, lutf-i ilâhî, hayat, rahmet-i Kerim,

Ağız, atıyye-i Rahmân, kelâm fadl-ı Kadîm!

Beden, binâ-yı Hudâ, ruh, nefha-i tekrîm,

Kuvvet, ihsân-ı kudret, duygular, Vaazı Hakîm,

Bu dünyada bilseydim, ben neyim, hem neyim var?

imam rabbani (k.s.)

Acaba o sevgilim, geceyi kimin ile geçirdi?

Ciğeri yakan düşünceden gözüme uyku girmedi:

Acaba o sevgilim, geceyi kimin ile geçirdi?
*
Ortalık aydınlanınca olur belli,

herkesin geceyi, kimle geçirdiği!

imam rabbani (k.s.)

Seni sevdi bu gönül, ölse ele yâr olmaz!

İlâhî nedir bu aşk, yaktı cismü cânımı?

Bundaki zevk başkadır, duyulur izhâr olmaz.

Ne tarafa giderim, bırakıp sultânımı,

Seni sevdi bu gönül, ölse ele yâr olmaz!

imam rabbani (k.s.)

Muhyiddin ibn Arabi -Tevfik-i ilahi

Bu said yıldızın hilalinde İnşaallahû Teâla tevfîk'in lâfza-ı celâle
isnadındaki güzel hikmetlere işaret edeceğiz.

BİRİNCİ FELEK
Ey necib ve hür oğlum!..
ALLAH sana muvaffakiyet versin. Şimdi, Tevffki sana izah
edeceğim..
Tevffk; ebedi sa'detin anahtarı, Nebî-ı Zişânin yolunda sülûka kulu
vâsıl edici ve ilâhî ahlâkla ahlâklanmasına rehberdir.
Tevfîk-i ilâhi'ye nail olan kişi, büyük ganimeti eide etmiştir.
Tevfik-i ilâhiden mahrum kalan kimse de hayrın tamamını yitirmiştir.
Ey Azîz!..
Tevfîk; kulun çalışarak elde edeceği bir şey değildir.
TevfTk, Allah'ın kendi huzuruna seçtiği hâs kullarının kalblerine
ilkâ ettiği bir nûr-u ilâhidir.
Kulun kurtuluşu ancak Tevfîk-i İlâhî ile gerçekleşir. Kul yüce
derece ve mertebelere de ancak Allah'ın yardımıyla ulaşabilir.
Tevfîk hibe edilen bir sırr ve kulun kalbinede kondurulmuş bir nurdur.
Kulun İrâdesi tevfîk'in özelliklerini ve hakikâtlarını bilmesi itibariyle, tevfîkle
vasıflanması ve tevfîkin kulda peyda olmasında Allah'ın İrâdesinin
bağlantısı vardır. Böylece de, kul için bu irâde hâsıl olur ve o irâdeyi kendi
kesbi olduğunu tahayyül eder.
Halbuki kulun tevfîkle vasıflanmasında ki gerçek sebeb; Allah
Subhânehû'nun iradesidir. Fakat kul, kendisini tevfîkin talebine sevk
eden irâdesinin, İlâhi Tevfîkin eseri olduğunu bilemedi.
Evet!., ilâhi Tevfîk olmamış olsaydı kulun irâdesi gerçekleşemezdi.
Zira, kulun tevfîki irâde etmeside İlâhi Tevfîkdendir. Ancak insanların çoğu
bunu bilincinde değildir.
Şimdi tevfîki anlattığımız tarzda isbât ettiğimizde, insanlar, ancak
Hakîm, bağışlar yapan ve kula muaffakiyeti veren Zöt'tan tevfîk'in kemâlini
taleb edebilirler.
Tevfîk'in kemâli ne mânâya geidiğini şöyle izah edebiliriz: Kulun
bütün fiil ve hâllerinde tevfîki ilâhinin kula arkadaşlık etmesidir.

Kulun hâlleri şöyle taksîm edilmiştir.
1- İtikâd,
2- Kalb’e gelen ilhâmlar,
3- Akıl ve kalbinde doğan nûrlar,
4- Müşahedeler,
6- Mükâşafeler,
7- Zahiri ve batini bütün fiiller.
Netice-i Kelâm:
Kul, bütün hâllerinde İlâhi Tevfîk'in kendisine devamlı surette
arkadaş olmasını taleb etmesi, tevfîkin kemâl mânâsıdır.
Öyle ise, kul zâten kendisine verilen muvaffakiyetin artmasını tâleb
eder. Yoksa tevfîk bölünmeyi kabul eden bir şey değildir. Zira, tevfîk
insanla kâim olan mânâlardan bir mânâdır. Mânâ ise bölünmeyi kabul
etmez. Tevfîke nisbet edilen noksanlık ise, Tevfîk-i İlâhinin kulun her hangi
bir fiilinde kul ile kâim olması ve diğer bir fiilinde kul ile kâim olmaması
itibariyledir.
Tevfîk-i İlâhinin kulun bütün fiillerine olan beraberliği de aynı
anlattığımız gibidir.
Artık bu izahlarımızda kulun tevfîki Allah'tan istemesinin hikmeti
de zahir oldu.
İlerde şunu da izah edeceğiz:
— Kul Allah'tan tevfîki istediği vakitte kulda Tevfîk-i İlâhin yoktu
denilemez. Zira kulun isteme fiilinde yine ilâhi muvaffakiyet vardır.
Tevfîk lâfzı Arap dilinde muvafakat babından Tefti babına intikâl etmek
suretiyle türetilmiştir. Tevfîk de kulda sudur eden fiillerin peyda olması
esnasında zâten kulda kâim bir mânâdır. Dolayısıyla kulla kâim bulunan o
Tevfîk-i İlâhi kulu, kuldan sudur edecek fiili hakkındaki islâm
ölçülerine muhalefet etmesinden engeller. Fakat bu engellemesi sadece
kendisinde sudur edecek olan fiilde gerçekleşir. Diğer fiilleriyle alâkası
olmayabilir. Öyle ise hükmü böyle olan her mânâya tevfîk ismi verilir.
Ey Oğulcuğum!..
Günahkarı kendisi için meşru olan her hangi bir ameli yapmaya
muvafık olursa o günahkar olmaz.
Fakat meşru haklarından herhangi birisine muvafakati
gerçekleşmezse, o zaman İslâm'a muhalefet etmiş olur. Zira kaidedir bir
mahal şeyden veya onun zıtından boş kalmaz. Tabiatın boşluğu kabul

etmediği gibi. Kulda yapacağı fiilinin mahalidir. Dolayısıyla ya o fiil
İslâm'a muvafak veya muhalif olması zaruridir.
Bazen bir zamanda, kulun yaptığı bir fiilinde, tevfîk kendisiyle kâim
olduğu gibi, aynı o anda diğer bir fiilinde kendisiyle kâim olmayabilir. Buna
misâl: Gasb edilen bir evde namazı edâ eden musallidir. Zira o salâtı edâ
etme fiiliyle tevfîk kendisiyle kâim olmuştur. Fakat aynı anda salâtı
kendisinde edâ ettiği yeri gasb etmesinden ötürü tevfîk kendisiyle kâim
değildir. Öyle ise aynı anda kulda hem tevfîk hem de hizlan kâim
olabilir.
Hizlan ise; Allah'ın razı olmadığı bir fiili kulun talebi üzere Allah'ın
kulda muvaffakiyet vermesine denir.
İşte bu anlattığımız sebebden dolayı kul, Mevtasından tevfîk'in
kemâlini ister.. Böylece de kul, İlâhi Tevfîk'in kendisine bütün
hâllerinde arkadaşlığını istemiş olur. Tâki kul, hiçbir fiilinde şeriat
ölçülerine muhalefet etmesin.
Açıkladığımız tarz üzere kulla kâim olan Tevfîk-i İlâhi tam ve kâmil
olursa, artık o tevfîk; Hıfz-ı İlâhi ve ismet diye ta'bir edilir. Yani, böyle
olan kul, ALLAH'ın koruması altında olur.
Allah Tealâ vakitlerin aleyhimizde geçip gitmesinden ve gafletin
neticelerinden cümlemizi muhafaza etsin.
ALLAH, hayırlarla cömertlik yapan Cevâd-ı Mutlakdır.
Ey Oğulcuğum!..
Tevfîk: Kul yaratılmadan önce, Allah'ın katında kul için olan
inâyet-i ilâhi'dir.
Tevfîk: Allah kulu icâd ve hitâb ettiği esnada kulun üzerine olan
en yüce ihsanıdır.
Tevfîk'in İlâhi bir inayet ve ihsan olduğuna, Allah'ın şu buyruğu delâlet
etmektedir.
«İmân edenlere Rab'leri indinde kendileri için muhakkak bir
kadem-i sıdk olduğunu müjdele.»
(Yunus sûresi, âyet: 2)
İmân edenler daha yaratılmadan önce kendileri için bu kadem İlmi
İlâhide gerçekleşmiştir. Bu kadem de Allah'ın kendi Zâtına yazdığı
Rahmeti İlâhidir.
Vakta ki Allah Tealâ, Kerem sıfatıyla Ayân-ı Sabiteleri icâd etti ve
onların varlığını açığa çıkardı, lûtfuyla onların ihtiyaçlarını üstlendi.
Artık, Allah Azze ve Celle onları tevfîk'in hakikâtlarıyla donattı ve
onlara, O'na ulaştırıcı yolları açıkladı.

Enbiyâ'ya melekler, Evliyaya da Enbiyâ'lar ve meleklere de yaratılışları
vasıtasıyla açıkladığı gibi.. Böylece onlar güneşe giden aydınlık yolu üzere
hidâyeti kabullendiler. Ve Mi'raca vesile olan yükseliş kanatlarına binerek
uruc ettiler. Artık Tevfîk, bütün hâllerinde onları yalnız bırakmayan sadık
bir arkadaş olmuştur. Tevfîk onları Allah'a yaklaştıran amellere yön
vermekten de geri kalmadı.
Allah'ın rızasına vesile olacak ameller; kalbî, nefsi ve duyu
organlarına mütevecih muamelattan ibarettir.
Tevfîk-i İlâhi onları himmetlerinin fevkine varıncaya değin
yönlendirdi..
Tevfîk-i İlâhi onları hazreti Cud ve Kerem Makamına indirdi.
Onlar o ni'metler deryasında ve Cennet nimetleri içinde gark
oldular. Ve Tevfîk-i İlâhi onları istivaya benzer bir makama çıkardı.. O
makamda Allah'ın onlara, vermeyi takdir kıldığı nimetleri bağışladı.
Bütün bu olan bitenlerin esnasında, Hak'kın onların işlerini
üstlendiğini bildiler. Halbuki daha "İNSAN" namıyla yâd edilen bir şey
değildiler..
Sonra, onlar için duâ etme mahallinde Allah'a sözlü yakınlıkları, o
işlerden uzak olduklarını gösterdi. Zira, Allah'ın ihsan ettiği bunca
cesim ve lâtif nimetlere karşı şükür etmeyi irâde ettiler. Halbuki Şâkir
meşkûr ve Zâkir mezkûr idi. Dolayısıyla bu hakikât onları, irâde
ettikleri sözlü Şükür'den engelledi.. Artık kul, bütün gücünü sarf
etmesine rağmen, Allah'a hamd ve sena etmekten aciz oldu. Ve, bu
hâlin senanın fevkinde olduğunu gördüklerinden, şaşkınlık ve hayret
makamında durakladılar... Sonra, insanlar kendilerinden açığa çıkan
Allah'ı övmeleri sena etmeleri, ancak Allah'ın kendi fiiliyle Zâtını sena
etmesi olduğunu bildiler.
İnsanların böyle idrâk etmelerinin lüzûmiyetini yazacağımız âyet
delâlet etmektedir.
«Zaten size az bir ilimden başkası verilmemiştir.» (İsrâ Suresi,
Âyet: 84)
Öyle ise, az bir ilim de Allah'ın inâyetiyle bize bağışladığı bir terazidir.
Çok ilme ulaşmamız ise bizim için mümkün değildir. Öyle ise ilimde çokluk
iddia edebileceğimiz şeylerden değildir.
Muhakkik şeyh, herşeyi inceleyip yontandır. Fakat o, yaptığı işlerde
samimidir.
İddia sahibi ise, o da herşeyi inceleyip yontar.. Fakat o, yaptığı
işlerde samimi değildir. Bu makamda Allah Rasûlü Aleyhisselâtu
vesselam şöyle buyurdu;

«Senin med ve senanı sayamam, sen kendini övdüğün gibisin.»
(Ebû Davud ve Tirmizi)
Ve Sıddık-ı Ekber'de - Allah ondan razı olsun- bu makamda şöyle
buyurdu;
— "Allah'ı idrâk, idrâk edilemeyeceğini idrâk etmektir."
Yaratıcısını idrâk etmeyi kasd edene şöyle söyle!..
— "Allah'ı idrâk, idrâk edilemeyeceğini idrâk etmektir. Kim Allah'a
hayretle kulluk
ederek yaklaşırsa, işte o nihayet Rahmanı idrâk edendir. Gerçekten
Allah'ı idrâk etmemek nusuk semâsında cevelan eden feleklerin
doğuş sebebi olan duha vaktindeki Güneş'tir.
Tevfîk'in başlangıcı, ortası ve gayesi vardır.
Ey Oğulcuğum!..
Tevfîk, her fazilete yönlendirici, temiz sıfatlara uiaştıncı ve gözleri
cilalayan, sırlan islah eden ve kalbe hulûsiyeti veren bütün güzel
ahlâklarıda celb edici olduğunu bii.
Tevfîk kalbde ki kilitleri açan, kalblerde ki şek ve şüpheleri gideren,
kalblerin varlık hikmetini bağışlayan ve azâmet-i İlâhiyeyi öğretendir.
Tevfîk, kulun istikâmeti taleb etmesine sevk eden, esas muharrik ve
kulu selâmet yoluna ulaştırıcıdır.
Tevfîkle vasıflanan her kul, hidâyete erip doğruluk üzere olur.
Tevfıkden mahrum kalan da rezil ve rusva olur..
ALLAH emirlerine muhalif olmaktan ALLAH a sığınırız.
Tevfîkin başlangıcı İslâmı, ortası imânı ve nihayeti ihsanı sana
verir.
Tevfîkin başlangıcı olan İslâm, kan ve malı korur.
Tevfîkin ortası olan imân, nefisleri sapıtma ve saptırma
zulmünden muhafaza eder.
Tevfîk'in sonu olan ihsan, ruhu Allah'tan başkasına bakmaktan
engellediği gibi rûh'a murakabe ve Allah'tan utanmayı bağışlar.
Öyle ise...
Nefis, Cennette şehvetlerini yerine getirmekle mutlu olur.
Göz, Rahmanı görmekle huzur bulur.
Ruh, nimetlerin hakikâtlarından lezzet alır.
Ey Oğulcuk!..

Tevfîkin ulaştırdıklarında tefekkür et!..
Öyle ise, bütün hâllerinde seni tevfîk'e davet eden, hiçbir iyilik yoktur ki
Allah sana vermesin. Artık sana düşen, onları geri çevirmemektir.
Tevfîkin mebdei, sana ilim ve ameli ihsan eder. Ortası, seni pis
hedeflerden temizler. Sonu, varlık ve ezelin sırrlarım verir.
Tevfîkin başlangıcı seni hislerinden, ortası nefsinden uzaklaştırır
ve sonu sana senin güneşinle cömertlikte bulunur.
Tevfîkin başlangıcı sana kerametleri ihsan eder.. Ortası, seni
sıfatlardan fâni kılar.. Sonu, seni Zâtla mutlu eder.
Tevfîkin başlangıcı sana Cennetle, ortası varlıkla ve sonu varlığın
fenasıyla şahidlikte bulunur.
ALLAH'tan başka umutlarımızı
bağlayabileceğimiz bir varlık mevcûd değildir.
Menân ve bütün nimetleri bağışlayan ALLAH bütün noksan
sıfatlardan münezzehtir.
TEVFÎK İN KISIMLARI
Ey Oğulcuğum!..
ALLAH seni muvaffak kılsın.
Tevfîk. GENEL ve ÖZEL olmak üzere iki kısma ayrılmaktadır..
1) GENEL TEVFÎK; bütün insanların kendisinde müşterek
oldukları tevfîkdir. Müslüman ve müslüman olmayanlar eşittir. Genel
tevfîkde iki kısma ayrılmaktadır.
a) Hikmete muvafak olan tevfîk. Bu tevfîk, hikmetle eşyanın
yaratılışında ki sırları bilmekle gerçekleşir,
b) Şahsın maksadına muvafık olan tevfîkdir.
Bu tevfîkde;
1) Maksada muvafık olan,
2) Hikmete muvafık olan, diye ikiye ayrılır.
1) Maksada muvafık olan tevfîki şöyle izah ederiz: Su bulunmayan
bir yerde hangi dinde olursa olsun bir kimsenin kuyu kazıp su çıkarması
oradan gelip geçen kimselerin maksadına o suyun çıkması muvafıkıdır,
2) Hikmete muvafık olan tevfîki de şöyle açıklayabiliriz: Nesnelerin
arasındaki mesafeyi ve onların asıllarını bildiği için nesneleri birbirinden
ayıran kimsenin tevfîkidir. Zira, bu tür bir çalışmaya her hak sahibine

hakkını vermek denir.
Meselâ; eşyanın hikmetini bilen bir adam elekle su içmeye ve bardakla
un elemeye teşebbüs eden bir şahsı gördüğünde, derhal unu eleğe ve
suyu bardağa boşaltır.. Ve o şahsa da şöyle der; "Bu elek un elemek ve
bardak su için yapılmıştır." Görüldüğü gibi nesnelerin hikmetini bilen
şahıs, ilmi ve ameli olarak bütün nesnelerin yaratılış gayesine riayet
ederek muamele eder. İşte bu hikmet tevfîkidir.
2) ÖZEL TEVFÎK; seni zulumattan nura çıkaran ve bütün
mertebeleriyle ebedî saadete velev ateşe girsende seni ulaştıran
tevfîkdir.
Bu Özel tevfîkde; ÖZEL ve GENEL olmak üzere iki kısma ayrılır.
a) Özel Tevfik'in Genel kısmı: Allah'a, Rasûllere ve Allah'ın
katından gelenlere
imân etmekten ibarettir.
b) Özel Tevfîk'in Özel kısmı: Meşru olan ilimlerle amel etmekten
ibarettir.
Şöyle de açıklayabiliriz...
1) Genel olan Özel Tevfîk ki sadece Farzların edasından ibarettir.
«Zümman ibnu Sa'lebe Allah Rasûlü Aleyhisselatu Vesselama;
- "Farz ibâdetler nelerdir?" diye sorduğunda Allah Rasûlü
Aleyhisselâtu Vesselam da ona cevap verdikten sonra Zümmam;
- "Saydıklarının dışında üzerine başka Farzlar var mıdır?" diye
sordu. Allah Rasûlü
Aleyhisselâtu Vesselam;
- "Hayır yoktur. Yalnız dilersen nafilelerle meşgul olursun."
buyurunca
Zümmame;
"Allah'a yemin ederim üzerime farz olanlardan ne noksanlık ve ne
de fazlalık yaparım.." dedi. Allah Rasûlü Aleyhisselâtu Vesselam o
gittikten sonra;
- "Söylediklerinde sadık olursa kurtuluşa erdi." buyurdu.»
İşte bu Hadis'te Özel Tevfîk'in Genel bölümünü böylece ğrenmiş
bulunmaktayız.
2) Özel Tevfîk'in Özel bölümüne gelince, o da kalbi tasfiyeye,
marifete, boş şeylerden arınmaya, riyâzat ve mücâhedeye seni
ulaştırandır.
Bu kısımda a) Genel ve b) Özel olmak üzere iki kısma

ayrılmaktadır.
Bu kısmın a) Genel tevfîki; senin için bütün ulvi ahlâkları ve
Rabbani sıfatları meyve verendir.
Bu kısmın b) Özel tevfîki ise, tahkik etmek mânâsını ve ahlâk
sırlarını senin için meyve verir.
Tahkik etmek mânâsı ve ahlâk sırları da 1) Özel ve 2) Genel olmak
üzere iki kısma ayrılmaktadır.
1) Genel kısmı, sana ahlâklanacağın hususları ve o ahlâkların
sırlarını ihsan eder.
2) Özel kısmı da, seni muhtaç olmak mülâhazasından musteğni
kılar.
Öyleyse, kulun zahiri ve kalbi bütün hareketlerinde ve
durgunluklarında kula arkadaşlık eden tevfîk, ilmiyle âmil ve veresatu
enbiyâ olan Ariflerin tevfîkidir.
Hareket ve durgunluğun bazısında kulla arkadaşlık eden tevfîkde o
ba'za nisbet edilir ve özellikle o kula varlık mertebelerinden verdiği şeye
muzafdır. İşte bu da, sadece Arif, Zahid, Abid ve bunlardan başka suluk ve
makamat erbabından olanların tevfîkidir.
Tevfîkin peyda olması da muhakkikin ulema katında, iki kısma
ayrılmaktadır.
1) Allah'ın vasıtalı sende var ettiği tevfîk,
2) Allah'ın vasıtasız olarak sende icâd ettiği Tevfîk.
Bunları da şöyle açıklarız:
Vasıtalı sende icâd edilen tevfîk; ana ve babanın telkin ettikleri İslâm
Dinini kabul etmen gibidir. Zira, her çocuk İslâm fıtratı üzere doğar. Anne
ve babası onu ya Yahudi ya Mecûsi ya da Hıristiyan yaparlar.
Bu anlattıklarımız Allah Rasûlü’nden rivayet edilen bir Hadis'in
mefhumudur.
Veya hiç ummadığın bir anda yoluna, seni çirkin ameller işlemekten
engelleyen nasihâtlarda bulunan bir şahsın çıkması gibi, Yapılan
nasihâttan ötürü sen gaflet uykusundan uyanırsan, Allah Subhânehû,
senin kalbine tevfîk nurunu ilkâ eder... O şahsın vasıtasıyla gönlüne İlkâ
edilen tevfîk nuru, seni nefsin hilelerinden kurtulmaya ve sai'dler
zümresine girmeye sevk eden ilâhi bir rehber olur.
2) Vasıtasız olarak sende hâsıl olan ilâhi tevffk'e gelince; o da
kimsenin yardımı olmaksızın Allah'ın senin ayıblannı görme duygusunu
sana bahş etmesidir, öyle duygu ki işlemiş olduğun çirkin amellerinden
ötürü nefsin ve hâlin sana buğz ettiğini idrâk edersin...

Bu duygun güçlendikçe kurtuluş yoluna ve senin için ezeli olarak takdir
edilen güzel amellere seni süratle sevk eden ilâhi bir rehber olur.
Özel Tevfîk'in makamlarının ilki hiç şüphesiz Allah'ın sana tahsil
etmeni emrettiği şer'i ilimlerle iştigâl etmendir.
Özel tevfîk'in seninle arkadaşlık etmesi yönüyle son makamı da, şayet
özel tevfîk'in bütün makamları tamamlanırsa, aklı hiçbir şeyin kendisiyle
oluşması mümkün olmayan Tevhîd-i Zât sende kendi Tevhîdiyle hâsıl
olmasıdır.
Velev ki bazı huzûr-u vücûdiye ve kerem-i lûtûfiye sende noksan olsa
da bu durum değişmez.
Netice-i Kelâm; cehaletle birlikte ne hayat ne de makam söz
konusu olmaz.. Yani, şer-i ilimlerden cahil olan bir şahsın ne hayatının ne
de makamının hiçbir kıymeti harbisi yoktur.

Ve bil ki O'nun senin üzerinde yaptığı pek çok iş vardır ki sen sadece sana zannedersin fakat O sanatını icra ediyor...

Allah, o kimselerin bulunmadığı çöllerinde ve ormanlarında dahi sanatını icra ediyorken; bir karşılık veya alkış bekliyor mu...Sen işte ne yapıyorsan öylece karşılık beklemeden yap. Allah'ın seyretmesi yaptığın o güzel şeyin takdiri için sana yeter. Hangi işi yapıyorsan yap asla O'ndan başka bir karşılık bekleme...Ve bil ki O'nun senin üzerinde yaptığı pek çok iş vardır ki sen sadece sana zannedersin fakat O sanatını icra ediyor...İşte bundan dolayı ki sen O'ndan apaçık bir tecelli istediğin zaman o tecellinin sadece senin nefsine ve sadece senin nefsinde gelmesini bekleme.. Allah'ın zikri en büyüktür..

http://jonasclean.blogspot.com/2009/06/ihsan-makamndan.html

O, size iyi ile kötüyü ayırdedecek bir anlayış verir

Ey iman edenler! Eğer Allah'tan korkarsanız O, size iyi ile kötüyü ayırdedecek bir anlayış verir, suçlarınızı örter ve sizi bağışlar. Çünkü Allah büyük lütuf sahibidir.

Enfal 29

Eğer hayalin görevi Hakk'ın tecellisine ait imgelerde O'nu fark etmekse, aklın görevi bu misallerin asla hak olamıyacağını kavramaktır.

İnsan idrakinin akıl olarak bilinen ikinci ve tamamlayıcı bir boyutu vardır. Akli kuvvenin misallerin (imge) ötesini görmede göreceli bir kabiliyeti vardır. Eğer hayalin görevi Hakk'ın tecellisine ait imgelerde O'nu fark etmekse, aklın görevi bu misallerin asla hak olamıyacağını kavramaktır.

O'nun benzeri hiçbir şey yoktur.

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

5 Temmuz 2011 Salı

"Ey benim bayramımın kurbanı!" dedi. "Yürü git, bu haline şükret!"

O'na yaralı gönlümü gösterdim de; "Bak; nasıl kanlar içinde kalmıştır!" dedim! Gönül verdiğim sevgili, gönlümü kanlar içinde görünce bana acıyacağı yerde, gülmeye başladı! Sonra, yine gülerek bana; "Ey benim bayramımın kurbanı!" dedi. "Yürü git, bu haline şükret!"

Mevlana Celaleddin-i Rumi (r.a.)

Fakat olgunlaştıktan sonra kabuk artık onun için kötüdür.

Meyve ham oldukça, kabuğun içinde kalması iyidir. Fakat olgunlaştıktan sonra kabuk artık onun için kötüdür.

Onun meydana çıkmasına engeldir, bir perdedir.

Kuş da, yumurtanın içinde gelişir, kanatlanırsa, yumurta artık onu hapseden, onun dışarı çıkmasına engel bir perde olduğu için kötüdür.
Onu kırmak, parçalamak gerekir.

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)

4 Temmuz 2011 Pazartesi

Niyet

Nice küçük işler vardır ki niyet onu büyütür, nice büyük işler vardır ki niyet onu küçültür.


(Râbia el-Adeviyye[k.s.])

islam ve evrim

Kurandan evrime örnekler verilirken bazı ayetler seçilip bazıları seçilmeyince yani yine bütünsel düşünülmeyince, ortaya sanki "ayetler tamamen misaller üzere kurulu" fikri ( vesvese de diyebiliriz ) çıkıyor..Ne yazık ki iş bu duruma geliyor...

Halbu ki örneğin şu ayetlere de bakılınca

Tin 4 - Gerçekten de biz, insanı, en güzel bir sûrete sâhip olarak yarattık.

Tin 5 - Sonra da onu döndürdük, aşağıların en aşağısına attık.

Fazla söze gerek yok sanırım, eğer niyet saf olarak illa bir din-bilim bütünlüğünü göstermek ise, idrak eden edecektir...
http://jonasclean.blogspot.com/2009/03/islam-ve-evrim.html

Şayet Onun kulu olsaydın emrine boyun eğip iradesinin dışına çıkmaz ve yasakladığı şeye yaklaşmazdın!

Şöyle dediği rivayet edilir: İblis'i görmeyi arzu ediyordum. Bir gün bir mescitte dururken uzaktan bir ihtiyarın geldiğini gördüm ve onu görür görmez içimde bir sıkıntı belirdi. "Sen kimsin?" diye sordum. "Görmek istediğin kişi!" "Ey melun! Ademe'e secde etmene engel olan neydi?" "Ey Cüneyd! Sen ne sanıyorsun? Ben Ondan başkasına hiç secde eder miyim? (sen hiç Ondan başkasına secde ettin mi? ) "Cüneyd, "İbils'in bu sözü beni hayrete düşürdü," diyor. O sırada ona şunu söylemem için ruhuma nida geldi. "Yalan söylüyorsun! Şayet Onun kulu olsaydın emrine boyun eğip iradesinin dışına çıkmaz ve yasakladığı şeye yaklaşmazdın!" İblis bunu işitince esefinden bir "Hey!" çekti ve "Billah yaktın beni!" deyip kayıplara karıştı.

Feridüddin Attar "Evliya Tezkireleri"
Cüneyd-i Bağdadi hazretlerine ayrılan bölümden

--------------------------------------------------------------------------

İnsanlardan kimi de Allah'tan başka şeyleri O'na eş tutuyorlar da onları, Allah'ı sever gibi seviyorlar. Oysa iman edenlerin Allah sevgisi daha kuvvetlidir. O zulmedenler, azabı görecekleri zaman bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının gerçekten çok şiddetli bulunduğunu keşke anlasalardı.

2:165

---------------------------------------------------------------------------

Allah, şöyle bir misal vermiştir: Bir adam ve birtakım ortakları var, hırçın hırçın çekişip duruyorlar. Bir de yalnız bir kişiye bağlı selamet içinde olan bir adam var. Bu ikisinin hali hiç bir olur mu? Hamd Allah'ındır, fakat pek çokları bilmezler.

39:29

3 Temmuz 2011 Pazar

Müslüman Evrimcilerin Yanilgilari

"Allah dilediğini dilediği şekilde ve zamanda, örneksiz olarak yaratan, yoktan var edendir. Her türlü eksiklikten uzak olan, hiçbir şeye ihtiyaç duymayandır. Dolayısıyla Allah'ın yaratması için de hiçbir sebebe, araca, aşamaya ihtiyaç yoktur. Dünyada herşeyin belli sebeplere, doğa kanunlarına bağlı olması kimseyi yanıltmamalıdır. Allah, tüm bu sebeplerin yaratıcısı olarak bunlardan tamamen münezzehtir.

Göklerin ve yerin Rabbi olan Allah, dilediği takdirde bu sebepleri de ortadan kaldırabilir. Örneğin Allah dilerse insanları akciğere ihtiyaç duymaksızın, havadan oksijen solumalarına gerek olmadan hayatta kalacakları şekilde de yaratabilir. Dolayısıyla Allah'ın bir akciğeri zaman içinde evrimleştirerek mükemmel hale getirmeye ya da bir başka mekanizma meydana getirmeye ihtiyacı yoktur. Bu yüzden insanın Allah'ın büyüklüğünü, gücünü düşünürken de kendi duyularının ve aklının sınırlarıyla düşünmesi çok büyük bir yanılgı olur. Biz zaten Allah'ın dilediği ölçüde bilebilir, dilediği kadarından haberdar olabiliriz.

Şunu da belirtmek gerekir: Allah dilerse yaratmada belirli safhalar kullanabilir. Örneğin bitkiyi tohumdan çıkarır veya insanı tek bir sperm ile yumurta hücresinin birleşmesinden, aşama aşama yaratır. Fakat bu safhaların -ileride de detaylandıracağımız gibi- evrim iddiası ile hiçbir ilgisi yoktur. Hiçbir aşamada tesadüfe, başıboşluğa yer yoktur ki, evrim teorisinin temel iddiası rastgele, şuursuz tesadüflerle, kendi kendine meydana gelen olaylardır. Bir bitkinin meydana gelişinin ya da tek bir hücrenin "en güzel surette" yaratılmış olan bir insan haline dönüşmesinin her safhası, Allah'ın sonsuz kudreti ile yaratılmış, mükemmel sistemler sayesinde gerçekleşir."

http://www.harunyahya.org/imani/yalanliyor/yalanliyor3.html
http://www.harunyahya.org/imani/yalanliyor/yalanliyor4.html