16 Şubat 2013 Cumartesi

Senin vereceğin şifâdan başka şifâ yoktur.

 
Hz. Âişe radıyallahu anhâ şöyle diyor:

Bizden biri hastalandığında, Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem ona sağ eliyle dokunarak şöyle dua ederdi:

"Ey bütün insanların rabbi olan Allahım! Bu kulunu iyileştir, ona şifa ver! Şifa veren sadece Sensin. Senin vereceğin şifâdan başka şifâ yoktur. Arkasında hastalık bırakmayan bir şifâ ver!"
...
Allah'ın Elçisi son hastalığında iyice ağırlaşınca, onun hastalara yaptığı duayı ben de ona yapmak için elini tuttum. Hemen elini çekti ve

"Allahım, beni bağışla! Beni yüce dostlarla (refîk-i a'lâ ile) beraber eyle," diye dua etti.

Ona şöyle bir bakayım dedim. Bir de ne göreyim, dünyadan göçüp gitmiş...

(Buhârî, Merdâ 20, Tıb 40; Müslim, Selâm 46-49; İbni Mâce, Cenâiz 64, Tıb 36; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 45)

1 Şubat 2013 Cuma

Hâlbuki bunların hiçbiri gerçek sufilerin yolu değildir.

'Bazı sufi kılığına girmiş cahiller, tasavvufun esaslarını bozdular, yolunu harap ettiler, yeni icat ettikleri birtakım isimlerle onun gerçek manasını değiştirdiler. Bu cahil insanlar, tamaha (mal hırsına) helalinden artış dediler. Kötü ede...be ihlâs ismini verdiler. Hak ölçülerine uymayan sözlerine şatahat dediler. Kötü şeylerden zevk almaya, gönül hoşluğu (huzur bulmak) dediler. Nefsin kötü arzularına uymaya, ibtila (Allah’tan gelen bir imtihan) ismini verdiler. Dünya malına yönelmeye, hayır sebeplerine ulaşma dediler. (kendilerine muhalefet edenlere karşı) kötü davranışa, savlet (din adına atılganlık) ismini verdiler. Cimriliğe, dilenciye yüz vermemek dediler. Kötü ve bozuk konuşmaya melâmet (kendini gizleme) dediler.




Hâlbuki bunların hiçbiri gerçek sufilerin yolu değildir.'



Ebu’l-Abbas ed-Dineveri (rh)



( İmam Kuşeyrî, Risâle, s. 169 )