31 Ocak 2011 Pazartesi

Murat, iradeyi bilir, ama irade muradı bilmez

İki sevgili arasındaki davranış nasıl olursa, ben de, sana öylece gelip boynuna sarılıyorum. Başka ne yapabilirim? Bu niyaz ile elde edilirse, demek ki, Hakkın iradesi dileğimize göre açıkça belirmiştir. Çünkü murat yani istek iradeden pek gizlidir. Murat, iradeyi bilir, ama irade muradı bilmez. Şu halde, o ne yaparsa Allah iradesi ile yapar.

[Şems-i Tebrizi (r.a.)]

Bize bir söz söylemek isteyen kimse de bizim gibi olmalıdır.

Bana yaraşan, zahirde bizim hayatımızdaki dostluk ve kardeşlik hangi yolda ise onu korumaktır. Yoksa şeyhlik müridlik gibi ilişkiler hoşuma gitmez. Hani, üstatlığı da şakirtliği de yere batsın, derler. Bize bir söz söylemek isteyen kimse de bizim gibi olmalıdır. Böyle açık söylemelidir. Bizim veliliğimiz bahsinde bundan incinirler. Onlara, eşek, diyen zavallı taklitçi eşektir. Şimdi bana kendinden bir fazilet, bir üstünlük veriyorsun. Ben onu söylemiyorum. Benim önümde bu böyledir. Sözü yorumsuz ve açık söylüyorum. Aramızdaki ayrılığın bir sebebi varsa budur ancak. Ama o zaman sen beni anlamıyorsun! Halbuki ben buraya bir şeyler öğretmeye geldim.

Şems-i Tebrizi (k.s.)

Bu erenlere saygı gösteriniz!

Şu şehvetler çamurunda iyiyi kötüyü seçebilen o er nerede? Bıyıklarını yolsan bile dudağını kıpırdatmaz. Konuşulmaya, şakalaşmaya lâyık bir kişidir o. Halk arasında onun sözleri, «Bu, filân zatın sözüdür,» diye söylenir. Çok kere kendisinden faydalanırlar, onunla çok kere doğru yolu bulurlar. Onların sözünde hak âleminden bir koku vardır. Öyle bir zatın nefesi şüphe yok ki cennet nefesidir. Belki de Hak nefesidir. Dilerseniz, ona, halkın en azizlerindendir deyiniz. Ey Hakka yakın kardeşler. Bu erenlere saygı gösteriniz!

Meclistekilerden biri, «Evet,» dedi. Öteki atıldı: «Ne demek 'evet,' 'eyvallah' de; 'öyledir* deyiver.»

Biz Allahın gönderdiği o biricik dost olmak davasında değiliz; sevilen, kat kat faydalı olanlardan da değiliz.

Mevlânâ dedi ki: «Üç şeye mânâ verilemez. Bunlardan biri gönül hoşluğundaki korku, ikincisi huzur alemindeki korku, üçüncüsü de gereği gibi menfaat eksikliğidir.»

'' Makalat / 2. bölüm ''

Yazıklar olsun!!

Yazıklar olsun!!! Yazıklar olsun!!! İnsanla oyun oynayacak. Artık böyle asırların kendisini oyuncak yaptığı kimseyi seherde doğan yıldızların vaktinde riâyet etmesi gereken amellerinden, bakirelerle oynaşması, güzel kokulu çiçeklerin kokusunu koklaması, meyvelerin özlerinden lezzet alması, kuşların nağmelerini dinlemesi ve makyaj yapan kızlarla müzik yaparak dönüsüm yapması, hakikâtten meşgul ederek onu her şey'den engeller. Böylece böyle olan herkes sapıtarak şaşkın hâlde kalır.

Muhyiddin ibn Arabi (r.a.)

O Şeyh diyordu ki: «Filan şeyhin güzel kokusu, Allah kokusundan da üstündür.» Dedim ki: «Bu koku belki senin karından ve onun oynaşından geliyor.»

Bu ne eşektir ki, eşekliği yönünden söylemiştir.

Şems-i Tebrizi (k.s.)

27 Ocak 2011 Perşembe

Ebu Hasan Harakani (r.a.)

‎"Halktaki şu gaflet Hakk'ın rahmetidir. Birkaç zerre kadar O'ndan haberleri olsa yanıp kül olurlar."

Ebu Hasan Harakani (r.a.)

Allah'ın sofrası

îbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: Dedi ki: "Bu Kur'ân'dan ayrılmayın! Çünkü o, Allah'ın sofrasıdır. Kim Allah'ın sofrasından istifade etmek isterse etsin. Zira ilim kazanmak. Öğrenmekle olur."

s.a.v.
[Bezzâr.]

Ev evlat! Ben, sana bir aynayım; böyle gör.

Ev evlat! Ben, sana bir aynayım; böyle gör. Beni kalbine bir ayna olarak koy, sinene yerleştir. İşleri karşıma getir. Bana yaklaş ve bak. O zaman çok şeyler göreceksin. Benden uzak kaldığın zaman göremediğin çok sefaları o kez göreceksin.
Din işlerini düzeltmek istersen, bana gel. Bunu ancak bende bulabilirsin. Başkasında bulamazsın. Ben, seni Allah yolunda seviyorum ve öyle yetiştirmek istiyorum. Seni Allah yoluna döndürecek kuvvet bende vardır. Seni sert bir elle yola getiriyorum. Münafık dili ile değil.
Dünyayı evinde bırak, bana öyle gel. Ben öbür âlemin yöneticisiyim. Dünya sana kalsın. Seni oraya almak istiyorum. Yüce âlemlerin sultanı yapmak istiyorum, bu fani diyarın bekçisi değil! Yanımda otur; sözlerimi işitmeye bak. Ne dersem onunla iş tut. Ölmeden önce böyle yap. Yakında ölür gidersen perişan olursun. Eli boş, yüzü kara gitmeyi sana ayıp sayıyorum; çünkü iman sahibisin.
Dünyanın dönüşü ve her şeyin hareketi bir disiplin ve korkunun eseridir. Eğer bir şeyden korkmuyorsan onu bilmiyorsun demektir. Korku ilmin ta kendisidir. Korkmayan bilgi sahibi değildir. Korkan, korktuğu şeyin âlimidir. Allah korkusu olmayan için ne burada, ne de ötede selamet vardır. İnsan, Allah'ı bildikçe korkar. Bilmemişse neden korkar? Bunu bizlere anlatmak için, Allah Teâlâ şöyle ferman buyurdu:
“Allah'tan ancak, bilgi sahibi kulları korkar.” (el-Fâtır, 35/28)
Allah'tan korkanlar bilgi sahibidir. Ve bildiklerini tatbik sahasına koyanlardır. Bilirler; bildikleri ile amel ederler; ayrıca bilmeyenlere de öğretirler. Bunlar, yaptıklarına bir karşılık da istemezler; yalnız Allah'ı ve O'nun yakınlığını talep ederler. O'nun sevgisini isterler. O'ndan uzak kalmayı ve aralarına kara perdenin girmesini arzu etmezler. Onlar, ne dünyayı ister, ne de öbür âlemi; hiç bir kapının da üzerlerine kapanmasını talep etmezler. İsterler ki, kendileri için olsun; dünya ve âhiret kendilerine kalsın.
Dünya onlaradır. Âhiret onlaradır. Azîz ve Celîl olan Hak da onlara kalmıştır.
Onlar iman sahibidir. O'nu iyi bilir ve çok çekinirler. Hak uğruna mahzundurlar.
İnsan vardır ki, dış göze göre görünmeyen, kalp gözüne göre hazır ve nazır olandan korkar. Nasıl korkmazlar ki, O diriltir ve öldürür. Aziz eder, zelil eder. O, her an bir şan alır. İsterse kabul eder; dilerse reddeder. Yakın eden O'dur. Uzak eden yine O'dur.
“Yaptığından O'na kimse soru soramaz. Ama O'ndan gayri olanlar hep sorguya tabi tutulacaklardır.” (el-Enbiyâ, 21/23)
Allah'ım, bize yakınlığını ver. “Dünya ve âhirette güzellik ihsan buyur. Bizleri ateşe atmaktan sakla!” (el-Bakara, 2/201) Âmin!

Abdulkadir Geylani (k.s.)

bu ilim

Bu ilim, tevil yapan cahillerin, tahrif eden azgınların, iptalci müfterilerin, düşman olan her neslin elinden muhafaza olunacaktır.

s.a.v.

Namaz/Secde

"...Dağların da üstündeki yüce zirvelere olan teceliyat-ı ilâhiyeye bir bak!.

Bil ki!..

O görenlerin, daima nazarları o zirvelerdeki tecelliyata olur.
Alçalmada yücelik olmasaydı, yüzlerimiz, görüneni gözler ile aramakla alçalmazdı...

İşte bundan dolayı Allah bize, secde etmemizi emr etti..."

***

Kendi iç alemine ve kendisiyle birlikte namaz kılan meleklere imamlık ettiğinde –ki sahih bir hadiste belirtildiğine göre, namaz kılan kişinin arkasında melekler namaza durduklarından, namaz kılan herkes imamdır– bu kişi için resul rütbesi ...hasıl olur ve bu rütbe Allah’ın vekili olmaktır [niyabet]. “Semi Allahu limen hamideh” (Allah hamdedeni işitir) dediğinde, kendi nefsine ve arkasındaki meleklere, Allah’ın işitmiş olduğunu haber verir ve kendisiyle birlikte orada bulunanlar, “Rabbena ve lekel hamd” (Ey Rabbimiz, hamd sana mahsustur) karşılığını verirler. Çünkü hiç kuşkusuz Allahu Teala, kulunun diliyle, “Semi Allahu limen hamideh” buyurmuştur. Öyleyse namazın rütbesinin yüceliğine ve namaz kılanı nereye götürdüğüne bir bak!

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

Allah’ın (c.c) tevhidine ilimle erilir

Gerçekten ilim; değeri anlatılanlar arasında en üstün şerefi taşımakta, en yüce mertebeye sahip olmakta, en pahalı ziynet olmakta, manen en üstün ticareti getirmektedir.

Çünkü âlemlerin Rabbı olan Allah’ın (c.c) tevhidine ilimle erilir.

Nebil...eri, resûlleri tasdik edebilmek ilimle olur. Onlara salât ve selâm olsun...

Âlimler, Allah’ın has kullarıdır; onları dinî ilimleri için seçti.Taşıdıkları fazilet meziyeti icabı ilim nûrunu onlara verdi.Onları halk arasından tercihle ayırdı.

Çünkü onlar, nebilerin varisi, halifesi ve resûllerin halka efendi kıldığı kimselerdir.Aynı zamanda peygamberler için, en iyi irfan duygusunu onlar taşır.

Hakk Teâlâ ilim sahiplerini överken şöyle buyurur.

-“Sonra, kitabı öyle kimselere bıraktık ki, onları kullarımız arasından ayırdık... Onların bir kısmı nefsine zulmeder, bir kısmı orta halli gider- hataları ile sevapları eşit geçer- Bir kısmı da hayra koşar.”(Fatır,32)

Sonra... Peygamber S.A. efendimiz de o zatları överken şöyle buyuruyor:

-“İlim sahipleri; peygamberlerin varisleridir.Sema ehli onları sever.Denizdeki balıklar, kıyamete kadar onlar için bağış diler.”

Allah-ü Teâlâ, bir başka Âyet-i Kerimede ilim sahiplerini şöyle tavsif eder:

-“Ancak, Allah’tan âlim kulları korkar.(Fatır, 28) (S.14)

Geylani Hazretleri
Sırrul Esrar'dan

ilimle temayüz/keramet

‎"...Bunda sadece yakınlaştırılmış meleklerin ve Allah'ın seçkin kullarının katkısı vardır. Bunlar kendilerinde genel-maddi bir keramet zahir olduğunu fark ettikleri anda, ondan kaçınıp Allah'a sığınırlar. Allah'tan bu kerameti normal adetlerle örtmesini dilerler. Ki halkın genelinden, kendilerini ayrıcalıklı kılan bir farklılıkla belirginleşmesinler.
İlim hariç. Çünkü ilimle temayüz etmek istenen bir şeydir. İlimle temayüz etmek insanlık için yararlıdır. İlim kerametlerin en yücesidir."

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

ilim/muhabbet

“Allah’a karşı bu muhabbet, ilim neticesidir. Saçma sapan biri, böyle bir taht üzerine nasıl oturur.”... “Eksik bir ilim bu aşkı nasıl doğurabilir. Evet, nakıs bir aşk doğar; amma cemadata ve mahluklara karşı.”

[Mevlana Celaleddin-i Rumi (r.a.)]

kullardan bir talebde bulunmaz

Bir kalp, dünya varlığından açılır, Hak yakınlığına misafir olursa, kullardan bir talebde bulunmaz. Onlardan af dilemez ve masum olduğunu onlara anlatmak ihtiyacını duymaz. Yer zemininden yaratılmışların son durağı olan Arş'a kadar dolan ha...lkın hiçbirinden beklediği olmaz. Ona göre herşey Zattan ibarettir ve mahluk yoktur.
Ve sanki Hak hiçbir şey halketmedi. Varlıkta Zatından başkası yok. Bu anlayışa sahip olan kalb vahid olan Hak için tektir. Seven ve sevilen O'dur. Talib ve matlub odur. Zakir ve mezkur yine O...O'ndan başkasını göremez...

Abdulkadir Geylani (k.s)

Sırf zatını ve rızasını taleb ederek O’na itaat ediniz.

Cennet ve cehennemi yaratmamış olsa bile,İzzet ve Celâl sahibi Allah, korkulmaya ve ümit beslenmeye lâyıktır.

Sırf zatını ve rızasını taleb ederek O’na itaat ediniz.

Üzerinizde ne O’nun lütuf ve ihsanının düşüncesi bulunsun, ne de azabının endişesi.

O’na kulluk; emirlerine boyun eğmek, yasaklarından kaçınmak ve takdirlerine karşı sabırlı olmakla mümkündür.

O’na dönünüz.

Abdulkadir Geylani (r.a.)

26 Ocak 2011 Çarşamba

Zat, olduğu gibi hiçbir zaman sana tecelli etmez

‎"Kesin olarak bil ki, zat, olduğu gibi hiçbir zaman sana tecelli etmez. Aksine, herhangi bir sıfatı gerekçesiyle sana tecelli eder. Allah ismi de öyle. Hiçbir zaman anlamını bilemezsin, anlamının boyutları ile ilgili olarak hiçbir zaman teskin olamazsın. Zaten İlah kulundan, Rab merbubundan bu sır ile ayrılır. Eğer bu ayırım olmasaydı, o zaman helak olan helak edene katılırdı. Böylece mertebeler açıklığa kavuştu, nispetler bilindi, sebebin hakikati anlaşıldı."


Muhyiddin ibn Arabi hz.(r.a.)

Allah'ın onu(kulu) koruduğunu şöyle tefekkür etmeli

Şayet kul ahlâk-ı hamidenin mertebelerini bir bir güzel ahlâkla kat ederse, Allah'ın onu koruduğunu şöyle tefekkür etmeli.
‎1. Sabır ile telaşlanmaktan,
2. Şükürle nankörlük etmekten,
3. Adil olmakla zülüm işlemekten,
4. Uyanmakla uyuya kalmaktan,
5. Hatırlamakla unutmaktan,
...6. Dikkatli olmakla gaflette bulunmaktan,
7. Ayıklıkla sarhoşluktan,
8. Ümid var olmakla umidsizlikten,
9. Güleryüzlü ve geniş olmakla ekşi suratlı ve sıkıntılı olmaktan,
10. Cömert olmakla varlık kölesi olmaktan,
11. Unsiyetle heybetten,
12. Cemale temaşa ile Celalden,
13. Mutedil olmakla Cemala takılı kalmaktan,
14. Visalle arzularla yetinmekten,
15. Hatalardan geri dönmekle yerinde kalmaktan hep Allah'ın onu
koruduğunu mülâhaza etmeli

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

25 Ocak 2011 Salı

Mahmurluk vermeden, beni daima aşkınla mest et.

Allah'ım, her zaman senin lütfun, kahrının arkasından gelir. Yoksa bu kahrı kimse çekemezdi.
Mahmurluk vermeden, beni daima aşkınla mest et.

HZ MEVLANA(r.a.)

W.Chittick

Röportaj: İmam-ı Rabbanî Hazretlerinin bu bahiste söylediklerini, alelâde insanların Vahdet-i Vücud mevzuundaki sözkonusu yanlış yorumlarına bir sed çekmek ve hakikati yerli yerine oturtmak tarzında değerlendirebiliriz değil mi?

W.Chittick: ...Kesinlikle öyle. Basit insanların bakışını düzeltmek içindir bunlar. Zaten gerek İbn Teymiyye’nin çağında yaşayan tasavvuf erbabı, gerekse İmam-ı Rabbanî devrinde Hindistan’dakiler, tek kelimeyle muhteşemdir ve Vahdet-i Vücud’a ...dönük böylesi yanlış bir yaklaşımları yoktur. Bunlardan, meselâ Şeyh Muhibbullah, İbn Arabî’nin Hindistan’daki en büyük talimcisidir. Fevkalâde bir anlayışı vardır İbn Arabî üzerine. Ve yine diğer birçokları da söz konusudur. Gerçi bunlar pek bilinmiyor artık. İmam-ı Rabbanî tanınıyor daha ziyade ve sanıyorum bunun arkasında çok çeşitli içtimaî, siyasî ve tarihî sebebler mevcut. Neticede, dediğimiz gibi, Şeriat karşıtlığının gerekçesi olabilecek tarzda beliren kimi yanlış Vahdet-i Vücud algılamalarına karşı İmam-ı Rabbanî, “Her şey O değil, O’ndandır” demiştir. Yine bu çerçevede, bir de, “Her şey O’nun Yoluyladır” denmiştir.

İbn Arabî’yi okursanız, elbette ki, “el-Vücud el-Hakk vel-Vahid” demiştir. Çünkü Tevhid’e inanır o. “De ki: O, Allah Bir’dir” (İhlâs, 1)

Röportaj: Allah’ın Varlığı ve Birliği önünde, kul için “ben!” demek nasıl bir cürettir diye de düşünmek lâzım.

W. Chittick: Tabiî ki. Toparlarsak, İbn Arabî, Hakk’ın Vücuduna ve Birliğine inandığı için tüm bunlardan söz etmiş, fakat Vahdet-i Vücud ifâdesini ayniyle kullanmamıştır. O yalnızca “Tevhid”i savunur eserlerinde.

Röportaj: Gerçi alelâde insanlar sadece İbn Arabî Hazretlerini değil, hemen her şeyi yanlış anlıyorlar ya, neyse. Bu noktada hatırımıza gelen bir incelik: Hafızamız yanıltmıyorsa, bir Nakşî büyüğü olsa gerek, Vahdet-i Vücud telâkkisi karşısında Vahdet-i Şühud’u savunuyor, ancak bu bâbda serdettiği hususlar Vahdet-i Vücud’u doğrular bir mahiyet arzediyor. “Hâl” meselesi…

W. Chittick: (Tebessüm ediyor) Aynı durum İmam-ı Rabbanî için de cârîdir. Eğer okursanız, İmam-ı Rabbanî İbn Arabî’nin söylemediği bir şeyi asla söylemiyor. İbn Arabî’nin “Vücud”la ilgili söylediklerini kendi kelimeleriyle aynen tekrarlıyor. “Şuhud” için de aynı husus geçerli. İmam-ı Rabbanî yalnızca, kendi zamanındaki Hindlilerin, “Heme Ost” (Her şey O’dur), demek ki Şeriat’e de gerek yoktur yollu, böylece Şeriat’ı zedeleyecek tarzda algılayabildiği Vahdet-i Vücud’a dair yanlış anlayışlarını doğrultuyor, bu nitelikteki sorularını cevablıyor. Hayır, böyle değil, diyor ve meseleyi izaha kavuşturma ve ifâde etmenin bir başka yoluna ihtiyaç duyuyor.

23 Ocak 2011 Pazar

şükür

Âzâları içinde yalnız dili ile şükreden kimsenin şükrü az olur. Çünkü gözün şükrü, bir hayır gördüğü zaman onu almak, şer görürse onu örtmektir. Kulağın şükrü, bir hayır işittiği zaman onu ezberlemek, şer işitirse onu unutmaktır. Ellerin şükrü, onlarla hakkı olandan başkasını tutmamaktır. Mîdenin şükrü, helâl ile gıdâlanmak, (akıl ve kalbin şükrü) ilim ve hilm ile dolu olmak; ayakların şükrü de, iyilikten başkasına gitmemektir. Kim böyle yaparsa hakîkaten şükredenlerden olur.

~ Bişr-i Hâfî Hazretleri (k.s)

22 Ocak 2011 Cumartesi

La ilâha illallâh

Ey Hak yolunun yolcusu! eğer sende bu yolun tutkusu varsa, senin başında bu kapûnın, bu dergâhın sevgisi bulunuyorsa, Hak ehlinin açtığı iman ve sevgi kapılarının anahtarı nedir? Biliyor musun? O, "La ilâha illallâh = Allahtan başka bir ilâh yoktur” kelimesini çokça, hoşça söylemektir.

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)

17 Ocak 2011 Pazartesi

sadece Allah'a yönelmek

"...Yani sadece Allah'a yönelmek gerekir. İnsanlar sebeplere dayandıkları sırada Allah onlara azap eder, çünkü sebepler her zaman yitip gidebilecek olgulardır. Sebepler mevcutken, onların kaybolacakları vehmiyle azap eder, sebepler ortada yok iken, bu sefer de yokluklarıyla onlara azap eder. Dolayısıyla Allah'ı bırakıp sebeplere güvenip dayananlar daima azap içindedirler. Ama ortak koşmadıkları zaman rahat ederler, sebeplerin yitip gitmesiyle herhangi bir acı duymazlar..."

Muhyiddin ibn Arabi (k.s.)


"...Onun sebep yakıcılığına hayranım..."

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)

16 Ocak 2011 Pazar

Allah’ in yarattiklarindan herhangi birinin görüşünü reddetmekle ilgilenmeyiz

..O halde biz, Allah’ in yarattiklarindan herhangi birinin görüşünü reddetmekle ilgilenmeyiz. Bunun yerine, bazen ilahi genişlik nedeniyle bu konuda onlar adina mazeret bile sunariz. çünkü Allah, kendisince bir delil oldugunu görerek, Allah ile beraber başka bir ilaha bir kanit nedeniyle dua edenler hakkinda bile mazeret ortaya koymuştur. Bu bağlamda Allah şöyle buyurur: “Hiçbir delil olmadiği halde Allah’tan başkasina tapan kimse, artik onun hesabi Rabbinin katindadir.(Muminun,117)”

Muhyiddin ibn Arabi(r.a.)
Fütuhati Mekkiye, II-136

15 Ocak 2011 Cumartesi

Vehim/ akıl

Şehvete esir olan akla vehim denir... Vehim, halis akıl altınının sahtesidir... Vehim ve akıl mihenksiz belli olmaz... İkisini de birer birer mihenge vur!

Hz. Mevlana
Mesnevî-i Şerif (c.IV/2320)

göz bebeği [insanü’l ayn]

“..Hak karşisinda insan, göz için görmeyi sağlayan göz bebeği [insanü’l ayn] gibidir. Bu nedenle insan diye isimlendirilmiştir; Çünkü Allah onun vasitasiyla yaratiklarina bakar ve onlara merhamet eder.”

Muhyiddin ibn Arabi (r.a.)
Fususu’l Hikem, Adem Fassi

müşrik/birlik/ibadet

Bir müşrik'in birliğe inanmadığı düşünülemez. Aksine, birliğe inanır, ama uzak ve dolaylı bir mekandan, bu yüzden uzaklık bedbahtlığına mahkum olmuştur. Mümin ise, birliği yakın bir mekandan ifade eder, bu yüzden yakınlıkla mutlu olur. Yoksa müşrik dediğimiz insan, mabudun zatının vahdaniyetini ispat ettiği gibi ortağın (şerik'in) vahdaniyetini de ispat etmiş, sonra ortağın birliğine, maddi bir birlik atfetmiştir. Hakkın birliğine de vahdaniyetinin sırrını atfetmiştir. Tıpkı yüzün Kabe'ye kalbin ise Hakka yönelmesi gibi. Ancak Kabe'ye yönelmeye ilişkin emir meşru olduğu için yakınlık olarak kabul edilmiştir, ve tıpkı meleklerin zatlarının Adem'e, sırlarınınsa Adem'in yaratıcısına secde etmesi gibi. Şu halde bir emirden dolayı yerine getirilen her ibadet övülmüş, bir emirden dolayı olmayan her ibadet de yerilmiş, övülmemiştir.

Ancak emir dışı ibadet de meşiyetle kaimdir ki, teklik (ahadiyet) zatının
düzeyidir. Bu yüzden yüce Allah şöyle buyurmuştur: „Onu biz yazmadık. Fakat kendileri Allah rızasını kazanmak için yaptılar. Ama buna da gereği gibiuymadılar." (Hadîd, 27)

Burada, riayet edilmesi gereken ve korunması gereken bir hakkının olduğuna işaret ediliyor. Bu, ilâhî gayret içindir. Çünkü sözkonusu mabuda ilâhî sır olduğunu tahayyül etmeselerdi, kesinlikle ona ibadet etmezlerdi. Dolayısıyla onlar açısından bu ilâhî sır, bizim açımızdan ilâhî emir konumundadır. Ancak Hak teala mutluluğu, meşiyet emrine, mutsuzluğu da meşiyet iradesine bağlı kılmıştır. Çünkü Allah'tan başka yasa koyucu, sari yoktur. İlâhî yasalar, akıl perdesinin gerisinden sırlara iner.

Muhyiddin ibn Arabi(r.a.)

12 Ocak 2011 Çarşamba

Eğer Hak, seni gaflet uykusundan uyandırırsa

Bütün varlıkların Allah katında bir değeri, ölçüsü ve payı vardır. Bu yüzden varlıkların şereflerine delalet etmek mahiyetinde, bedbaht (şaki) ve mutlu (said) olmak üzere iki kısım halinde olmalarına rağmen, varlıkların tümüne yemin etmiştir. Şu halde varlıkların Hak katındaki paylarını bu açıdan gözet. Sakın seninle aynı cinsten olmayan cansız varlıklar,bitkiler ve hayvanlar gibi türler hakkında benim cinsimden değildir deme. Aksine, eğer Allah'a itaat eden biriysen, Allah'a itaat eden her şey senin cinsinden-dir.

Eğer Hak, seni gaflet uykusundan uyandırırsa, kaçırdığın amelin en hayırlısını işle.Ben hakkı söylüyorum. Korkusunu müşahede etmediğin korku makamını talep et ve orada uyanık ve ferasetli ol. Veh-bin lezzetini tadan kimse, kesp ile sevinmez ve kesbi kullanmaya güç yetiremez. Her hicabın aslı, içindeki lezzetin varlığıdır. Sana gösterdiğim her şey, Allah'ın dini ile kaim olanla kaim, onun sünnetini ihya eden vezirlerin vasıflarıdır.
Allah'ın kapısından ayrılma, gözlerin hakirce baktığı, Allah'ın ahbaplarının yanında sabırlı ol. Bil ki, onları Hakkın katında yücelten, gözlerin onlara hakirce bakıyor olmasıdır.

Muhyiddin ibn Arabi hz.(r.a.)

Sana tabi olana başkanlık etme

Dinle ve anla. Hakkı söylüyorum. Sana tabi olana başkanlık etme;
çünkü o sana değil, onun senin içine yerleştirdiği hakkın sırrına tabi olmaktadır. Ne var ki,sen, Hakkın sana bildirmesi sayesinde kendindeki bu sırrı öğrendin. Fakat sana tabi olan kimse yanında bulunan sırrı öğrenmemiştir. İşte sizi bir araya getiren gerekçe budur.
Eğer buna dayanarak sana tabi olan kimseye başkanlık edersen, onu ezersen, hakkın yerini değiştirmiş olursun, Hak da senin yerini değiştirir. "Ve in tetevellev yestebdil kavmen gayrekum summe la yekunu emsalekum / Eğer O'ndan yüz çevirirseniz, yerinize sizden başka bir toplum getirir, artık onlar sizin gibi de olmazlar." (Muhammed,38) Buna göre ilk topluluk imtihana maruzken, ikincisi koruma altındadır, "asa rabbuhu in
tallakekunne / Eğer o sizi boşarsa Rabbi ona...." (Tahrim,5) ifadesi ilkine "en yubdüehu ezuacen hay-ren minkunne / ona sizden daha iyi eşler verebilir." (Tahrim, 5) ifadesi de ikincisine yönelik bir işarettir. Seni sakındırdığım hususu iyi anla.

Muhyiddin ibn Arabi hz.(r.a.)

Hakk /unutma

Hakkı ne zaman anarsan onu bulursun. Hakkı
unuttuğun zaman, sana onu kimin unutturduğuna bak; eğer hakkı sana unutturan şey,
onun sana emrettiği bir şeyse, bil ki hak seninle beraberdir ve sen de onun emriyle
berabersin, onunla değil. Eğer hakkı sana unutturan şey, onun nehyettiği bir şeyse, ne sen
onunla berabersin, ne de o seninle beraberdir. Kim haktan başkasına güvenip dayanırsa,
ona yönelik yardımını, bir tuzağa dönüştürür ve o bunun farkına bile varmaz. Şahsınla ilim
denizine dal; eşyanın hakikatine ulaşırsın.

Muhyiddin ibn Arabi hz.(r.a.)

Keşif/ilka

Keşif, ilka ve buluşma yahut hakikati kinaye etme yoluyla elde edilip de mütevatir şeriata aykırı olan hiçbir ilme itibar edilmez. Bu tür bir ilka veya buluşma ya da kinaye maluldür, sahih değildir. Ama şekli keşif, sahihtir. Yanlışlık, keşfeden kişiye izhar edilmek istenen surette olan bilginin, bu kişi tarafından gerçekleştirilen tevilinde söz konusudur.

Muhyiddin ibn Arabi hz.(r.a.)

Zat/Allah

"Kesin olarak bil ki, Zat, olduğu gibi hiçbir zaman sana tecelli etmez. Aksine, herhangi bir sıfatı gerekçesiyle sana tecelli eder. Allah ismi de öyle. Hiçbir zaman anlamını bilemezsin, anlamının boyutları ile ilgili olarak hiçbir zaman teskin olamazsın. Zaten İlah kulundan, Rab merbubundan bu sır ile ayrılır. Eğer bu ayırım olmasaydı, o zaman helakolan helak edene katılırdı. Böylece mertebeler açıklığa kavuştu, nispetler bilindi, sebebin
hakikati anlaşıldı.
**
Yaratıcının ilmi, bilmemeyi barındırmayan bir bilmedir. Onu bilmekse, bilme
barındırmayan bilmemedir ve alimlerin ilminin vardığı son nokta da burasıdır."
Muhyiddin ibn Arabi hz. (r.a.)

bilinceye kadar

"ve lenebluvennekum hattâ n'aleme / ...bilinceye kadar,
sizi imtihan edeceğiz."

(Muhammed,31)

11 Ocak 2011 Salı

İlahi! Ente Rabbi ve enel'abdü

1-İlahi!Ente Rabbi ve enel'abdü
Ve Entel'Haliku ve enel' mahluku

2-Ve Enter'Rezzakuve enel'merzuku
Ve Entel'Malikü ve enel'memlukü

3-Ve Entel'Azizü ve enez'zelilü
Ve Enel'Ğaniyyü ve enel'fakiru

4-Ve Entel'Hayyü ve enel'meyyitü
Ve Entel'Baki ve enel'fani

5-Ve Entel'Kerimü ve enel'leimü
Ve Entel'Muhsinü ve enel müsiü

6-Ve Entel'Ğafüru ve enel'müznibü
Ve Entel'Azimü ve enel'hakiru

7-Ve Entel'Kaviyyü ve enez zaifü
Ve Entel'Mu'ti ve enes'sailü

8-Ve Entel'Eminü ve enel'haifü
Ve Entel'Cevvadü ve enel'miskinü

9-Ve Entel'Mücibü ve ened'dai
Ve Enteş'Şafi ve enel'merizu

10-Fağfirli zünübi ve tecavez anni veşfi emrazi ya ALLAHü ya Kafi ya Rabbi ya Vafi ya Rahimü ya Şafi ya Kerimü ya Müafi!Fa'fü anni külle zenbin.Ve afini min külli dain varza anni ebeden birahmetike ya erhamerrahimin

Türçe Anlamı:
1-ALLAH'ım!Sen benim Rabbimsin;Ben ise senin kulunum(Sen benim sahibimsin;ben ise senin kölenim)
Sen Halık'sın(yaratansın)ben ise mahlukum (yaratılanım)

2-Sen Rezzaksın(Rızk verensin);ben ise merzükum (rızık verilenim)
Sen Maliksin(mülkün sahibisin);ben ise memlükum (sahiblenilenim.Benim sahibim sensin)

3-Sen Aziz'sin(çok güçlüsün);ben ise fakirim(yoksul ve muhtacım)
Sen Ğanisin(çok zenginsin);ben ise fakirim(yoksul ve muhtacım)

4-Sen Hayy'sın(hayat-ı ebedi ile hayy'sındirisin);ben ise meyyitim(ölümlüyümölüyüm)
Sen Baki'sin(ölümsüzsün)ben ise faniyim(ölümlüyüm geçiciyim)

5-Sen Kerim'sin(kerem sahibisin); ben ise leimim( değersizim)
Sen Muhsin'sin (iylik edenihsan edensin);ben ise kötüyüm(kötülük edenisyan edenim)

6-Sen Ğafur'sun(günahları silen bağışlayan affedensin);ben ise günahkarım(günah işleyenim)
Sen Azim'sin (ululuk ve azame sahibisin büyüksün yücesin); ben ise hakirim( küçük ve değersizim).

7-Sen Kavi'sin (güçlüsün kuvvetlisin); ben ise zaifim(çok güçsüz ve acizim)
Sen Mu'ti'sin (verensin);ben ise sailim(isteyen ve dilenenim)

8-Sen Emin'sin (emniyetlisin emniyet verensin)ben ise haifim(korkudayım korkuluyum,emniyetsizim)
Sen Cevvad'sın(çok cömersin bol bol verensin); ben ise miskinim (çok muhtacım yoksulum)

9-Sen Mücib'sin(duaları kabul edensin duaları gereğini yerine getirensin)ben ise dua edenim (dua ederek isteyenim)
Sen Şafi'sin(şifa veren sensin );ben ise merizim(hastayım)
(Ya Rabbi şifa veren sensin hasta olan ise benim)

ALLAH'ım gerçek budur;Benim günahlarımı affedip bağışla .Beni azarlayıp cezalandırma. Hastalıklarıma şifa ver (şifa veren ancak Sensin ).Ya ALLAHü ya Kafi ya Rabbi ya Vafi ya Rahim ya Şafi ya Kerim ya Muafi !ALLAH'ım benim bütün günahlarımı bağışla beni affet! benim bütün dertlerime devalar ver afiyetler nasip eyle.Beni ebedi olarak rızkına ve hoşnutluğuna eren kullarından eyle merhamet edenlerin en merhamedlisi olan ALLAH'ım!bana rahmetinle muamele eyle! amin.
s.a.v.

Veysel Karani Hazretleri (k.s.)

sen, kâinatın özüsün; varlıkların gözbebeği olan âdemsin.

Ey insanoğlu! Bilesin ki,muhabbet sırlarının mevcut olduğu mahfaza (gönül) sendedir, sende.Yaratılış temizliği, kerem ve mürüvvet nurlarının kaynağı da sendedir, sende. Ayrıca sende nice gizli haller vardır, nitekim marifet, hüner ve hakikat de sendedir. Şöyle
dikkatlice bir baksan göreceksin ki, adeta yer, gök, cennet,cehennem sendedir; hatta arş, kürsü ve melek de elbet sendedir. Bu sebeple ey insan, kendi varlığına hoşça bak ki, sen, kâinatın özüsün; varlıkların gözbebeği olan âdemsin.

~ Hz. Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî [ks]

10 Ocak 2011 Pazartesi

OP.DR.MÜNİR DERMAN (K.S) SOHBET

http://video.google.com/videoplay?docid=-4272323560651026497#

http://video.google.com/videoplay?docid=-4272323560651026497#docid=-737496465577759926


esselamu aleyna ve ala ibadillahissalihin.

erlere, erenlere hizmet

Hâsılı şunu bil ki erlere, erenlere hizmet, Allah'a (nafile) ibâdetten yeğdir, Onların sözlerini işitmek, binlerce hitap okumaktan, bilgi ve hüner elde etmekten daha iyidir,

Onların huzurlarında yok olmak, duyuştur, anlayıştır: onlara kul - köle olmak gerçekten de padişahlar pâdişâhı olmaktır,
......
Kim onlarca makbul olursa korkudan kurtulmuş, âmâna ermiştir, Sonunda da, onların civarında bulunan kişi, onlardan sayılır - gider,

Onların cinsinden olan arar onları; akrabayı yabancı arar mı hiç? Gönlün gönüle akması, birliktendir; birbirini arayış, aynı damardan oluştan kopar,

Hz. Sultan Veled (k.s) İbtidânâme

Senin gönlün değişirse, dünya değişir

"Şu dünya bir dağ gibidir, ona nasıl seslenirsen o da sana sesleri öyle aksettirir. Ağzından hayırlı bir laf çıkarsa, hayırlı laf yankılanır. Şer çıkarsa, sana gerisin geri şer yankılanır.Öyleyse kim ki senin hakkında kötü konuşur, sen o insan hakkında kırk gün kırk gece sadece güzel sözler et. Kırk gün sonunda göreceksin her şey değişmiş olacak. Senin gönlün değişirse, dünya değişir."

ŞEMS(r.a.)

ilim

Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“İlim öğrenmeye koşunuz. İlmin gereğini dosdoğru söyleyen bir alimden bir mesele öğrenmek dünyadan ve dünyada bulunan bütün altın ve gümüşten hayırlıdır.”

Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Alim ol, veya öğrencisi ol, yahut öğrenmek için dinleyici ol, hiç olmazsa bunlardan biri­ni seven ol. Sakın beşinci olma yoksa helak olursun.”

"İlim bir hazinedir; anahtarı sormaktır. Allah size rahmet etsin, sorun; çünkü sormakla dört kimse mükâfat alır: Soran, cevap veren, dinleyen ve onları seven. "

"Öğreten ve öğrenen hayırda ortaktır. "

Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Çok cahil abidler ve de çok facir alimler vardır. Siz cahil abidden de facir alimden de sakınınız.”

s.a.v.

"Rabbi zidni ilmen ve fehma"

Güneş

Güneş kendi manzumesinin kalbi gibidir.Ve Cenabı Allah ın ismi arapça "Muhyi" "Diri, Hayat Verici " nin mahzarıdır.
O nun için kendine tabii olan seyyarelere hayat saçar.

Muhyiddin ibn Arabi(r.a)
Fütühat ı Mekkiye

Alem

“.. Hakkın bir şeye tecellisi olmasaydı, onun ‘şey oluşu’ ortaya cıkmazdı. Allah şöyle buyurur: ‘Biz bir şeyin olmasini istedigimizde ona ol deriz.'”
“Kadim dediğinde de , sonradan varolan silinirken, ‘Allah’ dediğinde alem yok olur.Alemi, Allah’ ın korumasından ayırdığında, alemin varlığı olamaz ve yok olur. Allah’in koruması, aleme yayıldığı sürece, alem mevcuttur. Öyleyse Allah’ın zuhur ve tecellisiyle alem varlığını sürdürür."

Muhyiddin ibn Arabi(r.a.)
Fütuhat,II-90

Fatıma bint ibni el-Müsenna (r.a.)

"Ahmak, Rabbini bilmeyene denir"

Nune Fatıma bint ibni el-Müsenna (r.a.)

"...Nefsine yüklenmek hususunda sergilediği kararlılığı erkeklerde bile görmedim. Muamele ve keşiflerde büyük özellikler sergilerdi. Defalarca onu keşif hususunda denedim, sonunda onun bu makamda temkin düzeyinde olduğunu gördüm. Hallerini özenle gizlerdi. Onun bir çok bereketini gördüm..."

Muhyiddin İbn Arabi (r.a.)

es Selamu aleyna ve ala ibadillahissalihin.

“Beş vakit namaz ve ölümü beklemekten başka bir şey yok!”

"Ayağını, ölüm batağına yerleştirdi
Dedi ki ona: Tabanının altındaki yeniden diriliştir."

Ebu's Suud(k.s.)
Fütuhat II,89

“Ebu’l Bedr şöyle derdi: “Beş vakit namaz ve ölümü beklemekten başka bir şey yok!” Bu sözün altinda büyük bir bilgi yatar.Yine şöyle derdi: “Allah karşisinda adam evcil bir kuş gibidir; dolu bir agiz, koşan bir ayak.” Bütün bunlar, adamlarin Allah karşisindaki hallerinin en büyügüdür. Çünkü, adamlarin büyügü, her mertebeye o mertebenin hakettigi şeye gore davranan kimsedir.Bu dünyaya ise, bu şeyhin zikrettigi tarzda muamele edebilir. Binanaleyh bu dünya aleminde bir adamdan başka tarzda bir muamele meydana gelirse, orada bir nefsin bulundugu anlaşilir…”

Muhyiddin ibn Arabi (r.a.)
Fütuhat, II-89

9 Ocak 2011 Pazar

müferridun

Ebu Hureyre RA dan rivayet edildiğine göre Resulullah (s.a.v.) Efendimiz:
-Müferridun ilerledi. buyurdu.
Bunun üzerine Ashabtan birisi 'Ya Resulullah (s.a.v.) Müferridler kimlerdir?' diye sordu.
Efendimizde (s.a.v.) cevab olarak: 'Allah'ı çok zikreden erkekler ve kadınlar.' buyurdu.
Hadisi müslim rivayet etmiştir.

Tirmizî'nin rivayeti: "Müferridler ne demektir?" diye sordular,
şöyle buyurdu: "Allah'ın zikrini kendilerine şi­ar edinenlerdir. Zikir onların yüklerini ve ağır­lıklarını sırtlarından atar ve kıyamet gününde Allah'ın huzuruna hafif olarak gelirler."

s.a.v.

aslının aslına gel!

Hakk'ın nur mahzeni sana verilmiş, sana emanet edilmiştir. Sen, ne olduğunu nereden geldiğini düşün de, aslının aslına gel!

Kendinden, kendi maddî varlığından, bedene ait nefsanî arzulardan kurtulmadan, kendini, kendi gerçek varlığını bulamazsın. Bu yüzden kendinden geçersen, kendi maddî varlığından kurtulmuş olursun....

0 zaman yeryüzünde senin için kurulmuş olan, şehvet, hiddet, şöhret gibi binlerce tuzaktan sıçramış, kurtulmuş olursun. Aklını başına al da nereden geldiğini düşün, aslının aslına gel!

♥ HZ. MEVLÂNÂ (K.S) ♥ - DÎVÂN-I KEBÎR

Gam/cefa

"Gam görünce istiğfar et. Çünkü gam Yaratıcı’nın emri ile tesir eder. Allah dilerse bizzat gam ve sıkıntı sana neşe bile olabilir."

"Bensiz, bizsiz olduğu halde hoş olanın, benlikten kurtulduğu için mutlu olanın kulu, kölesiyim. Şikayet etmeden, kimseye yük olmadan, kendi acılarıyla başbaşa kalarak yalnızlıktan hoşlanan kişinin gamı ile arkadaşım. Sevgilinin vefakarlığı ne kadar hoştur? Onun vefalarında da ne zevkler vardır?" diye sordular, onlara dedim ki: "Onun vefalarından haberim yok, bence onun nazları, cefaları hoştur."

Mevlana Celaleddin Rumi(r.a.)

halk, Hakk'ın elinde bir sopadan başka bir şey değildir.

Gaflet içinde yaşayan zavallı kişi halkın cevr u cefasından, kötü davranışlarından sızlanır durur. Düşünmez ki halk, Hakk'ın elinde bir sopadan başka bir şey değildir.

Allah'ım bütün bu sopalar, senin yüzünden, senin emrinle oynar durur. Herbiri de ancak senin verdiğin derttir, senin verdiğin dermandır.
...
Allah'ım; anlıyorum ki, başımıza, bedenlerimize gelip çatan dertleri, belaları savuşturmak, halkın cefalarından kurtulmak ancak sana yalvarmakla, ancak seni sena etmekle, övmekle mümkündür.

Hz. Mevlânâ Celaleddin Rumi (k.s)

erken vakitler

Hz. Ali Radiyallahu Anh'tan rivayetle Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vessellem buyurdular ki:"Ya Ali! Bismillah ile erkenden yolculuğa çıkmaya bak. Muhakkak ki, Allah (cc.) erken vakitleri ümmetime bereketli kılmıştır.."

s.a.v.
(Hatib/Tarih)

7 Ocak 2011 Cuma

Abdulkadir Geylani (r.a.)/Risaleler'inden

Susuz akılların içtiği en tatlı pınar, zikir ve tevhîd pınarıdır. Allâhu Teâlâ ile ünsiyet etmek "kalp burunları"na esen manevî kokuların en güzelidir. Allâhu Teâlâ'ya münâcâtın tadına varmak, ruh şarabının kadehidir. Allâhu Teâlâ'yı zikretmek, akıl gözünün cilâsıdır. Allâhu Teâlâ'ya hamd incisi ile ancak sır zülüflerinin ayrım yerine konmuş olan taçlar süslenir. O'na şükretmenin misk kokusu, ancak ruh elbiselerinin ceplerinde kokar. O'nu övmenin gülü, ancak O'nun mü'min kullarının dil ağaçlarından derlenir.

Eğer Rabbini san'atındaki güzelliklerle zikredersen, kalp kilitlerin açılır. Eğer Rabbini, hükmündeki sır letafetleri ile anarsan, işte sen o zaman gerçekten O'nu zikrediyorsun demektir. Eğer O'nu kalbinle zikredersen, rahmet canibine yakınlaşırsın. Eğer sırrın ile zikredersen, kutsallık mertebelerine yaklaşırsın. Eğer O'na olan muhabbetinde sâdık kalırsan, O seni lütuf kanatlarıyla "Sadâkat makamı 'na589 götürür. O'nun zikrinden bir an ayrı kalan, O'nun yüceliğinin kadrini bilemez. Bir an olsun sır gözüyle O'ndan başkasına teveccüh eden kimse, O'nun
vahdâniyetinin/birtekliğinin ezelîliğini anlayamaz.

Zikir, rahmet canibinden gelen bir rahatlıktır, gönül huzurudur. Onun o tatlı nesîmi, zâkirlerin "ruh burunları"na güzel kokular getirir. Onun o güzel kokusundan, cisim kafesi içerisinde bulunan ruh dalları sallanır, müteessir
olur. Akıllar, suret bahçelerinde raks etmeye başlar. Sırlar kendinden geçmiş bir şekilde vecd çöllerine düşer. Sarhoş bülbüller definelerde gizli şeyleri anlatmaya başlar. Muhibler, hasret ateşiyle yanıp kavrulurlar. İştiyak çekenler ise, bu hayıflanmanın şiddetinden dolayı kendilerini kaybeder. O vecde ulaşan kişinin lisânı, Vâhid'e yakınlaşmış olmanın verdiği sevinçle, şöyle der: "Doğrusu ben Yûsuf'un kokusunu alıyorum."590 Bunun üzerine, kıdem cariyeleri ortaya çıkar; fikir köşklerindeki mahbûbun sıfat gelinleri gönül gözlerinde belirmeye başlar. Sonra onların üzerine izzet/şeref örtüsü örtülür de azamet/yücelik elbisesiyle gizlenirler.

Aşkın harareti gözlerde yaş bırakmaz. Şevk ayakları, bir yandan yolun uzunluğu, diğer yandan hicret çöllerinin kızgın sıcakları dolayısıyla yürümeye mecalsiz düşerler de, yere yığılıp kalırlar. İşte tam bu anda kerem/cömertlik ve iyilik elçisi "kader doktoru"nu gönderir: Onun gözündeki hastalığı "Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm" sürmesi ile tedâvî eder. Bu ismin/esmânın ışıkları "celâl ceberûtu (âlemi) "nde ortalığı aydınlatıp, "kibriyâ ordusu"nun sancakları altında izzetin nüfuzu her tarafı kaplayınca; akıl gözleri şaşakalır, fehim bakışlarını dehşet sarar, fikir kuşları yere düşer, kâinat kitabının satırları silinir gider.

"Ehadiyet" (Hakk'ın mutlak birliği) heybetinin dili der ki: "Sesler Rahman için susmuştur." 591 Gönül dağları yerinden oynar; "tecelli'nin nurunun güzelliğinden beşerî vasıflar paramparça olur.592 Ruh kanatları budanmıştır, artık tefrîd/tevhîd ilmi fezasında onların uçabileceği yer yoktur!...

O'nun aşkının şevki ile kalpler O'ndan başkasını görmez olur. O'nun aşkının kara sevdasıyla özler yanıp tutuşur. O'nun yakınlık-uzaklık çöllerinde fikir bülbüllerinin dilleri dolaşır.

O'nun hikmetleri bütün zâtlara/özlere serpilmiştir. Her sanatta onun sanatının izleri parlar. Her şeyde O'nun kudretinin güzelliği zahirdir. Her mevcutta O'nun vahdaniyetinin burhanları vardır. Her akıl gözünde O'nun kudretinin nuru ışıldar. O'nun sanatının dili, heybet şâhidlerinin işaretleriyle "ehl-i vücûd"a593 hitâb eder.

Akıl aynaları O'nun harikulade a'yânının/özlerinin suretlerini yansıtır; kullarının kalp gözlerinde gayb sırlarının gelinleri belirir: "İste (bütün bunları yapan) Rabbiniz Allah'tır. Mülk O'nundur. O'nu bırakıp da kendilerine yalvarıp yakardıklarınız ise, bir çekirdek kabuğuna bile sahip değillerdir. 594

589 Kamer, 54/55.
590 Yûsuf, 12/94.
591 Tâ-Hâ. 20/108.
592 "Rabbi dağa (Tûr-iSinâ) tecellî edince, onu paramparça elti" (A'râf, 7/143) âyetine telmih vardır.
593 Ehl-i vücûd: Manâdan anlaşılan o ki, burada ehl-i vücûddan maksat, varlığa hikmet naza
rıyla bakabilenlerdir.
594 Fâtır, 35/13.

6 Ocak 2011 Perşembe

alem hayelle zuhura (meydana) geldi

"...Allah'ın zatından başka herşey berzahta bir hayal ve uçup giden bir gölgedir; ara vermeden sonsuza dek süren suretten surete bir değişimdedir. Hayal de bundan başka bir şey değildir; bu yüzden alem hayelle zuhura (meydana) geldi..."

[Muhyiddin İbn Arabi (r.a.)]

5 Ocak 2011 Çarşamba

Kalan odur, ondan başkası yiter - gider: onun dilemediği herşey, ortadan kalkar.

Kılavuzla varılacak yere, kavuşulacak ere varıp kavuştuktan sonra delilden bahsetme; bilinecek şeyi bildikten sonra bilgiden hiç söz açma, Kavuştuktan sonra artık ayrılıktan söz etme; iyi değildir bu; sözden geç artık,

Çünkü ulaştıktan sonra araman, adetâ ırmak içinde su aramalıdır,Bilinen şey hakkında tam bilgi elde ettikten sonra, gene bilmeye çalışmak, anlamsız kötü birşeydir,

Delâlet edilen şeyi elde ettikten sonra delili anmazsın artık,Fırat'ta su aramak, çirkin bir iştir: ovada toprak aramak, kötü bir şeydir,

Maksada ulaştıktan sonra gene de onu araman, dilemen, birşeyi bulduktan sonra onu bir daha aramaktır: onu tekrar aramaya kalkışma, Bize kavuştun, bir oldun mu, sende senlikten bir eser kalmaz ki,

Kalan odur, ondan başkası yiter - gider: onun dilemediği herşey, ortadan kalkar.

Hz.Sultan Veled (k.s) İbtidanâme

3 Ocak 2011 Pazartesi

Gece

Geceleyin yürü zira gece, sırlar rehberidir, herkes uyurken ilâhi aşk sırları, mânâ zevkleri gönle gelir. Çünkü geceleyin gönlün kapılan açılır, yapılan işler, yabancıların gözlerinden gizlenir Geceleyin, gönlümüz aşk ile, gözlerimiz ise uyku ile karışmış olduğu halde, bizim yarin güzel yüzü ile işimiz vardır, buluşmamız vardır.

***

Ey gece, neşelisin, hep böyle neşeli gel, neşeli gel!
Ömrün bitmesin, kıyamete kadar uzasın gitsin,
dostun yüzünün güzelliğinden, hatırında öyle bir ateş var ki,
ey üzüntü, eğer cesaretin varsa gel, benim hatırıma gir!

Hz.Mevlana Celaleddin Rumi (r.a.)