31 Mart 2010 Çarşamba

Allah hakkında konuşmak/ mantık/akıl

"o (şeytan) size ancak kötülüğü, çirkini ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder." bakara 169


“O size ancak kötülüğü…emreder.” Size başkalarına zarar vermeyi, eziyet etmeyi emreder ki bu, gazap/öfke melekesinin, gücünün ölçüsüzce kullanılmasıdır. Ve size “çirkini” emreder, yani çirkin hayasızlığı. Bu da şehvet melekesinin, gücünün ölçüsüzce kullanılması anlamına gelir. “Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.” Bu da mantık gücünün ölçüsüzce kullanılmasıdır. Çünkü akıl, vehme bulanmıştır. Vehim, bu bağlamda akla hükmeden, onu emrine alan şeytan işlevini görür.


İbn arabi hazretleri (k.s.)
Tefsir-i Kebir

"O/ALLAH onları sever, onlar da O'nu"

"Ey îman edenler! Sizden kim dîninden dönerse (iyi bilsin ki), Allah'ın kendilerini sevdiği (muhabbet) ve onların da Onu (Allah'ı) sevdiği, kâfirlere karsı güç ve müminlere karşı tevazu sahibi, Allah yolunda savaşan, hiçbir kınayıcının kınamasından korkmayan bir topluluk getirir. Bu, Allah'ın,dilediğine bahşettiği bir lütfudur. Muhakkak ki Allah'ın rahmeti ve ilmi geniştir"

(Mâide, 5/54.)

28 Mart 2010 Pazar

İbrahim (a.s) Peygamber’in milletine uy.

İbrahim (a.s) Peygamber’in milletine uy. O dosttu. Ona selâm ol­sun. Önce yıldızla yetindi, sonra ayla, sonra güneşle. Bunların sönen hâllerine baktı: “Ben böyle sönücü şeyleri sevmem, gönlümü kaptıramam” de­di.

Onların Yaratıcı'sına döndü. Ve şöyle dedi: “Ben yüzümü yeri göğü yaratana, pak ve temiz olarak çevir­dim; ben müşrik değilim.”

İbrahim (a.s) Peygamber, Hak Teâlâ'nın rahmet eşiğine yat­maya devam etti. Hakk'ı talepte doğruluk gösterdi. O'nun bu hâlini Yaratan anladı; dolayısıyla kapılarını ona açtı. Kalp yolu ile rahmet deryasına girmeye izin verdi. Bütün varlığı ile o sevgili Peygamber ilâhî varlık âlemine alındı. Hak ondan hâlini sordu. Her hâlini çok iyi bildiği hâlde, bir de ondan dinlemek istedi. Sordu, söyledi; sordu söyledi. Konuşturdukça daha fazla sevdi, sevdirdi. Her çeşit süsleri ona yağdırdı. Ondan razı olduğunu bildirdi. Kalbine hikmetler dol­durdu. Kimsenin sezemediği bilgiler verdi. Dünya ile hâlini sordu ve hepsini terk etmek kudretine sahip kıldı. Dünya ve âhiret ile yeni bir anlaşma yapmayı emretti. Bu arada dünya için, Peygamberi’ne eziyet etmemeyi şart koşturdu. Âhirete de aynı şartı bildirdi. Her iki­si için, o sevgili Peygamber’e hizmeti söyledi ve şarta ilâve etti.

Dünya ve âhiret o Peygamber’i sevdi, eziyet etmedi; kısmetini ke­sintisiz gönderdi. O Peygamber ise her şeyi aldı, yerinde kullandı; Hak Teâlâ'ya hizmet yolunu tuttu, kalbi daima Hak katında durdu. O Hak hem Aziz hem de Celil'dir. Zat-ı İlâhî'den gayri her şeyi kalbinden beri kıldı. Bu hâl, onu hür olan bir köle eyledi; yalnız Allah Teâlâ'nın kulu oldu; başkalarına köle olmaktan kurtuldu. Yerde ve gökte ne varsa boşadı. Hiçbir şey ona sahip olamadı. Ama o her şe­yin sahibi oldu: Çünkü mülkün sahibini sevdi. Mülkün sahibi de onu sevdi. Öyle bir şey oldu ki, ona yalnız şah sahip çıktı. Her kapı ona açıldı. Kapıcı ona mani olamadı. Perdeci ona perde kapayamadı.

Abdulkadir Geylani Hazretleri (k.s.)
ilahi armagan

18 Mart 2010 Perşembe

Rabbimiz "Allah" (c.c.)

Yarattığını istediği gibi yaratmıştır; bunu da ne bir menfaat temin
etmek, ne bir zarardan korunmak ve ne de kendisine yapılan bir dileği veya
söylenen bir fikri yerine getirmek için yapmıştır; aksine, mahlûka âit değişme ve bozukluklardan uzak olan bir irâde ile yaratmıştır. O, varlığı yaratma kudretinde "Tek"tir. Zararı defetmede, belâyı izâle etmede, varlıklara farklı suretler vermede ve halleri değiştirmede "Tek"tir.

Takdir ettiği şeyi takdîr ettiği zamana sevk eder. Mülkünü idarede
yardımcısı yoktur. O Hayy'dır/diridir; ama O'nun hayâtı ne kazanılmış, ne
de mukadder bir hayattır. O; muhdes/yaratılmış olmayan, gizli olmayan ve
sonuna ulaşılamayan bir ilimle Âlim'dir (ilim sahibidir). O sınırlanamayan bir
kudretle Kâdir'dir (kudret sahibidir). Muhdes ve mütenâkız/çelişkili olmayan
bir irâde ile Müdebbir'dir (işlerini gerçekleştirendir). Unutmayan bir Hafîz'dır
(koruyan ve bilen). Uyumayan bir Kayyûm'dur. Kendisini gaflet basmayan bir Rakîb'dir/gözetleyendir.

Kabz/sıkıntı ve bast/ferahlık veren O'dur. Razı olur ve gazaplanır. Bağışlar
ve merhamet eder. Var etmiştir ve yok etmiştir; "Kadir" denmeye müstehaktır. Yarattıklarının illetlerini (kusurlarını, sıkıntılarını) yok etmiştir ve onları mükemmel bir vasıfta yaratmıştır; "Rab" denmeye müstehaktır. Kullarının fiillerini, onlardan istediği duruma göre yaratır; "İlâh" denmeye müstehaktır. Kıdemdeki ilmiyle çelişecek yeni bir ilmi sâdır olmaz; gerçekten de "Âlim"dir denmeye müstehaktır. O'nun zâtına ve sıfatlarına hiçbir şey benzemez; o halde O'nun hakkında "O'nun benzeri gibisi yoktur"332 demek vacip olmuştur. Kâim (ayakta, mevcut) olan her şey ancak O'nun ezelî kıyamı ile kâimdir.

Her canlı hayâtını ancak O'nun emriyle elde etmiştir.

Eğer akıl, O'nun izzeti için bir misâl getirecek olsa, ya da ilim O'nun
celâli/yüceliği için bir cedele tutuşacak olsa; bunda fehim şaşırıp kalır,
fikrin dili tutulup dehşete düşer. Ancak bütün yüceliğiyle ta'zîm ortaya
çıkar. O'nun tenzihi için bir bedel/karşılık bulunamaz. Tevhidine güç
yetirilemez. Tefrîd/tevhîd yollarına tevazu ile sülük etmiş olan takdis/
zikretme orduları karşıdan çıkıverir!

O'nun künhünü bilmek hususunda kapılar kibriyâ örtüsü ile kapalıdır.
Gözler, O'nun ehâdiyetinin/birtekliğinin hakikatini idrâk etmekte O'nun
beka nuru ile yorgun düşer. Eğer mahlûkatın bütün ilimleri ayaklanıp bir
haberin peşine düşecek olsalar, ya da bütün herkesin bilgisi bir iz sürerek
ulaşabildiği yere kadar ulaşsa, benzersizlik sebebiyle, onlara kemâl örtüsüne sahip ancak bir şimşek/bârika parıldayabilir. Onun yüceliğini övmenin komşuluğuna güç yetiremezler. Onların idrakleri ve bu uğurdaki kuvvetleri kıdem vasıflarına vâsıl oldukları anda ebed sıfatları ile iptal olur. Bu, ezelde infisâl/ayrılık takdir edilmemiş bir vuslattır; bunda infisâle dönüş yoktur.

Bu durumda, en şerefli kudsiyet canibinden illetleri (sebep ve hastalıkları)
öldüren bir heybet belirir; adedi ortadan kaldıran bir infirâd/birlik, sınırı
muhal kılan bir vücûd/varlık, keyfiyeti yok eden bir celâl/yücelik, misli/
benzerliği düşüren bir kemâl, vahdeti gerektiren bir vasıf/sıfat, mülkü kuşatan bir kudret, hamdi/övgüyü bitiren bir mecd/şan, göklerde, yerde, bu ikisi arasında, toprak altında ve denizlerin dibinde olanları, biten her bitkiyi ve tüyü, düşen her yaprağı, taşların ve kumların sayısını, dağların ağırlığını, denizlerin ölçüsünü ve kulların amellerini, eserlerini ve nefeslerinin sayısını kuşatan/bilen bir ilim...

O, yarattıklarından farklıdır. Hiçbir mekan O'nun ilminden uzak
kalamaz. O, varlığını ispat etmeleri ve tevhîd etmeleri için kendisini
sıfatlarıyla mahlûkâtına tanıtmıştır; O'na, benzerler koşmaları için değil...
îmân, O'nun sıfatlarını tasdik ederek, ilme'l-yakîn ile ispat etmektedir. Ama o sıfatların hakikatine vâkıf olmak gaybdan başka bir şey değildir; aklın O'nun sıfatlarını idrâke mecali yoktur.

Vehim O'nun hakkında ne anlatırsa anlatsın, fehim O'nunla ilgili ne
görürse görsün, akıl O'nu nasıl hayâl ederse etsin, zihin Onu nasıl tasavvur
ederse etsin, Allâhu Teâlâ'nın azameti, celâli ve kibriyâsı onların hepsinin
hilâfınadır.
"O evveldir, âhirdir, zahirdir, bâtındır. O her şeyi bilendir." 333



332 Şûra, 42/11.
333 Hadîd, 57/3.

Abdulkadir Geylani Hazretleri (k.s.)

Rabbimiz Allah (c.c.)

T E N Z İ H

Rabbimiz Allâhu Teâlâ, yüceliğinde yakın ve yakınlığında yücedir.
Mahlûkatı kudretiyle O yaratmıştır. İşleri hikmeti ile takdir eden O'dur.
İlmiyle her şeyi kuşatmıştır. Kelimesi/sözü tamdır. Rahmeti umûmîdir.
Ondan başka ilâh yoktur.

O'na şirk/ortak koşanlar, O'nun dengi olduğunu iddia edenler, ya da
O'nun benzeri veya rakibi olduğuna inananlar yalancıdır.
O; yarattıklarının sayısınca, arşının genişliğince, kendisinin razı olduğu
ölçüde, kelimelerinin mürekkepleri kadar, ilminin sonsuzluğunca, dilediği ve
yarattığı kadar sübhândır.

"Gaybda olanı ve görünürde olanı bilendir.323 "Rahman, Rahim"
"Melik, Kuddûs, Aziz ve Hakim'dir."i324 Vahid'dir, Ehad'dır, Ferd'dir,
Samed'dir. "Doğmamıştır ve doğurmamıştır. Hiçbir şey O'nun dengi
değildir." 325 "O'nun benzeri gibisi yoktur. O işitendir, görendir."i326 O'nun
benzeri ve dengi yoktur. Yardımcısı ve destekçisi yoktur. Ortakçısı ve
veziri yoktur. Eşi ve danışmanı yoktur.

O, cisim değildir ki dokunulsun. Cevher değildir ki hissedilsin/algılansın.
Araz değildir ki uzak/yok olsun. Bir şeylerden birleşmiş/mürekkeb değildir ki
dağılsın. Âlet/araç sahibi değildir ki temsil edilsin, benzeri yapılsın. Telif
sahibi (bir şeye bitişik ve yakın) değildir ki nitelensin. Hayâl edilebilir bir
mâhiyet sahibi değildir ki sınırlansın. O, herhangi bir tabiat (maddî karakter)
sahibi değildir. O herhangi bir tâli' (güneş vs. gibi doğan bir şey) değildir. O
bir karanlık değildir ki aydınlansın. Bir nûr/ışık değildir ki ortaya çıksın. O,
eşyayı ilmiyle, ama herhangi bir karışma olmaksızın kuşatmıştır. Eşyanın içini
herhangi bir temas olmaksızın görendir/bilendir.

O Hâkim (hüküm ve hikmet sahibi) bir Kahhâr'dır. Rahim (rahmet
sahibi) bir Kâdir'dir. Satir (günahları örten) bir Gâfir'dir (günahları affeden).
Fâtır (ilk var eden) bir Hâlık'tır. Ma'bûd olan bir Ferd'dir. Ölmeyen diridir.
Yok olmayan ezelîdir. Melekût âlemlerinin ebedîsidir. Ceberut âlemlerinin
sermedîsidir (sonsuzudur). Uyumayan bir Kayyûm'dur (ayakta, dimdik).
Zulüm edilemez bir Azîz'dir (güçlüdür). Râm edilemez bir Meni’dir.327 En
güzel isimler (Esmâ-i Hüsnâ), yüce sıfatlar ve sonsuz azamet O'nundur.
Vehimler O'nu tasavvur edemez. Fehimler/anlayışlar O'nu bilemez. Kıyas ile
ölçülemez. İnsanlara benzetilemez. Akıllar O'nu niteleyemez. Zihinler O'nu
sınırlayamaz.

Yarattıklarına benzemekten ya da halkettiklerine bitişmekten yücedir.
Nefesleri kuşatan ve sayısını bilendir. "Herkesin yaptığını gözetleyip muhafaza edendir. 328 "O herkesi kuşatmış ve sayısını tesbit etmiştir."329 "Kıyamet günü herkes O'nun huzuruna tek tek gelecektir."330 "O doyurandır, doyurulan değil."331 O rızık verendir; rızık verilen değil. O kurtaran ve himaye edendir; kurtarılan ve himaye edilen değil.

323 Haşr, 59/22.
324 Haşr, 59/22-23.
325 İhlâs, 112/3-4.
326 Şûra, 42/11.
327 Menî': Başkaları tarafından zaptedilemez, ele geçirilemez, güç yetirilemez bir kuvvet sahibi.
328 Ra'd, 13/33.
329 Meryem, 19/94.
330 Meryem, 19/95.
331 En'âm, 6/14.

Abdulkadir Geylani Hazretleri(k.s.)

İbrahim (a.s.) Ailesi

Allah Âdem'i, Nuh'u, İbrahim ailesi ile İmran ailesini seçip alemlere üstün kıldı.
Âl-i İmrân 33

De ki: Biz, Allah a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve Ya'kub oğullarına indirilenlere, Musa, İsa ve (diğer) peygamberlere Rableri tarafından verilenlere iman ettik. Onları birbirinden ayırdetmeyiz. Biz ancak O'na teslim oluruz.
Âl-i İmrân 84

Yoksa onlar, Allah'ın lütfundan verdiği şeyler için insanlara hased mi ediyorlar? Oysa İbrahim soyuna Kitab'ı ve hikmeti verdik ve onlara büyük bir hükümranlık bahşettik.
Nisa 54

Biz Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Ve (nitekim) İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, esbata (torunlara), İsa'ya, Eyyub'e, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a vahyettik. Davud'a da Zebur'u verdik.
Nisa 163

İşte böylece Rabbin seni seçecek, sana (rüyada görülen) olayların yorumunu öğretecek ve daha önce iki atan İbrahim ve İshak'a nimetini tamamladığı gibi sana ve Ya'kub soyuna da nimetini tamamlayacaktır. Çünkü Rabbin çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.
Yusuf 6

Atalarım İbrahim, İshak ve Ya'kub'un dinine uydum. Allah'a herhangi bir şeyi ortak koşmamız bize yaraşmaz. Bu, Allah'ın bize ve insanlara olan lütfundandır. Fakat insanların çoğu şükretmezler.
Yusuf 38

İşte bunlar, Allah'ın kendilerine nimetler verdiği peygamberlerden, Âdem'in soyundan, Nuh ile birlikte (gemide) taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail (Ya'kub) 'in soyundan, doğruya ulaştırdığımız ve seçkin kıldığımız kimselerdendir. Onlara, çok merhametli olan Allah'ın ayetleri okunduğunda ağlayarak secdeye kapanırlardı.
Meryem 58

Allah uğrunda, hakkını vererek cihad edin. O, sizi seçti; din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi; babanız İbrahim'in dininde (de böyleydi). Peygamberin size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için, O, gerek daha önce (gelmiş kitaplarda), gerekse bunda (Kur'an'da) size "müslümanlar" adını verdi. Öyle ise namazı kılın; zekatı verin ve Allah'a sımsıkı sarılın. O, sizin mevlanızdır. Ne güzel mevladır, ne güzel yardımcıdır!
Hac 78

Yoksa Ya'kub'a ölüm geldiği zaman siz orada mı idiniz? O zaman (Ya'kub) oğullarına: Benden sonra kime kulluk edeceksiniz? demişti. Onlar: Senin ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilahı olan tek Allah'a kulluk edeceğiz; biz ancak O'na teslim olmuşuzdur, dediler.
bakara 133

Andolsun ki biz, Nuh'u ve İbrahim'i gönderdik, peygamberliği de kitabı da onların soyuna verdik. Onlardan (insanlardan) kimi doğru yoldadır; içlerinden birçoğu da yoldan çıkmışlardır.
Hadid 26

"Biz, Allah'a ve bize indirilene; İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve esbata indirilene, Musa ve İsa'ya verilenlerle Rableri tarafından diğer peygamberlere verilenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin inandık ve biz sadece Allah'a teslim olduk" deyin.
Bakara 136

Yoksa siz, İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve esbatın yahudi, yahut hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? De ki: Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı? Allah tarafından kendisine (bildirilmiş) bir şahitliği gizleyenden daha zalim kim olabilir? Allah yaptıklarınızdan gafil değildir.
Bakara 140


İbrahim'e selam! dedik.
Saffat 109

kalbimin mutmain olması için..

İbrahim Rabbine: Ey Rabbim! Ölüyü nasıl dirilttiğini bana göster, demişti. Rabbi ona: Yoksa inanmadın mı? dedi. İbrahim: Hayır! İnandım, fakat kalbimin mutmain olması için (görmek istedim), dedi. Bunun üzerine Allah: Öyleyse dört tane kuş yakala, onları yanına al, sonra (kesip parçala), her dağın başına onlardan bir parça koy. Sonra da onları kendine çağır; koşarak sana gelirler. Bil ki Allah azizdir, hakimdir, buyurdu.


Bakara 260

http://jonasclean.blogspot.com/2008/08/tasavvuf-islama-uygun-mudur.html

http://deliright.blogspot.com/2009/12/amin.html

Rabbi Hakkında İbrahim(a.s.) ile tartışan..

Allah kendisine mülk (hükümdarlık ve zenginlik) verdiği için şımararak Rabbi hakkında İbrahim ile tartışmaya gireni (Nemrut'u) görmedin mi! İşte o zaman İbrahim: Rabbim hayat veren ve öldürendir, demişti. O da: Hayat veren ve öldüren benim, demişti. İbrahim: Allah güneşi doğudan getirmektedir; haydi sen de onu batıdan getir, dedi. Bunun üzerine kafir apışıp kaldı. Allah zalim kimseleri hidayete erdirmez.


Bakara 258

ibrahim suresi

35- Hani İbrahim şöyle demişti: "Bu şehri güvenli kıl, beni ve çocuklarımı putlara kulluk etmekten uzak tut."

36- "Rabbim, gerçekten onlar insanlardan birçoğunu şaşırtıp-saptırdı. Bundan böyle kim bana uyarsa, artık o bendendir, kim bana isyan ederse elbette Sen, bağışlayansın, esirgeyensin."

37- "Rabbimiz, gerçekten ben, çocuklarımdan bir kısmını Beyt-i Haram yanında ekini olmayan bir vadiye yerleştirdim; Rabbimiz, dosdoğru namazı kılsınlar diye (öyle yaptım), böylelikle Sen, insanların bir kısmının kalplerini onlara ilgi duyar kıl ve onları birtakım ürünlerden rızıklandır. Umulur ki şükrederler."

38- "Rabbimiz, şüphesiz Sen, bizim saklı tuttuklarımızı da, açığa vurduklarımızı da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz."

39- "Hamd, Allah'a aittir ki, O, bana ihtiyarlığa rağmen İsmail'i ve İshak'ı armağan etti. Şüphesiz Rabbim, gerçekten duayı işitendir."

40- "Rabbim, beni namazı(nda) sürekli kıl, soyumdan olanları da. Rabbimiz, duamı kabul buyur."

41- "Rabbimiz, hesabın yapılacağı gün, beni, anne-babamı ve mü'minleri bağışla"

Amin!

ibrahim suresi

17 Mart 2010 Çarşamba

Zat Yolu..

Allah'ın yaratmış olduğu şeylerin hepsi zatına götürür. Onları delil sayarak yola devam ediniz. Nimeti yerken sahibini düşünmek yerinde olur. Bir şeyin bilgisini elde edince yapmak ve hakikatına ermek gerek. Hak Taala'nın size öğrettikleri ile amel ederseniz hidayet yolunu bulursunuz. Allah'ım kalbimizi varlığına ilet.

Abdulkadir Geylani Hz (k.s.)

12 Mart 2010 Cuma

İbrâhîm (a.s) in Duasi.

İbrâhîm (a.s) ve İsmail (a.s), beyt'in (Kâbe'nin) temellerini yükseltiyorlardı (ve şöyle dua ediyorlardı): “Rabbimiz, bizden (bunu) kabul buyur. Muhakkak ki Sen, Sen, en iyi işiten ve en iyi bilensin.”

«Ya Rabbenâ! Bir de bizleri Sana iki muhlis müslüman kıl ve zürriyetimden de senin için bir müslüman ümmet (vücuda getir). Ve bizlere haccın usulünü göster, tevbelerimizi de kabul buyur. Şüphe yok ki Sen tevvâbsın, rahîmsin» diye de duada bulunuyordu.

Rabbimiz, onların arasından kendilerinden, onlara Senin âyetlerini tilâvet edecek (okuyup açıklayacak), onlara Kitap'ı (Kuranı Kerim'i) ve hikmeti öğretecek ve onların (nefsini) tezkiye (ve tasfiye) edecek bir resûl beas et (hayata getir). Muhakkak ki Sen, Sen, Azîz'sin, Hakîm'sin.

Ve, nefsini sefih kılan kişi hariç kim, İbrâhîm'in dîninden yüz çevirir ? Andolsun ki Biz, onu dünyada seçtik. Muhakkak ki o, ahirette de salihlerdendir.


BAKARA 127-130

Hz. İbrahim (a.s.)

"Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti; Allah'a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhiddi ve o müşriklerden değildi."
nahl 120

"Sonra sana vahyettik: 'Hanif (muvahhid) olan İbrahim'in dinine uy. O, müşriklerden değildi."
nahl 123

"İyilik yaparak kendini Allah'a teslim eden ve hanif (tevhidi) olan İbrahim'in dinine uyandan daha güzel din'li kimdir? Allah, İbrahim'i dost edinmiştir."
nisa 125

"De ki: 'Rabbim gerçekten beni doğru yola iletti, dimdik duran bir dine, İbrahim'in hanif (muvahhid) dinine… O, müşriklerden değildi."
enam 161

" Doğrusu İbrahim, yumuşak huylu, duygulu ve gönülden (Allah'a) yönelen biriydi."
hud 75

" Andolsun, bundan önce İbrahim'e rüşdünü vermiştik ve biz onu (doğruyu seçme yeteneğinde olduğunu) bilenlerdik."
enbiya 51

"Biz de dedik ki: 'Ey ateş, İbrahim'e karşı soğuk ve esenlik ol."
enbiya 69

"İbrahim’e selam olsun."
saffat 109

ona (iyice) daldığınızda..

"Senin içinde olduğun herhangi bir durum, onun hakkında Kur'an'dan okuduğun herhangi bir şey ve sizin işlediğiniz herhangi bir iş yoktur ki, ona (iyice) daldığınızda, biz sizin üzerinizde şahidler durmuş olmayalım. Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiç bir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kayıtlı) olmasın."

yunus suresi 61

Tasavvuf

TASAVVUF VE OLUŞU

Sana Allah’tan (CC) korkmayı, kötülükten geri durmayı tavsiye ederim. İslam dininin zahirdeki emirlerine uy… Gönlünü geniş tut. Nefsini daraltma. Yüzünü güler eyle. Varlığını doğrulara harca.

Başkalarını üzme. Zor işleri kendin al. Fakirliğin kıymetini bil. Büyüklerin kadrini bil. Arkadaşların kıymetini bil; onlarla iyi geçin. Küçüklere nasihatta bulun. İcabında büyüklere de doğruyu söylemekten çekinme. Düşmanlık yapma. İyilik yapmaya devam et. Bol harca; hak yoldan olsun. Mal yığma. Sohbete layık olmayanlarla konuşma; gerek din gerek dünya için onlara akıl danışma.

Fakirliğin asıl manası odur ki; senin gibi birine ihtiyaç sayıp dökmeyesin… Zenginliğin manası ise, senin gibilere karşı gönlünde bir ilahi vakanın olmasıdır.

Tasavvuf dedikoduyu bırakmaktır. Yalnız açlığı gidermek için yemek, hiçbir işe yaramayan alışkanlığı bırakmakla hasıl olur. Nefse güzel gelen şeyleri bırakmak iyi olur. Fakir hali ilimle başlar; yumuşak tabiatla büyür. İlim onu korur. Yumuşaklık ise sevdirir. Tasavvuf sekiz huy üzerinedir:

1- Sahi olmak: Eli açık, cömert olmak; bu adet İbrahim Peygambere (AS) verildi.

2- Razı olmak: Bu adeti İshak Peygamber (AS) almıştır.

3- Sabır: Bu hali Eyyûb Peygamber (AS) benimsemiştir.

4- İşaret: Bu da Zekeriyya Peygamberin (AS) hususiyetidir.

5- Gurbet: Bu da Yahya Peygamberin (AS) hususiyetidir.

6- Kaim ve sade giyinmek: Bu da Musa Peygamberin (AS) meşrebidir.

7- Seyahat: Bu da İsa Peygambere (AS) nasip olmuştur.

8- Fakr: Bunu da Peygamberimiz (SAV) almıştır. Bir Hadis-i Şerifinde:

- “Fakr, benim öğüneceğim şeydir.”

Buyurmuş, sevdiğini ifade etmiştir.

Allah (CC) bütün Peygamberlerine (AS) selam ismiyle tecelli eylesin. Onlara uyanlardan rahmetini eksik etmesin.

Abdulkadir Gaylani Hazretleri (k.s.)

8 Mart 2010 Pazartesi

şüpheli şeyler /kalb

Ravi:Nu'mân B. Beşîr(r.a.)(7)
Hadis:

Şöyle demiştir: (kulağımla) işittim, Resûlu'llâh salla'llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: Helâl belli, harâm da bellidir. İkisi arasında da (helâl mi, harâm mı belli olmayan bir takım) şüpheli şeyler vardır ki çok kimseler onları bilmezler. Şüpheli şeylerden her kim sakınırsa ırzını (yâni haysiyetini) da, dînini de kurtarmış olur. Her kim şüpheli şeylere dalarsa (içine girmek yasak olan beylik) koru etrâfında (davarlarını) otlatan bir çoban gibi çok sürmez içeriye dalabilir. Haberiniz olsun, her Pâdişâhın (kendine mahsûs) bir korusu olur. Gözünüzü açın, Allâh'ın yeryüzündeki korusu da harâm ettiği şeylerdir. Âgâh olunuz, cismin içinde bir lokmacık et (parçası) vardır ki iyi olursa bütün cesed iyi olur, bozuk olursa bütün cesed bozulur. İşte o (et parçası) kalbdir.

s.a.v.
Buhari

orta yol

Ravi:Ebû Hüreyre(r.a.) (395)
Hadis:

Şöyle demiştir: Nebiyy-i Muhterem salla'llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: Bu din (ayni) yüsürdür. Hiçbir kimse yoktur ki (bu) din hususunda (amellerim eksiksiz olsun diye) kendini zorlasın da din, ona galebe etmesin (ve ezilip büsbütün amelden kesilmesin). Öyle olunca ortalama gidin. (Matlûbunuz olan ameli tamam îfâ edemediğiniz vakit de O'na şükretmekle kanâat ediniz. Böyle yaparsanız) size müjde olsun (amelin azına da pek çok ecir verilir.) (Yola çıkarken) sabah, akşam seferinden, biraz da gece yürüyüşünden istiâne ed(iniz de kendinizi yormay)iniz.


Ravi:Ümmü'l-mü'minîn Âişe(r.a.) (234)
Hadis:

Şöyle demiştir: Yanımda bir kadın varken Nebiyy-i Mükerrem salla'llâhu aleyhi ve sellem hücreme girdi. Bu kadın kimdir? diye sordu. Filâncadır. dedim. Ve kıldığı namaz(lar)ı anlatmağa başladım. Resûlu'llâh salla'llâhu aleyhi ve sellem ise (Bu sözü) bırak. (Dâimâ) elinizden gelecek şeyleri yapınız. Yoksa Allâh hakkı için siz usanmadıkca Allah usanmaz. buyurdu. Resûlu'llâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in en ziyâde sevdiği din (yâni tâat), sâhibi tarafından devâm üzere yapılanlar idi.

Buhari; iman
s.a.v.

3 Mart 2010 Çarşamba

Sessiz zikir ol.

"..Lafsız amel ol. Riyasız ihlas ol. Lafını edeceğine amel işle. insanlara gösteriş yapacağına Allah için yap. şirksiz tevhid ol. Sessiz zikir ol."


Mahbub-i Subhani Abdulkadir Geylani Hazretleri

1 Mart 2010 Pazartesi

öyle kullarim vardirki..

Ey Gavs-ı A'zâm! Benim, nebilerden ve rasûllerden başka öyle kullarım vardır ki, ne dünyâ ehlinden, ne de âhiret ehlinden hiç kimse; ne mâlik, ne rıdvân... Hiç kimse o kullarımın ahvâline muttali olamaz. Ben onları cennet için yaratmadım;cehennem için yaratmadım; sevap için veya ceza için yaratmadım; huriler için,cennet köşkleri için, gılmanlar için yaratmadım onları... Tanımasalar bile onlara inananlara ne mutlu! Ey Gavs-ı A'zâm! Sen onlardansın.
Onların dünyâdaki alâmetleri şudur: Bedenleri, yeme içme azlığından
dolayı yanıp kül olmuştur; nefisleri şehvet ve arzuları yerine getirmemekten dolayı yanıp kül olmuştur; kalpleri ilâhî şimşekler ile yanıp kül olmuştur;ruhları da ilâhî tecellîlerin nurları ile yanıp kül olmuştur, işte onlar lika(kavuşma) nuruyla yanıp tutuşmuş olan "beka ehli"dir.

Abdulkadir Geylani Hazretleri (k.s.)
Gavsiyye risalesi

“Senden Sana sığınırım”

Demirin (Davud tarafından) yumuşatılmasına gelince, bu, ateşin demiri
yumuşatması gibi, katı kalplerin de sakındırma ve tehditle yumuşamasına benzer.
Demirin yumuşatılması güç değildir. Güç olan, taştan daha da katı olan kalplerin yumuşatılmasıdır, çünkü ateş taşı çatlatır ve toz haline dönüştürür ve fakat onu yumuşatamaz. Ve Allah, bir şeyin kendisinin ancak kendisiyle korunabileceğine ilişkin bir tenbih olarak, kendisine zırh yapabilsin diye Davud için demiri yumuşattı.

Ve zırh, kişiyi mızrak, kılıç, bıçak ve ok uçlarından korur; dolayısıyla sen demiri, demire karşı bir korunak kılarsın. Böylelikle Muhammedî şeriat, “Senden Sana sığınırım” sözüyle geldi. Öyleyse, anla! Bu, o halde, demirin yumuşatılmasının sırrının ruhudur ve O, Müntakim’dir, Rahîm’dir ve Başarıya Eriştirici’dir

ibn Arabi (k.s.)
Fususul Hikem
DAVUD KELİMESİNDEKİ HİKMET-İ VÜCUDİYYE