18 Mart 2010 Perşembe

Rabbimiz "Allah" (c.c.)

Yarattığını istediği gibi yaratmıştır; bunu da ne bir menfaat temin
etmek, ne bir zarardan korunmak ve ne de kendisine yapılan bir dileği veya
söylenen bir fikri yerine getirmek için yapmıştır; aksine, mahlûka âit değişme ve bozukluklardan uzak olan bir irâde ile yaratmıştır. O, varlığı yaratma kudretinde "Tek"tir. Zararı defetmede, belâyı izâle etmede, varlıklara farklı suretler vermede ve halleri değiştirmede "Tek"tir.

Takdir ettiği şeyi takdîr ettiği zamana sevk eder. Mülkünü idarede
yardımcısı yoktur. O Hayy'dır/diridir; ama O'nun hayâtı ne kazanılmış, ne
de mukadder bir hayattır. O; muhdes/yaratılmış olmayan, gizli olmayan ve
sonuna ulaşılamayan bir ilimle Âlim'dir (ilim sahibidir). O sınırlanamayan bir
kudretle Kâdir'dir (kudret sahibidir). Muhdes ve mütenâkız/çelişkili olmayan
bir irâde ile Müdebbir'dir (işlerini gerçekleştirendir). Unutmayan bir Hafîz'dır
(koruyan ve bilen). Uyumayan bir Kayyûm'dur. Kendisini gaflet basmayan bir Rakîb'dir/gözetleyendir.

Kabz/sıkıntı ve bast/ferahlık veren O'dur. Razı olur ve gazaplanır. Bağışlar
ve merhamet eder. Var etmiştir ve yok etmiştir; "Kadir" denmeye müstehaktır. Yarattıklarının illetlerini (kusurlarını, sıkıntılarını) yok etmiştir ve onları mükemmel bir vasıfta yaratmıştır; "Rab" denmeye müstehaktır. Kullarının fiillerini, onlardan istediği duruma göre yaratır; "İlâh" denmeye müstehaktır. Kıdemdeki ilmiyle çelişecek yeni bir ilmi sâdır olmaz; gerçekten de "Âlim"dir denmeye müstehaktır. O'nun zâtına ve sıfatlarına hiçbir şey benzemez; o halde O'nun hakkında "O'nun benzeri gibisi yoktur"332 demek vacip olmuştur. Kâim (ayakta, mevcut) olan her şey ancak O'nun ezelî kıyamı ile kâimdir.

Her canlı hayâtını ancak O'nun emriyle elde etmiştir.

Eğer akıl, O'nun izzeti için bir misâl getirecek olsa, ya da ilim O'nun
celâli/yüceliği için bir cedele tutuşacak olsa; bunda fehim şaşırıp kalır,
fikrin dili tutulup dehşete düşer. Ancak bütün yüceliğiyle ta'zîm ortaya
çıkar. O'nun tenzihi için bir bedel/karşılık bulunamaz. Tevhidine güç
yetirilemez. Tefrîd/tevhîd yollarına tevazu ile sülük etmiş olan takdis/
zikretme orduları karşıdan çıkıverir!

O'nun künhünü bilmek hususunda kapılar kibriyâ örtüsü ile kapalıdır.
Gözler, O'nun ehâdiyetinin/birtekliğinin hakikatini idrâk etmekte O'nun
beka nuru ile yorgun düşer. Eğer mahlûkatın bütün ilimleri ayaklanıp bir
haberin peşine düşecek olsalar, ya da bütün herkesin bilgisi bir iz sürerek
ulaşabildiği yere kadar ulaşsa, benzersizlik sebebiyle, onlara kemâl örtüsüne sahip ancak bir şimşek/bârika parıldayabilir. Onun yüceliğini övmenin komşuluğuna güç yetiremezler. Onların idrakleri ve bu uğurdaki kuvvetleri kıdem vasıflarına vâsıl oldukları anda ebed sıfatları ile iptal olur. Bu, ezelde infisâl/ayrılık takdir edilmemiş bir vuslattır; bunda infisâle dönüş yoktur.

Bu durumda, en şerefli kudsiyet canibinden illetleri (sebep ve hastalıkları)
öldüren bir heybet belirir; adedi ortadan kaldıran bir infirâd/birlik, sınırı
muhal kılan bir vücûd/varlık, keyfiyeti yok eden bir celâl/yücelik, misli/
benzerliği düşüren bir kemâl, vahdeti gerektiren bir vasıf/sıfat, mülkü kuşatan bir kudret, hamdi/övgüyü bitiren bir mecd/şan, göklerde, yerde, bu ikisi arasında, toprak altında ve denizlerin dibinde olanları, biten her bitkiyi ve tüyü, düşen her yaprağı, taşların ve kumların sayısını, dağların ağırlığını, denizlerin ölçüsünü ve kulların amellerini, eserlerini ve nefeslerinin sayısını kuşatan/bilen bir ilim...

O, yarattıklarından farklıdır. Hiçbir mekan O'nun ilminden uzak
kalamaz. O, varlığını ispat etmeleri ve tevhîd etmeleri için kendisini
sıfatlarıyla mahlûkâtına tanıtmıştır; O'na, benzerler koşmaları için değil...
îmân, O'nun sıfatlarını tasdik ederek, ilme'l-yakîn ile ispat etmektedir. Ama o sıfatların hakikatine vâkıf olmak gaybdan başka bir şey değildir; aklın O'nun sıfatlarını idrâke mecali yoktur.

Vehim O'nun hakkında ne anlatırsa anlatsın, fehim O'nunla ilgili ne
görürse görsün, akıl O'nu nasıl hayâl ederse etsin, zihin Onu nasıl tasavvur
ederse etsin, Allâhu Teâlâ'nın azameti, celâli ve kibriyâsı onların hepsinin
hilâfınadır.
"O evveldir, âhirdir, zahirdir, bâtındır. O her şeyi bilendir." 333



332 Şûra, 42/11.
333 Hadîd, 57/3.

Abdulkadir Geylani Hazretleri (k.s.)