30 Haziran 2010 Çarşamba

öfke

Resûl-ü Ekrem efendimiz buyurdular ki:
“Bir kul Allah katında,Allah rızası için yuttuğu bir öfkeden daha faziletli bir yudum yutmamıştır.”

s.a.v.
İbni Mace,Zühd

gerçekten sen, gözlerimizin önündesin

"Artık, Rabbinin hükmüne sabret; çünkü gerçekten sen, gözlerimizin önündesin. Ve her kalkışında Rabbini hamd ile tesbih et."

Tur,48

http://jonasclean.blogspot.com/2010/06/tasavvufsabrsahdamarndan-yakn.html

her bir eklemi için günde bir sadaka vermesi gerekir

“Her birinizin her bir eklemi için günde bir sadaka vermesi gerekir. İşte bu sebeple her tesbih bir sadaka, her hamd bir sadaka, her tehlîl (lâ ilâhe illallah demek) bir sadaka, her tekbîr bir sadaka, iyiliği tavsiye etmek sadaka, kötülükten sakındırmak sadakadır. Kuşluk vakti kılınan iki rek`at namaz bunların yerini tutar.”

s.a.v.

29 Haziran 2010 Salı

Zamansızlık alemi

Bütün renkten renge girişler zamandan meydana gelir.Zamandan kurtulan, renkten renge girmekten de kurtulur.

Zaman zamansızlığı bilmez.Zamansızlık alemine varmak için hayretten başka yol yoktur.

Mevlana Celaleddin Rumi (r.a.)
Mesnevi III 2074

Sebebi yaratan ile sebep birbirinin aynasıdır.

Nur, sebebi yaratandır. Ne kadar sebep varsa hepsi de onun gölgesidir.Allah, sebepsizliği her şeye sebep kılmıştır.

Sebebi yaratan ile sebep birbirinin aynasıdır. Kim ayna gibi tertertıiz değilse, aynayı ve aynadakini göremez.
...


Mevlana Celaleddin Rumi (r.a.)
Divan-i Kebir

Yeter ki senin aşkın ebedî olsun!

Biz mest olmuşuz; başımız dönmede, başkalarının yaptıkları işlerle bizim ilgimiz yok.

Dünya alt üst olsa, yakılsa, yıkılsa umurumuzda değil.
...

Yeter ki senin aşkını kaybetmeyelim. Yeter ki senin aşkın ebedî olsun!

Mevlana Celaleddin Rumi(r.a.)
Divan-i Kebir

hüküm de Senin, ferman da!

Cismim, canım, nem varsa Senindir;
hüküm de Senin, ferman da!

Hz.Mevlana Celaleddin Rumi (k.s.)
Mesnevi-i-Serif

gökyüzü

Sayısız yıldızları bağrına basmış olan gökyüzü, hudutsuz ve çok büyük oldugu halde Allah'ın kudreti etrafinda bir değirmen taşı gibi döner durur.

Hz.Mevlana Celaleddin Rumi (k.s.)

ilim

"Allah’a karsi bu muhabbet, ilim neticesidir. Saçma sapan biri, böyle bir taht üzerine nasil oturur."
..
"Eksik bir ilim bu aski nasil dogurabilir. Evet, nakis bir ask dogar; amma cemadata ve mahluklara karsi.”

[Mevlana Celaleddin-i Rumi (r.a.)]

s.a.v.

Enes -radiyallahu anh-'dan nakledildigine gore birgun Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in ridasi ile atinin alnini oksadigi goruldu. Bunun sebebi sorulunca:

"- Ben bu gece at mevzuunda azarlandim." diye mukabelede bulundu.
(Muvatta, Cihad, 47)

Allah insana bir nimet verdiği zaman..

Allah insana bir nimet verdiği zaman, eğer o nimetten başkası yararlanamazsa, kıyamat gününde o kişi o nimetle gelir ve o nimetin hesabi ondan sorulur.

Bu nedenle Hz. Hasan şöyle diyordu " Dilenci, öte dünya azığı taşıyıcısıdır, böylece insan azığını taşıma zahmetinden kurtulmuş olur"

Muhyiddin ibn Arabi (r.a.)
Futuhat, 560.Bab

27 Haziran 2010 Pazar

An

Ezel şu andır.. Ebed , şu andır.. Kıdem , şu andır..
Yani : Ezel , ebed , kıdem şu içinde bulunduğumuz ve göz açıp kapayacak kadar bir zaman içinde elden çıkardığımız vakte sığdırılmıştır .

İşbu vaktin içinde , kendini ara .
Unutma ki : Bütün bu gelip geçen anlarda Hakkın gayrısı yoktur.


Muhyiddin İbn Arabi (k.s)
Mirat-ül İrfan

ölüm/uyanma

Senin Ölüm yolu ile uyanman, ruyasının ortasında uyandığını gören bir kimseye benzer. O kimse rüya görürken şunları, şunları gördüm der ve kendisini uyanık zanneder.

Muhyiddin ibn Arabi Hazretleri (r.a.)
Fütuhat II, 313

insan ile nazar kıldı

İnsan Allah katında bakan bir gözdeki bebek gibidir ve görmek sıfatı ile tabir edilmiş mahluk odur.İşte bundan dolayı ona " İnsan" denildi. Çünkü Allah mahluklarına insan ile nazar kıldı ve onlara nazar eyledi.

Bu hale göre içinde İNSAN-I KAMİL var oldukça alem daima korunmuş olacaktır.

Fusus ül Hikem I. Fass
Muhyiddin İbn Arabi (k.s)

şefkat/rahmet

Rahmetini,acımanı,şefkatini bütün canlı varlıklara ve bütün yaratılmışlara genelleştir.Bu bitkidir canım ne olacak, bu cansızdır bunlardan hayır yoktur deme ! Bunların hiçbir şeyden haberi yoktur deme !

Evet onlarda nice hayırlar, nice haberler vardır ki sende onlara dair bir haber yoktur.

Muhyiddin İbn Arabi (k.s)
Futuhat 560. Bab

25 Haziran 2010 Cuma

Ben kulumun zannı üzereyim.

Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Allah teâlâ buyurdu:
"Ben kulumun zannı üzereyim. Beni andığı zaman, ben onunla beraberim. Beni kendi nefsinde anarsa, ben de onu kendi nefsimde anarım. Eğer beni bir topluluk içinde anarsa, ben de onu, o topluluktan daha hayırlı bir topluluk içinde anarım.
Bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir adım yaklaşırım. Bana bir adım yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. Bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak giderim."

Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buhârî.

24 Haziran 2010 Perşembe

Kıskançlıgından dolayı

Peygamber Sallâllahu Aleyhi Vessellem “ Sa’d,çok kıskançtır, ben Sa’d’dan daha kıskancım, Allah ise benden de kıskançtır.Kıskançlıgından dolayı görünür, görünmez bütün kötülükleri haram etmiştir* “ buyurdu.

Allah Gayyurdur.

...-"Kimi sevsem aramız açılıyor. Ya ölüyor, ya kayboluyor. Yahut aramıza düşmanlık giriyor. Çoğu zaman malım kayboluyor, param elimden çıkıyor. Bu yüzden dostlarımla bozuşuyorum."

Ey Allah'ın sevgili kulu, Allah gayyurdur.Sevgisine kimsenin ortak olmasını istemez; sevgilisine bakılmaya bile razı olmaz.Allah, bulunan sevgisini ister.Kendi sevdiği kulu başkasına vermez. Hal böyle iken sen başkasına bağlanıyorsun..

Abdulkadir Geylani Hazretleri(r.a.)

Şaşılacak şudur ki

"Aciz,zayıf ve muhtaç bir kul olarak, seni sevmemde yadırganacak hiçbirşey yok. Şaşılacak şudur ki, Padişah ve hiçbirşeye muhtaç olmayan bir Gani'yken sen beni seviyorsun!"

[Bayezıd-ı Bestami (r.a.)]

Abdülkadir Geylani Hazretleri (r.a.)

"Şu anlaşılmaktadır ki: Nücebadan olsun; kutuplardan olsun.. her kime feyizlerin ve bereketlerin ulaşması var ise., onun (Abdülkadir Geylânî
Hz. nin) mübarek tavassutu ile ulaşmaktadır. Çünkü: Bu merkez, ondan
başkasına müyesser olmadı..."

[İmam-ı rabbani (k.s.)]

Sıdk

'Kitap'ta İbrahim'i an. Zira o, sıdkı bütün bir peygamberdi.

Bir vakit ki, babasına demişti: «Ey babacığım! Ne için işitmez, görmez ve seni hiçbir ihtiyaçtan kurtaramaz bir şeye taparsın?»

Ey atacığım! Muhakkak ki, ilimden sana gelmeyen, bana gelmiştir. Artık bana tâbi ol, seni bir doğru yola eriştireyim.»

«Ey babacığım! Şeytana ibadet etme, şüphe yok ki şeytan, Rahmân'a isyan eder olmuştur.»

«Ey pederim! Ben muhakkak korkarım ki, sana Rahmân tarafından bir azap isabet eder de artık şeytana bir yar olmuş olursun.»

(babası) Dedi ki: «Ey İbrahim! Yoksa sen benim tanrılarımdan yüz mü çeviricisin? Andolsun ki, eğer buna nihâyet vermez isen elbette seni taşlarım ve benden uzun bir müddet uzaklaş.»

(Hazret-i İbrahim de) Dedi ki: «Sana selâm olsun. Senin için Rabbime elbette ki istiğfarda bulunacağım, şüphe yok ki, O benim için çok ikram etmektedir.»

Ve sizi ve Allah'tan başka kulluk ettiğiniz şeyleri bırakıyor ve Rabbime dua ediyorum, umarım ki duamı kabul eden, mahrum etmez beni.

Onların ve Allah'tan başka kulluk ettikleri şeyleri bırakınca ona İshak'ı ve Yakup'u verdik ve hepsini de peygamber ettik.

Ve bunlara rahmetimizden ihsanlar eyledik ve hepsine dillerde yüksek bir yadı sıdk verdik.' Meryem 41-50

***
"Sıddıkların mertebelerine ermek istersen¸ senden kesilene sen bağlan¸ senden esirgeyene sen esirgeme ver¸ sana zulm edeni de sen affet."
s.a.v.

23 Haziran 2010 Çarşamba

Onu(s.a.v.) görmek isteyenler, Kuran'a bakmalıdır

"Allah, Kuran'ı azim diye nitelediği gibi, Hz Peygamber'in yaratılısını da azamet özelliğiyle nitelemis, bu nedenle Kuran Hz peygamber'in ahlakı olmustur. Bu yüzden ümmetinden kendisine yetisememis kimselerden onu görmek isteyenler, Kuran'a bakmalıdır. Bir insan Kuran'ı Kerim'e bakarsa, ona bakmakla Peygambere bakmak arasında hiçbir fark yoktur. Böylece Kuran-ı Kerim adeta bir beden suretinde insa edilmis de ona Abdulmuttalib oğlu Abdullah'ın oğlu Muhammed denmistir. Kuran-ı Kerim, Allah'ın kelamı, kelam ise O'nun niteliğidir. Böylece Muhammed (a.s.) de Allah'ın sıfatı olmustur."

Muhyiddin Ibn Arabi Hazretleri (r.a.)

Allah’a (CC) iyi sarıl, O’nu (CC) bırakma.

İbn-i Abbas (RA) şöyle diyor:
- “Birgün ben Resulallah’ın (SAV) ardındaydım, yürüyorduk. Bana döndü ve: ‘Ey Allah’ın (CC) kulu, Allah’a (CC) iyi sarıl, O’nu (CC) bırakma. Bu gayreti içinde saklarsan Hakk (CC) da seni esirger. Bu duyguyu taşıdığın müddet Allah’ı (CC) kendine yakın bulursun. Bir şey isteyecek olursan, O’ndan (CC) iste. Yazılan yazılmış ve kalem kurumuştur. Olacak şeyler de olur. Bütün insanlar bir araya gelse, ilahi bir hüküm yoksa, sana fayda sağlayamazlar. Ve eğer kaderinde yazılı değilse, bütün insanlar sana zarar vermeye gelseler yapamazlar. Eğer kendinde kuvvet görüyorsan, iyilik yap ve doğru çalış. Kötülüğe meylin varsa sabırlı olmaya çalış. Yapmamaya gayret et. Hayrın çoğu sabırdadır. Şunu da bil ki, yardım sabırlılara olur. Darda kalmışlar genişliğe çıkarlar. Her sıkıntının sonunda bir
ferahlık vardır’.”İşte, her mümine lazım olan odur ki: Bu Hadis-i Şerifi kalbinde bir ayna gibi saklaya, işini gücünü buna göre ayarlıya ve böylece çalışa. İşte son nefesine kadar böyle gide… Allah’ın (CC) rahmet ve inayeti sayesinde dünya ve ahirette böylece güçlüklerden salim ola; vesselam…

Abdulkadir Geylani Hazretleri(r.a.)

Allaha Yakinlik

İşlerin şu iki şey arasındadır: Biri Allah’a (CC) yakınlık, diğeri de O’ndan (CC) uzak olmak.
Eğer sende ilahî nurun bir cezbesi yoksa neden durursun? Bu büyük kısmeti
kaçırmana ne sebep var? Bu, bu kadar az aramakla kolay ele geçmesi imkansız olan nimeti neden oturarak beklersin. Durma, çalış; Hak yolda yürü ve kısmetini bulmaya bak. Çünkü selamet bu yoldadır. İyilik bu tarafta bulunur. Dünya ve ahiretin zenginliği böyle elde edilir.
Bu yolda yürürken iki kuvvetin olmalı; tam mertebeni bulman için bunlar senin iki kuvvet kanadındır.
Onların biri şehvet kuvvetini arttıran bilumum rahatlıkları terketmektir. Hatta mubah olan şeyleri dahi bir zaman için bırakmak yerinde olur.
Diğer kuvvet ise güçlü kuvvetli olmaktır; oldukça ibadetlerin zahirde ağır kısmını yapmalı. Daima kolay taraflarını seçmek iyi olmaz. Ancak bu şekilde nefsin elinden kurtulmak kolay olur. Bu durum kuvvet bulursa dünya ve ahiretin meşakkati kalmaz… Zafer yolları açılır. Yani Allah’ın (CC) emirlerine giden yollar, zafer meydanı senin olur. Muvakkat bir zaman için mahrum olsan da sonra her şeyin senin olduğunu görürsün.
Sonra senden büyük kerametler de zuhur eder, izzet sahibi olursun.
Bir gün gelir tam Hakk’a (CC) ermişlerden olursun. O ermişler, tam ilahî cezbenin içine düşmüşlerdir. Onlar, hak ve hakikatin çekici kuvvetine uymuşlardır. Rahmet deryasına dalmışlardır. İşte bunların derecesine çıktığın zaman edepli ol.Bulunduğun hale aldanma. Hizmette kusur etme. Asli hüviyetin olan karanlık tabiat alemine dalma.
Anlatmak istediğimiz mana yönünden şu iki ayet-i kerimeyi oku:
- “Emaneti insan yüklendi; ama kendini bilmez, nefsini kötüye kullanmak ister.”
- “İnsan aceleci oldu.”
Kalbine sahip ol; halk, nefis ve şeytandan gelen şeylere iltifat etme. Sabrı terketme. Başına bir iş geldiği zaman feryada başlama; bekle, sabırla bekle. Sopa ile sağa, sola yuvarlanan top gibi iradeyi biraz bırak. Süt emen bebek gibi yumuşak başlı ol. Ölünün, yıkayıcıya teslim olduğu gibi teslim ol Hakk’a (CC)… Son olarak şunları da ilave edelim: Hakk’ın (CC) zatından gayrına karşı kör ol. O’ndan (CC) başka şeye varlık verme. Kimsenin fayda ve zarar babında bir kuvvet sahibi olacağını aklına getirme. Bütün mahlukatı Hakk’ın (CC) kamçısı altında müsavi gör.
Herkese gelen sana da gelir. Onlara kısmet olan sana da olur. Ama herkese istidadıkadar gelir.

Abdulkadir Geylani Hazretleri (r.a.)

22 Haziran 2010 Salı

mutlaka O'na kavuşacaksın!

Ey insan! Madem zahmetli bir çaba ile Rabbine
yönelmektesin, öyleyse sonunda mutlaka O'na kavuşacaksın!
[İnşikak/6]

***

Madem ki gayretle aradın dikkatle baktın, bu
işe adamakıllı sarıldın. Elbette bulursun. Bir işe ciddi bir suretle
sarılan yanılmaz demişler. Ey iyi bahtlı, ansızın atlı gelir, seni
sımsıkı kucaklar. Sen kendinden geçer, dostlarından ayrılırsın. Bu
işten haberi olmayan da “ İşte sana riyakar, işte sana münafık!” der..

[...Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)]

Hak Sevgisi

Halk sevgisi kalpten zorla çıkarılma­lıdır.Hak sevgisini kalbine yerleştiren, o sevginin mağlûbudur.O sevgi ayağından çıkan tozu sürme yap, gözüne çek. Bu sayede her gördüğün şeye, içinden kopup gelen her duyguya: “Bu nefisten geliyor, bu kalpten geliyor, bu halktan geliyor ve bu da Hak'tan geliyor” diyebilirsin..


[Abdulkadir Geylani Hazretleri(r.a.)]

ferdiyet/muferridun

Resulüllah S.A.V. Efendimiz şöyle buyurdu:- «Mana yolunda ki seferinize devam ediniz, zira ferdiyet makamına varanlar, müsabakayı kazandılar.»

[Tuhfetussefere/ Muhyiddin İbn Arabi (r.a)]

21 Haziran 2010 Pazartesi

Cennette zıddı giderdi

" O eşsiz,örneksiz Allah(c.c) Cennette zıddı giderdi. Orada güneşte yoktur, zıddı olan zemheri de."

Mevlana Celaleddin Rumi (r.a.)
MESNEVİ /6.C

Ey düşünce; yeter artık, yeter!

"Ey düşünce; yeter artık, yeter!
Her nefeste; "Acaba ona ne oldu?" "Ah, o filanı ne edeyim?" diye endişeye kapılma!

Sevgili, sana herşeyi söyler.."

Hz. Mevlana Celaleddin Rumi (k.s)

şekil uleması

"Biz, tek cümleden fikre karsı çıkıyoruz. Çünkü fikir, karısıklık ve doğruluktan uzaklasma seklinde sonuç verir. Geride tek sey kalıyor, o da ilme ancak kesif ve varlık yoluyla ulasılmasıdır. Fikirle mesgul olmak perdedir. Bizden baskaları buna karsı çıkar. Ama >>Allah'ın tarikatının ehli<< olanlardan hiç kimse buna karsı çıkmaz. Tersine karsı çıkanlar, hallerle ilgili zevkleri olmayan sekil ulemasından olusan nazar ve istidlal ehli olanlardır. Eğer Eflatun-i ilahi gibi filozoflarınkine benzer hal zevkleri olsaydı, böyle davranmazlardı. Eflatun gibiler ise pek nadirdirler. Onun da tıpkı kesif ve vücut ehlinin çıkıs yerine benzer bir çıkıs yerinden hareket ettiğini görürsün.
Müslümanlar içinde ondan hoslanmayanların bu tutumlarının nedeni, felsefeye nispet edilmis olmasıdır. Çünkü bu Müslümanlar felsefe kelimesinin anlamını bilmiyorlar. Hukema, gerçek anlamda Allah'ı bilen, seyleri ve bu bilinen seylerin menzillerini kavrayan kimselerdir (…) Filozofun anlamı "hikmeti seven" demektir. Çünkü "sofiya" Yunancada hikmet demektir. "Filo" ise sevgi demektir. Dolayısıyla felsefenin anlamı,
hikmet sevgisidir. Aklı olan herkes hikmeti sever. Ancak fikir ehlinin ilahi hakikatlerle ilgili yanlısları doğrularından daha fazladır. Đster filozof olsun, ister mutezili olsun, ister esari olsun, ister nazar ehli gruplarından birine mensup olsun. Dolayısıyla filozofları sadece isimlerinden dolayı yerilmis değildirler. Bilakis, kisisel görüslerine hüküm verdikleri için, ilahi ilimler alanında yaptıkları hatalardan, Resullerin (a.s) getirdikleri bilgilere muhalif seyler söylemelerinden dolayı yerilmislerdir. Çünkü bozuk fikirleri nübüvvet ve risaletin aslına dair yanlıs kanaatlere sahip olmalarına sebep olmustur. Neticede dayandıkları temel yüzünden mesele zihinlerinde karmasık bir hal almıstır.
Eğer hikmeti sevdikleri sırada, onu Allah'tan isteselerdi, fikir yoluyla hikmet elde etmeye kalkmasalardı, her hususta doğruyu bulabilirlerdi. Felsefecilerin dısında kalan mutezililer ve esariler gibi Müslüman fikir ehline gelince, bunlar Đslami geçmise sahiptirler, onlar hakkında verilecek hüküm de Müslümanlıkları yönündedir. Sonra kendi anlayıslarına göre islamdan uzaklasmaya basladılar. Bu yüzden temelde isabetli, ama tevillerine göre açıkladıkları teferruatlarda ise hatalıdırlar…"

Muhyiddin İbn Arabi Hazretleri (r.a.)

"Allah yücedir"

“Allah yücedir.” Sonsuz yücelik ve azamet sahibidir. Öyle ki yüceliğinin ve
azametinin ölçüsünü bilmek, bir ölçüyle sınırlandırmak mümkün değildir. Mülkünde isini bozacak kimse yoktur. O her seyden yücedir, mülkünde iradesi ve kudreti doğrultusunda tasarrufta bulunur. Kimse O’nun adaletini de etkisiz kılamaz. O her seye hakkını, hikmeti doğrultusunda eksiksiz verir. “Acele etme…” zevkin son sınırına ulasmak maksadıyla heyecanla uyanan sevkten dolayı ledünni ilmi cem mahzeninden almak için acele etme. “Önce…” onun sana varit olmasına hükmedilmesinden ve sana ulasmasından önce acele etme. Çünkü ilim ve hikmetin nüzulü, senin kabiliyet açısından kaydettiğin yükselis mertebelerinin terettübüne
bağlıdır. Đstemekte, feyizlenme hususunda asırı talepkâr olma. Çünkü feyiz
tükenmez. Arınma, yükselis ve güzelliklerle bezenme hususunda artıs kaydetmek suretiyle feyizde artısı talep et.
Daha fazlasını istemek, ancak hal duasıyla ve istidat diliyle olur; kabul imkânı olusmadan bir an önce istemekle, talep etmekle olmaz. Her öğrendiğin, bildiğin seyle birlikte, ondan daha yüce ve daha gizli olanını kabul etme yeteneğin artar. Adem (a.s)kıssası ve bu kıssanın tevili daha önce birkaç kere geçti. “Simdi burada senin için ne acıkmak vardır, ne de çıplak kalmak.” Çünkü ruhani âlemde maddi giysilerden arınma esnasında zıtların çatısması söz konusu olamaz. Aynı sekilde, fesada yol açan
bezenme de gerçeklesmez. Bilakis nefis, tükenmesinden ve yok olmasından endise duymadan, emin olarak maksadın gerçeklesmis olmasıyla lezzet alır.

Muhyiddin ibn Arabi hazretleri (r.a.)

16 Haziran 2010 Çarşamba

Asr Suresi

Vel asri.
ASR’a yemin olsun ki,

İnnel insane lefiy husr.
İnsan gerçekten hüsrandadır.

İllelleziyne amenu ve amilus salihati, ve tevasav Bilhhakk ve tevasav Bis-sabr.
Ancak iman eden, ameli saliha işleyen ve --birbirlerine-- HAKKı ve sabrı tavsiye eden müstesna.

Elhamdulillah!

Şeyh Ali Harzani şöyle söyledi: Abdulkadir Geylani hz.leri bana şöyle buyurdu: "Cehennem meleği Malik'e sordum. Senin elinde benim müridlerimden birisi bulunur mu? Malik "Hayır, Allah c.c adına" dedi." Sonra Şeyh devam etti: "Benim elim müridlerim üzerinde yer üzerindeki sema gibidir. Şayet ben tamamen iyi bir halde iken, müridlerimden bir tanesi bile halinden tam hoşnut değilse, ayaklarım Rabbimin huzurundan beni ve tüm müridlerimi cennete taşıyana dek ayrılmaz!"

Şeyh Abdülkadir Geylani hz.lerine "Senden ders almamış, senin elinden hırka giymemişlerden hangilerine Kadiri dersin" diye sorduklarında, Şeyh şöyle buyurdu: "Her kim benim ismimle isimlenirse (sorulduğunda kendini Kadiri olarak tanıtırsa), yada bana bir yakınlık hissederse, yönü cezaya müstehak bile olsa, Allah O kişiyi kabul buyurur, zira O benim takipçilerim arasındadır."

http://jonasclean.blogspot.com/2010/03/elhamdulillah.html

Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım!

De ki: Ey kendi -- nefisleri -- aleyhine haddi aşan kullarım! ALLAH'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü ALLAH bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.”

(Zümer 39/53)

uluhiyet sırrı

..Alemin tavırlarına ortaklığından dolayı, onlarla birlikte ibadetlerinde büyük toplayıcılığı ikame etme
yükümlülüğüne muhatap olduğun gibi, senin için sabit olan büyük toplayıcı sırdan dolayı,mahlukatma karşı icra ettiği gibi bu sırrı icra etme yükümlülüğüne de muhatapsın. Allah kullarına karşı latiftir, sen de öyle ol. Allah esirgeyen, bağışlayandır, sen de öyle ol. Nitekim
yüce ALLAH, Nebisini (s.a.v) bu şekilde nitelendirmiştir: "bt'l mü'minine reufun rahim / Müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir." (Tevbe, 128) şu halde, perdeyi yırttıktan sonra uluhiyet sırrı senin için daha bereketli sonuçlar doğurur. Ama perdeyi yırtmadan önce bu sır, büyüklük taslayan zorbalarınkine benzer sonuçlar doğurur senin için...

..O halde bizden güçlü ve yetkin kimse, kendisiyle Rabbi arasındaki büyük
genel topluluk sır perdesini yırtıp, kendisinin değil Rabbinin uluhiyetini müşahede eden ve ona kulluk eden kimsedir. Bunu gerçekleştirince alemin en güçlüsü ve en şiddetlisi olur. Çünkü bu en büyük perdeyi kaldırmıştır...

Sözgelişi bir insanın "eğer ona şunu demeseydim, şu olurdu." "eğer ben olmasaydım, çoluk çocuk helak olurdu." demesi bu türden bir iddiadır ve bu, uluhiyet mertebesinin en aşağısıdır. Hatta bu tarikattaki bir Şeyh şöyle demiştir: "Eğer benim himmetim falancaya eşlik etmeseydi,mutlaka helak olurdu." Bu sözlerin tümü uluhiyet sırrı hastalığından kaynaklanan illetler ve
marazlardır. Bu sözleri söyleyenlerin, bu iddiada bulunanların her biri iddiasının oranında ceza görecektir. Ya en büyük cezaya çarptırılır, ya da nasip eksilmesine uğrar. Ama mutlaka ceza görür. Bu yüzden bize göre fena (kendini yok billmek) anlayışı üzere kalmak en yücedir. Bizden
önceki kuşaktan arkadaşlarımız bu hakikatin farkına varamadılar. Ey dostum! Sen bunu
bil!

Muhyiddin ibn Arabi Hazretleri (r.a.)

Abdulkadir Geylani Hazretlerinin (r.a.) Sırrul Esrar Kitabından

"Herkim, bazi hikmet tasiyan isleri düsünür, onun bir parçasindan birçok parçalar oldugunu, onlardan dahi nice seyler husule geldigini düsünürse, ki buna tefekkür denir, yaptigi bu tefekkür bir yillik ibadete bedel olur. "

" Allah-ü Teala'nin (CC) sifatina karsi arif olmakta dünya ve ahirette cismin alacagi tad vardir. Ama O'nun (CC) zatina karsi irfan duygusunda, öbür alemde mukaddes ruhun alacagi haz vardir. "

" Insan, önce ser'i bilgilere (imanin sartlari farz ibadetler gibi)muhtaçtir. Bu ilimle; sifatlar aleminde Hakk Teala'nin (CC) zatina ait bilgiler tahsil edilir. Bundan sonradir ki, batin ilmine sira gelir. Bu ilimle de marifet aleminde Hakk'a (CC) irfanin tam kendisi elde edilir.

Buna erebilmek için, dinin emirlerine uymayan isleri birakmak gerekir. Hatta, tarikat adabina uymayan hatalari da birakmak icab eder. Bu anlatilan halin husulü için de, nefse ve ruha agir ve güçlü gelen vazifeleri yaptirmali. Bunlar yapilirken yalniz Hakk'in (CC) rizasi gözetilmeli. Görsünler veya isitsinler için is yapilmamali. Allah-ü Teala (CC) anlattigimiz hale su Ayet-i Kerime ile isaret eder:

"Her kim, yaradanina kavusmayi diliyorsa yarar is görsün; yaradanina yaptigi ibadete, kimseyi ortak etmesin."

Marifet alemi, seklinde tabir edilen alem; Lahût alemidir. Orasi ise, asli vatandir; ki, yukarida anlatilan kudsî ruhun yaratildigi alemdir. Hakiki insanlik oradadir, ki o hakikat, kalbin özüne emanet olarak kondu. Onun varligi tevbe ve telkinle meydana çikar. Ve; La Ilahe Illallah kelime-i tevhidine devamla kendini açiga vurur.

Kelime-i tevhide önce dille devam edilir. Kalb hayati bulununca da, kalb ile söylenir. "

" O insanligin hakiki yönü; öyle birseydir ki, ona göre, ne cisim, ne de cismani olmak var…

Onun varligi; Hakk'in (CC) zatina karsi bir mahrem teskil etmez. Bunu Peygamber (SAV) Efendimizin su Hadis-i Serifi anlatir:

"Allah (CC) ile öyle bir zamanim olur ki; o anda, ne -Melek'ül mukarreb- Hakk'a (CC)yakin Melek, ne de -Nebi Mürsel- bir Peygamber (SAV) girebilir." "

" O alemi anlatirken Peygamber (SAV) Efendimiz, bir Hadis-i Serifinde söyle buyurur:

"Allah'in (CC) bir cenneti vardir; orada köskler olmaz. Bal lafi edilmez. Süt bulunmaz. Orada yalniz ilahi yüze nazar kilinir."

Bu durumu su Ayet-i Kerime teyid eder:

"Yüzler vardir, tazedir, parlar o günde…"

Bir Hadis-i Serif de, bu hali baska yönden teyid eder:

"Rabbinizi seyre dalacak, mehtaba bakar gibi bakacaksiniz."

O öyle bir alemdir ki, oraya melek veya cismiyet ugrayacak olsa, derhal yanar.

Burada, bir Kudsî Hadis anlatmak yerinde olacaktir:

"Sayet; celâl yüzümden perdeyi aralayacak olsaydim; gözümün aldigi yerlere kadar olan her sey yanardi."

Keza, Cibril'in de (AS) bu hususta Peygamberimize (SAV) bir sözü vardi; onu da zikredelim:

"Bir karinca boyu, öteye geçecek olsam derhal yanarim."

...

http://jonasclean.blogspot.com/2008/10/abdulkdir-geyln-hazretlerinin-sirrl.html

15 Haziran 2010 Salı

8.Makale:Allah'a Yakınlık

Manevi bir hal içinde bulunduğun zaman başkasını isteme. İser daha altını, ister
daha üstünü. Hiçbir makam arzu etme...
Padişahın kapısına geldiğinde hemen içeri girmeği isteme Zorla içeri alınıncaya
kadar bekle. Kendi isteğinle değil zorla içeri alınmalısın. Tekrar, takrar istemelisin.
Pek nazlı da olma...
İçeri girmek için mücerret izinle de yetinme. Seni tecrübe için olabilir, belki de
padişah tarafından deneniyorsundur... Koşma; bekle. Ta ki seni zorla içeri alsınlar.
Bu şekilde içeri alınman senin için bir fazilet olur. Saraya bu şekilde girdikten
sonra, seni kimse tekdir etmez. Tekdir ancak yapacağın kusurdan sonra gelir. O,
seni bizzat içeri aldıktan sonra, korku da olmaz. Padişahın yaptığından mes’ul
olmazsın. Ancak kendi isteğinle yaptığın şey sonunda mes’ul duruma düşersin.
Yaptığın hareket neticesi, sana taarruz vaki olur.
Bu makamda senin için iyi olmayan şey kendi arzunla hareket etmendir... Sabrın
azlığı, edebe riayetsizliğin, bulunduğun hale rıza göstermemen senin için hiç de iyi
olmayan hareketlerdir...
Saraya girmek sana nasib olunca; başını önüne eğ, gözlerini etrafta gezdirmekten
sakın. Edepli terbiyeli olarak, verilen her hizmet ve vazifeyi yapmağa çalış. Daha
fazla yükselmeği isteme...
Ayet: “ Olara verdiğimiz dünyalıklara gözlerini çevirme, onları tecrübe etmek için,
dünya süsü olarak kadın verdik. Rabbın sana verdiği rızık, hem hayırlı hem de
devamlıdır...”
Allah-ü Teala, bu ayetle seçkin Peygamberine edep öğretiyor, dolayısıyla bize...
- < Halini muhafaza et, verilene razı ol...”
Buyrulmasındaki Murad:
- “Sana verdiğim pek çok hayır, peygamberlik, ilim kanaat, sabır, islam dini
üzerindeki saltanat ve o yoldaki mücadele senin için en büyük nimettir... Ötekilere
verdiklerimden daha iyi ve güzeldir.
Bütün hayır haddi bilmekte ve ona razı olmaktadır. Bununla beraber başkalarının
hiçbir şeyine göz dikmemektedir. Başka bir şeye iltifat etmemektedir. Çünkü o
baktığın ve arzu ettiğin şey üç kısma ayrılır. Birincisi, senin nasibin olmasıdır.
İkincisi başkasının nasibi olma ihtimali. Üçüncüsü, ne senin ne de başkasınındır.
İhtimal ki; Allah’ü Teala, onu bir tecrübe vasıtası olarak yaratmıştır...
Baktığın şey her ne ise... Eğer o, sana nasip olmuşsa ihtirasa düşüp ardından koşsan
da gelir koşmasan da. İstesen de gelir, istemesen de Bu hale göre, mutlaka onu
elde etmek için çırpınman ve edebe uymayan bazı hareketler yapman sana
yakışmaz. Bu hal, ilim ve akıl ölçüsüne vurulursa hiç de sevilen bir şey olarak
meydana çıkmaz.
Eğer o şey, başkasının nasibi ise.... çırpınman niçin?.. Çünkü o şey sana hiçbir
zaman gelmez.
Yine o şey, ihtimal ki hiç kimsenin nasibi değildir, fitne ve tecrübe için
yaratılmıştır. Böyle olduğuna göre, akıllı olan kimse nasıl nefsi için, böyle bir
fitneyi ister. Ve kendine celb etmeği arzu eder?..
Bu izahlardan anlaşılıyor ki; bütün selamet ve iyilik, manevi hali muhafazada ve
haddi tecavüz etmemededir...
Avuç içi kadar dar yerde de kalsan, geniş sahalara da çıksan, her ikisi de sana göre
musavi olmalı... Ve yukarıda anlattığımız halini ve edebini muhafaza etmeğe
çalışmalısın. Başını önüne eğ. Çok edepli ol... Daha da üstün vazife görmeğe çalış.
Çünkü padişaha en çok sen yakınsın, senin kabahatin de çabuk görülür. Bu
sebepten senin için tehlike daha fazladır.
Bulunduğun halin daha üstüne ve daha aşağısına geçmeği isteme. Orada sabit
kalmayı, baki olmayı arzu etme. Bulunduğun vazifenin şeklini değiştirmeğe
yeltenme... Böyle bir şey yapmağa senin bir selahiyetin yoktur. Böyle bir şey
yaparsan nimetleri inkar yolunu tutmuş olursun; bu ise, dünya ahirette sahibini
utandırır...
Sonuna kadar, anlattığımız şeyleri yapmağa çalış... Neticede öyle bir hale gelirsin
ki, o halde senin için bir makam verilir. Seni ondan hiç ayırmazlar. Sen de onun,
Allah tarafından bir vergi olduğunu anlarsın. Böyle oluşun delili ve beyanı
meydandadır, bunu bilir ve o halin devamına çalışırsın...
Veliler için haller vardır. Ebdal için makamlar vardır. Ve sana hidayeti Allah nasip
edecektir....

Abdulkadir Geylani Hazretleri(k.s.)

nasib

...Çünkü o baktığın ve arzu ettiğin şey üç kısma ayrılır. Birincisi, senin nasibin olmasıdır.
İkincisi başkasının nasibi olma ihtimali. Üçüncüsü, ne senin ne de başkasınındır.
İhtimal ki; Allah’ü Teala, onu bir tecrübe vasıtası olarak yaratmıştır...
Baktığın şey her ne ise... Eğer o, sana nasip olmuşsa ihtirasa düşüp ardından koşsan
da gelir koşmasan da. İstesen de gelir, istemesen de Bu hale göre, mutlaka onu
elde etmek için çırpınman ve edebe uymayan bazı hareketler yapman sana
yakışmaz. Bu hal, ilim ve akıl ölçüsüne vurulursa hiç de sevilen bir şey olarak
meydana çıkmaz.
Eğer o şey, başkasının nasibi ise.... çırpınman niçin?.. Çünkü o şey sana hiçbir
zaman gelmez.
Yine o şey, ihtimal ki hiç kimsenin nasibi değildir, fitne ve tecrübe için
yaratılmıştır. Böyle olduğuna göre, akıllı olan kimse nasıl nefsi için, böyle bir
fitneyi ister. Ve kendine celb etmeği arzu eder?..
Bu izahlardan anlaşılıyor ki; bütün selamet ve iyilik, manevi hali muhafazada ve
haddi tecavüz etmemededir...

Abdulkadir Geylani Hazretleri (r.a.)

11 Haziran 2010 Cuma

seven sevdigine itâat eder

"Allah’a isyan edip durdugun halde O’nun
muhabbetinden dem vuruyorsun.. kasem ederim bu anlasilir gibi degil!(çok
acib birsey bu sasiriyorum)
Eger muhabbetinde sâdik olsaydin O’na itâat ederdin; çünkü seven
sevdigine itâat eder."

[Râbia el-Adeviyye (k.s.)]

8 Haziran 2010 Salı

O ne akıl almaz işler yapar

O ne akıl almaz işler yapar, ne nakışlar, ne san'at eserleri ortaya koyar. Şekillerde, süretlerde görünür, ama kendisi can yolundan kaçar gider.

Sen onu göklerde ararsın, ay gibi suyun üstüne düşer, orada parıl parıl parlar. Sen onu bulabilmek için suya girersin. Bu defa o gökyüzüne kaçar.

Sen onu mekansızlık aleminden... ararsın, o izini sana mekan aleminde gösterir. Mekan aleminde aramaya çalışırsın, o mekansızlık alemine kaçıverir. !

HZ.Mevlana Celaleddin Rumi (K.S)

Asıl gaye, ruhun parlatılmasıdır.

Esas makamlara kavuşmak, ancak nefsin tezkiyesi, kalbin safiyeti, ruhun parlatılması ile olur...
Ne var ki...
- Asıl gaye, ruhun parlatılmasıdır...
Ruhun, mana halinde tam bir şekilde nurla parlaması için, kalb, safiyetini bulması gereklidir.
Bu iş, kalbin bütün yabancı unsurlardan temizlenmesine bağlıdır.
Kalbin anlatıldığı gibi olması ise...
Bilesin ki!..
Ancak nefsin tezkiye yolu ile temizlenmesi sonunda olur....
İşbu nefsin tezkiyesi ile... gerekli olan bir iş için mukaddime sayılır...
*
Meşayihten bazı zatlar, şu fikirdedir:
- Nefsin tezkiyesi, ancak kalbin safiyeti bulmasının bir sonucu olarak hâsıl olur..
Çünkü: Bir kimse, her şeyi bırakıp nefsinin temizlenmesi işi için uğraşırsa...
Ki... bunu tam ve kemalli bir şekilde elde edemez...
Olması mümkün olsa dahi...uzun bir zamana bağlıdır ki, ömür yetersizdir..
Amma, bir kimse, nefsinden çok kendini kalbinin safiyetini elde etmeye verirse... bunu kısa bir süre içinde elde eder...
Nefis de, kalbe tabi olarak hemen ıslah olup temizlerin... Tezkiye halini bulur...

Muhyiddin ibn Arabi (r.a.)

hesab

"Bir kupa su, biraz ekmek ve bir duvar veya ağaç gölgesinden fazlası sebebiyle, Adem oğlu kıyamette hesaba çekilir."

s.a.v.

7 Haziran 2010 Pazartesi

Amiin..

...Ya Rabb, beni bağışla [gafr]!.. Yani, beni ört; ve benden dolayı
ört! Ve senin, Allahın kadrini hakkıyla bilmediler [Enam Suresi, 6/91]
sözünde kadrin bilinmediği gibi, benim de makamım ve kadrim bilinmesin!
..Ve ana-babamı da ört.. ki ben onların sonucuyum; ve onlar akıl ve
tabiattır ..Ve benim evime.. yani kalbime ..giren kimseyi de mümin
olarak ört.. yani nefslerin içeriden söyledikleri olan kalbime gelen
ilahi haberleri tasdik edici olarak gireni ört. Ve akıllar olan ..mümin
erkekleri.. ve nefsler olan ..mümin kadınları.. da ört.Ve karanlık
örtülerin arkasında gizlenen ve gayb ehli olan ..zalimlerin ancak
helakını artır...
Amiin..

Muhyiddin Arabi Hazretleri (r.a.)

5 Haziran 2010 Cumartesi

Kalbin, birden fazlaya muhabbeti olmaz.

Kalbin, birden fazlaya muhabbeti olmaz. [Kalbin muhabbeti,
muhakkak bir seyedir]. Ve maddelerin çoklugu,
mal, evlâd, makâm ve medh olunmak ve insanlar arasında
makâm sâhibi olmak gibi muhabbetin çesidleri ve mikdârları,
...her ne kadar birden fazla seye kalbin muhabbetini gösterse
de, yine sevgisi birdir ki, o da nefsidir. Ve onlara olan muhabbeti
nefsine olan muhabbetin parçalarıdır. Zîrâ, adı geçen
esyâyı kendi nefsi için ister. Nefsine olan muhabbeti yok
olsa, onlara muhabbeti dahî yok olur. 1/24. [Mektûbât Tercemesi:42.]

Senden başka kim var?

"Herşey fanî, herşey gelip geçici.Fakat
senin vahdet sofran daimîdir, daimîdir, daimî! " Dünyada senden
başka birisi var mı? " diye gözümü ovuşturup bakıyorum.Senden başka
kim var? Senden başka kim var? Senden başka kim var?"


Hz.Mevlana Celaleddin Rumi(k.s.)