“Ey
nefsindeki benliği alt eden kişi! Gel, içeri gir. Sen, artık bahçedeki
dikenler gibi gülün zıddı değilsin! Sen şimdi güllere şâh olansın!
Nefsini alçak gören kişiye, ne mutlu. Kendini üstün gören kimsenin de
vay hâline! Şunu iyi bil ki, bu kibir ve ucub, yâni kendini üstün görme
hâli kahredici bir zehirdir. Ahmaklar, bu zehirli şarabın sarhoşu
oldukları için kendilerinde varlık hissederler.
Bahtsızın biri bu
zehirli iksirden içerse neşe ile bir an başını sallar. Sallar amma biraz
sonra da insanlığa vedâ eder, rezil olur.
Ey aklı başında kişi!
Şunu iyi bil ki; kılıç, boynu olan kişinin boynunu keser. Gölge ise
yerlere serilmiştir. Boynu ve bedeni olmadığı için onun yaralanması ve
kesilmesi de mümkün değildir.
Ey doğruluktan sapmış kişi! Büyüklük taslamak, kibre, gurura ve ucba kapılmak,
odunun üzerine ateş koymak gibidir. Böyle bir ateş üzerine sen nasıl gidiyor da kendini ateşe atıyorsun?
Dikkatle bak da gör; yerle bir olan gölgeler, hiç oklara hedef olabilir mi?
Yerden başını kaldırıp varlık gösteren, böbürlenen kişi ise, oklara
hedef olur. Çâresiz, oklar onu delik deşik ve perişan eder durur.”
Hz. Mevlâna Celaleddin-i Rumî
Dikkatle bak da gör; yerle bir olan gölgeler, hiç oklara hedef olabilir mi?
Yerden başını kaldırıp varlık gösteren, böbürlenen kişi ise, oklara hedef olur. Çâresiz, oklar onu delik deşik ve perişan eder durur.”
Hz. Mevlâna Celaleddin-i Rumî