21 Şubat 2010 Pazar

ilim talebi/soru sormak/edeb/haddini bilmek

Zinnun anlatıyor:

—Bana mağrip tarafından birisini anlattılar. Âdetimdir, her nerede böyle bir zat duysam hemen ziyaretine giderim. Buna da gittim.

Kırk gün yanında kaldım, bu süre içinde bir an dahi boş vaktini bulup bir şey soramadım.

Çünkü Rabbinden başka hiçbir şeyle meşgul olduğu yoktu.

Bu hal içinde saygıda kusur etmeden, yanında kalmaya devam ettim.

Günler böyle geçip giderken bir gün her nasıl olduysa bana baktı:

-Yolcu nereden geldin?.. dedi. Bazı hallerimi anlattım.

—Neye geldin, onu söyle, deyince, dedim ki:

—İlminden ve faziletinden almaya geldim.

Bunun üzerine bana şöyle dedi:

—Allah’tan kork ve Onun yardımını iste, Ona güven. Çünkü O sevilen ve övülen dosttur.

Onun bu nasihatini az buldum, şöyle dedim:

—Sana Allah’tan rahmet dilerim. Bana biraz daha nasihat et. Ben garip bir kimseyim. Hayli de uzak yollardan geldim. Bu gelişimle sana birçok şeyler soracaktım. Çünkü onlar içimde birer düğüm gibi dururlar.

Benim bu sözlerime karşılık şöyle dedi:

—Sen öğrenci misin? Âlim misin? Yoksa münazaracı mısın?

Kendisine bir öğrenci olduğumu ve ilme muhtaç bir kimse olduğumu anlattım. Bunun üzerine bana şöyle dedi:

—O halde öğrencilerin vaziyetini al, onların tavrını takın. Edepli ol, haddini bil. Haddi aşacak olursan faydalı olacak şeyler dahi senin için zararlı olmaya başlar. Aklı başında olan âlimler, saflık çağına ermiş, irfan sahipleri doğruluk yoluna girmişlerdir. Ve onlar hüzün vadilerini aşmış; dünya ve ahretin hayrına kavuşmuşlardır.

Sorularıma devam ettim. Ben sordum O söyledi, şöyle ki:

—Allah’ın rahmetine ermeni dilerim; bana anlattıklarına bir kul ne zaman erer?

—Sebepleri bıraktığı zaman.

—Bu hale nasıl varılır?

—Kuvvet ve kudretten soyunduğu zaman.

—İrfan sahibinin son durağı neresidir?

—Varlığını tamamen Hak varlığında yok ettiği zaman.

—Kul sıdıklar âlemine ne zaman varır?

—Nefsini bilip anladığı zaman

—Nefsini ne zaman bilir?

—Hakkın minnet ve ihsan denizinde boğulup gittiği ve benlik ovalarından çıkıp, insanlığın özü üzerinde durduğu zaman.

—Bu söylediklerine bir kul nasıl erebilir?

—Teklik bineğine kavuştuğu zaman.

—Teklik bineği nedir?

—Tam kulluktur.

—Tam kulluk nedir?

—Allah için iş yapmak ve onun bütün hükümlerine razı olmaktır. (169,170)

(Daha sonra)

—Sana bir şey soracağım, dedim, şöyle dedi:

—Soracağın şey kısa olsun, çünkü günler geçiyor. Nefeslerimiz sayılı ve zamanla ölçülüdür. Rabbimiz da her halimize vakıftır. İşitiyor ve görüyor.

Bundan sonra sorularıma başladım, ben sordum o cevap verdi:

—Takvanın başı nedir?

—Allah’la sabretmektir.

—Sabrın başı nedir?

—Allah’a tevekküldür.

—Tevekkülün başı nedir?

—Her yanı bırakıp Allah’a yönelmektir.

—Her yanı bırakıp Allah’a yönelmek nasıl olacak?

—Allah için tek kalmaya alışacak.

—Bu tek kalmak nasıl olacak?

—Her maddi yönden kalbi çekmektir. Allah’tan başka hepsini bırakmakla olur.

—En tatlı şey nedir?

—Allah’ın zikrine alışkanlık peyda olmasıdır.

—En temiz ve pak olan nedir?

—Allah’la olmaktır.

—En yakın şey nedir?

—Allah’a varmaktır.

—Kalbi en çok sızlatan nedir?

—Allah’tan ayrılıktır.

—Ârifin himmeti nedir? Ne olmalı?

—Allah’a kavuşmak.

—Aşk nasıl tanınır?

—Sevdiğini her an anmasıyla.

—Allah’la ünsiyet nasıl peyda edilir?

—Gönlünü o yola koyarsan olur.

—İşleri Allah’ bırakmak için hangi yola girmek gerekir?

—Allah’ın bütün emirlerine teslim olmak yoluna.

—Teslim olmanın yolu nedir?

—Daima Hak katından ihtiyaç talep etmektir.

Bundan sonra hayli uzun sorular sordum, o da bu sorularımın hemen hepsine cevap verdi. Kısaca benim sorularım ve verdiği cevaplar şöyledir:

—En büyük sürur nedir?

—Allah-ü Teâlâ’ya karşı iyi zan beslemektir.

—İnsanların en büyüğü kimdir?

—Allah’la zengin olandır.

—İnsanların en kuvvetlisi kimdir?

—Allah-ü Teâlâ’dan kuvvet isteyendir.

—Zarar eden kimdir?

—Allah’ın zatından gayrı şeylerle hoşnut olandır.

—Mürüvvet nedir?

—Allah’ın zatından alt şeylere kapılmamaktır.

—Kul ne zaman Allah’tan uzaklaşır?

—Allah-ü Teâlâ’dan mahcup olduğunda.

—Ya, ne zaman mahcup olur?

—Allah’tan başka birine dair kalbinde bir gayret bulunduğunda.

—Olan işlerden hiçbir tecrübe dersi almayan kimdir?

—Ömrünü Allah’ın taatından gayrı işlerde geçirendir.

—Dünyada zahitlik nedir?

—İnsanı Allah’tan alan her şeyi terk etmektir.

—İkbal eden kimdir?

—Allah’a yönelendir.

—İdbar eden kimdir?

—Allah’tan kaçandır.

—Selim kalp nedir?

—İçinde Allah’ın zatı arzusundan başka bir arzu bulunmayandır.

Bundan sonra mevzuu değiştirdim ve tekrar sormaya başladım:

—Bana söyler misin, yemeklerini nereden yersin?

—Allah-ü Teâlânın hazinesinden.

İştaha duyduğun bir şey var mı?

—Allah-ü Teâlânın kaza ve kaderi.

Sorularım artık son duruma gelmişti,

—Bana tavsiyede bulun, dedim, şöyle dedi:

—Allah’a taat kılmaya bak. Allah’ın kaza ve kaderine razı ol. Allah zikri ile ünsiyet peydahla, böylece; Allah’ın seçmiş olduğu zümreye dâhil olursun. (171…174)



Ahmed Er Rufai (k.s.)