8 Şubat 2010 Pazartesi

uyanıkken rüyalar görsün!

Tanrı’nın gözbağcılığına hayretteyim!
Ben onlara şaşırıyorum, onlar da bana şaşırıyorlar. Baharın onlar diken,ben yasemin.
Onlara nice lezzetli şaraplarla dolu kadehler sundum. Fakat onlara kadehteki şerbet taş kesildi.
Gül desteleri yaptım, götürdüm, her gül, diken oldu, şerbet zehire döndü.
Bu kendisinden geçenlerin canlarına nasib olan bir şey. Onlar, kendilerine oldukça nasıl meydana çıkar?
Yanımızda uyanık bir uyur gerek ki uyanıkken rüyalar görsün!
Halkın düşüncelere dalması bu güzelim uykunun düşmanıdır. Halk, düşünceleri yatışmasın, uyumasın diye bu güzelim uykunun boğazını sıkar.
Bir hayret lâzım ki düşünceleri silip süpürsün. Hayret, fikirleri de yok eder, zikirleri de!
Hüner ve marifette kim daha kâmilse mâna bakımından artta sureta ileridedir.
...
Her kanat, denizi aşacak kudrete nereden sahip olacak? Tanrı bilgisi gerek ki insanı Tanrı’ya ulaştırsın.
Şu halde adama sonunda gönülden silinip arıtılması lâzım olan bilgiyi neye öğretirsin?
Öyleyse bu âlemde ileri gitmeye heves etme, topal ol da geri dönerken en öne düş.
Ey nazik adam, ileri giden son gelenlerden ol. Taze ve turfanda meyve, ağaca nazaran daha ileridedir, derecesi daha üstündür.
Gerçi meyve ağaçtan sonra vücuda gelir, fakat hakikatte evvel odur, çünkü ağaçtan maksat odur.
...
Altın definesini bilinmeyen viranelere gizlerler?
Hiç defineyi bilinen yere koyarlar mı? İşte kurtulmanın, halâs olmanın da zahmet ve meşakkatlerde gizlenmesi buna benzer.

Mevlana Celaleddin Rumi(k.s.)
Mesnevi