13 Temmuz 2010 Salı

Huu

Ne de hırsın var; beni yemeksiz, uykusuz bırakırsın, istediklerimi vermezsin, benden yüz çevirirsin ki mihraba yöneleyim de, el açıp sana yalvarayım.
Bazen suyu ağzımda zehirden acı bir hale getirirsin, korkunç hadiseler karşıma çıkarır, ödümü koparırsın. Bazen da derdinle beni eritir, su edersin.

Benim Hacc’a gitmemi... istersen, o takdirle beni çöllere sürersen. Sonra önüme eşkıyaları düşürür, yolumu keser, devemi de, varımı, yoğumu da Arablara pay edersin. Bazen kuraklık verir, meyvalarımı, ekinlerimi kurutursun, bazan da yağmur yağdırır hepsini de sellere verir, siler süpürürsün.

Edebli, terbiyeli bir hal takınsam, ‘Yürü sen rind değilsin, mest değilsin, edebli olmak sana benlik vermiş’ dersin. Nefse uyup edebsizlik etsem, bu defa da tutarsın bana edebe, terbiyeye âid hikayeler anlatmaya koyulursun. Uzlet düşünsem, inzivaya çekilsem, Râhibe benzedin, Müslümanlıkta râhiplik yoktur’ dersin. İnsanlarla ülfet etsem, sohbet etmeye koyulsam, dilimin sürçmesi ile beni dostlara düşman edersin.

Tevekkül yoluna düşsem, yalnız sana güvensem, sebeblere sırt çevirsem, ‘Sebeblere tutunmak, yolumuzdur’ dersin. Sebeblere yapışsam, sebebleri elimden kaçırmaya başlar, ‘Onlarda iş yok’ demeğe kalkarsın.

Hikmetinden sual olunmaz, her şeyi yok edersin, sonra tutar, yok ettiklerinin yüzlerce fazlasını verirsin. Kış mevsimlerini yollar, ardından ilkbaharları getirirsin, yeryüzünü yeşertirsin, kurumuş topraklara can verirsin.

Mevlana Celaleddin Rumi Efendimiz (r.a.)