27 Şubat 2010 Cumartesi

Dua/Salavat

Ravi: Fadale İbnu Ubeyd

Resulullah (sav) dua eden bir adamın, dua sırasında Hz. Peygamber (sav)'e salat ve selam okumadığını görmüştü. Hemen: "Bu kimse acele etti" buyurdu. Sonra adamı çağırıp: "Biriniz dua ederken, Allahu Teala'ya hamd-u sena ederek başlasın, sonra Hz. Peygamber (sav)'e salat okusun, sonra da diledigini istesin" buyurdu.


Kaynak: Tirmizi, Da'avat 66, (3473, 3476); Ebu Davud, Salat 368, (1481); Nesai, Sehv 48, (3, 44)

23 Şubat 2010 Salı

istidat

64- Biz ancak Rabbinin emri ile ineriz. Önümüzde, arkamızda ve bunlar arasında olan her şey O'na aittir. Senin Rabbin unutkan değildir.
65- (O) semaların, arzın ve ikisi arasındaki şeylerin Rabbidir. Şu halde O'na kulluk et; O'na kulluk etmek için sabırlı ve metânetli ol. O'nun bir adaşı (benzeri) olduğunu biliyor musun? (Asla benzeri yoktur).

“Biz ancak Rabbinin emri ile ineriz.” Meleklerin inmesi ve nefsin mele-i ala (yüceler âlemi) ile bütünleşmesi ancak iki şeyle mümkündür: Biri, yüceler âleminin ruhunun cevherine uygun olmasını sağlayan asli istidat ve fıtri saflık, öbürü ise, tasfiye ve tezkiye sonucu gerçekleşen hal istidadıdır. Sadece, bu durumun gerçekleşmesi yetmez, bilakis bu noktada itibar edilen meleklerdir. “Şüphesiz, Rabbimiz Allah'tır deyip, sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner.” (Fussilet, 30) ayetini ve bu ayette meleklerinin inmesinin melekeye delalet eden temkin dediğimiz istikamete terettüp ettiğini görmediniz mi? Ayrıca şeytanların inmesiyle ilgili şu ayete bakın: “Onlar, günaha, iftiraya düşkün olan herkesin üstüne inerler.” (Şuara, 222) Burada, şeytanların inmesine dönük istidadın hasıl olmasıyla ilgili olarak mübalağa sigası kullanılmıştır ki bu siga melekeye ve devamlılığa delalet eder. Ayrıca melekler, ancak doğru ve hayırlı kimselere inerler. İşte bu ikinci istidat birinci istidatla birleşince bu, Hakk’ın izninin ve emrinin alameti olarak belirginleşir. Çünkü feyiz genel ve eksiksizdir, kesinlikle inkıtaa uğramaz. Eğer bir yerde gecikme söz konusu ise, bu gecikme istidadın olmayışından kaynaklanmaktadır. Nitekim, Hz. Rasulullah’a (s.a.v) vahyin gelmesi gecikip onun da sabrı azalınca bu ayet nazil olmuştur. Dolayısıyla, üzerinde durduğumuz ayette demek isteniyor ki: Biz kendi isteğimizle, kendi tercihimizle inmeyiz, bilakis O’nun tercihi ve isteğiyle ineriz. Sadece O’nun emri geçerlidir, başka bir şey değil. “Önümüzde…olan her şey Ona aittir.” Üstümüzde bulunan, tavırlarımızdan önce olan, yüzümüzün dönük bulunduğu ve ilmimizin kuşatamadığı ceberut âlemi, “arkamızda…bulunan.” bizim tavırlarımızdan sonra olan melekuti arz tavırları ve “bunlar arasında bulunan her şey…” içinde bulunduğumuz melekuti tavırların hepsi O’nun kahrının egemenliği, O’nun emrinin hakimiyeti altındadır. O’nun ilmi tümünü kuşatmıştır. “Senin Rabbin unutkan değildir.” Kemale istidadı olan bir şeyi unutmaz, ona kemal feyzini göndermezlik etmez. Ya da müstahak olan birini hakkından daha alt bir mertebede bırakıvermez. Bilakis, ilim olarak bütün istidatları kuşatır ve bunlara kemal feyzini iletir. Her birinin gerektirdiğini istidadın hasıl olmasıyla birlikte defaten indirir. Eğer vahiy gecikirse, bu senden kaynaklanmaktadır, O’ndan değil. O “semaların, arzın ve ikisi arasındaki şeylerin Rabbidir.” Her birini kendine tahsis edilen ismiyle terbiye eder, yönetir ve halinin gerektirdiği feyzi ona yansıtır. Kısacası bütün isimleriyle her şeyi terbiye eder, yönetir. “Şu halde O’na kulluk et.” halinin gerektirdiği kulluğunu O’na sun. Ta ki feyzi kabul edecek, vahyin nüzulüne müsait olacak istidadın oluşuncaya kadar. İbadetin gerçekleşmesi için istidadın bir veya iki kere arındırılması şeklinde hazırlanması yetmez. Bilakis burada devamlılık esastır. o halde feyiz ve vahyi kabul edebilmen için bu arınma ameliyesine kesintisiz devam et. “Ona kulluk etmek için sabırlı ve metanetli ol.” devamlı surette O’na yönel. “O’nun bir adaşı olduğunu biliyor musun?” O’nun bir benzerini biliyor musun ki o benzere yönelesin, yüzünü ona çeviresin de senin isteğini, matlubunu sana versin?!

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)
Kuran Tefsirinden

ÖLÜMSÜZ HAYAT, HAYATSIZ ÖLÜM

ÖLÜMSÜZ HAYAT, HAYATSIZ ÖLÜM

Bir gün bunaldım. Kendimde bir heyecan oldu. Bana şöyle bir sual soruldu:

- “Ne istiyorsun?”

Buna karşılık şöyle dedim:

- “Öyle bir hayat istiyorum ki onda ölmek olmaya ve öyle bir ölüm istiyorum ki onda dirilmek olmaya.”

Bunun üzerine bana:

- “Ölümsüz hayat ve dirilmesi olmayan ölüm nasıldır?”

Denince devam ettim:

- “Dirilmesi olmayan ölüm halkı unutmam, onların hayrını, şerrini görmememle olur. Bundan sonra nefsim, iradem, dünya ve ahiret arzularımın hepsi yok olmalıdır. Bu türlü hislerimin benden yok olmasıdır.

Ölümü olmayan hayat ise Hakk’ın (CC) varlığı ile var olmamdır… Bu varlıkta benim hiçbir şeyim kalmamalı. Buradaki benim ölümüm var olmaktır. İradem burada Hakk (CC) iradesi ile birleşmiştir. Bu irade, iradelerin en güzelidir.”

Abdulkadir Geylani Hazretleri
FÜTUHUL GAYB

Rabbinin adını an!.. Bütün varlığınla O’na yönel!

8- Rabbinin adını an!.. Bütün varlığınla O’na yönel!

9- O, doğunun da batının da Rabbidir. O’ndan başka ilah yoktur. Öyleyse yalnız O’nun himayesine sığın

“Rabbinin adını an…” Rabbinin ismi sensin. Yani kendini tanı ve zikret! Sakın unutma, yoksa Rabbin de seni unutur. Hakikâtini öğrendikten sonra kemalini elde etmeye çalış. “Bütün varlığınla O’na yönel!” Kendini tamamen Allah’a ver, O’ndan başkasından yüz çevir. Bu ayrılma tam olsun ve sürekli tekrarlanan bir alışkanlık haline gelsin.
“O, doğunun da batının da Rabbidir.” Nurunu sende izhar etmiştir, seni var etmekle varlığının ufkunda doğmuştur. Aynı şekilde senin varlığında gizlenmiş, nuru sen de batmış ve seninle perdelenmiştir. “…ilah yoktur…” varlıkta, “O’ndan başka…” Varlıkta O’ndan başka ibadet edilen bir şey yoktur. O, ilktir (evvel’dir), sondur (ahir’dir). Açıktır (zahir’dir), gizlidir (batın’dır). “Öyleyse yalnız O’nu vekil kıl!”… O’nun himayesine sığın. Bütün fiilleri O’ndan görerek kendi fiilinden ve tedbirinden sıyrıl. Böylece senin işin O’na kalır, O, senin işini idare eder, seninle dilediğini yapar ve sen de tevekkül etmiş olursun.

Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)
Kuran Tefsirinden
Müzzemmil Suresi

21 Şubat 2010 Pazar

Namaz Zamani

Hz. Aişe (r.a.) şöyle buyuruyor:

-Biz Rasûlullah ile oturur, konuşurduk. Birlikte sohbet ederdik. Namaz zamanı gelince, birbirimizi tanımıyormuş gibi olurduk.

s.a.v.

Sığınmak: Senden başlar, yine sende biter

İrfan sahiplerinden bazıları şöyle anlatmış:

—Ne zaman bulduğumu sandımsa, o zaman kaybettiğimi gördüm.

—Ne zaman kaybettiğimi gördümse, o dem bulduğumu anladım.

İlahi, seni bırakırsam; beni istersin.. Seni istesem; beni kovarsın.

Hal böyle olunca: Ne seninle kalmak kolay olur.. Ne de senin gayrınla bir geçim mümkündür.

Sığınmak: Senden başlar, yine sende biter.

Ahmed er Rufai(k.s.)

istidrac

Seni şu dört şey aldatmasın:

A- İstemeden, Allah’ın sana vermiş olduğu nimetler.

B- Yaptığın günahların örtülü kalması.

C- Şükretmediğin halde eline bolca nimetin gelmesi.

D- Bilmediğin yollardan sende birçok zuhuratın vuku bulması.

Şunu iyi bilmek gerekir ki: Sayılan dört şey bir kul için, ancak bir istidraç felaketi getirir. Farkına varılmadan helâke götürür. (271)

İstidraç yolları çeşitlidir. Şöyle ki:

A- Günahkârların istidracı: Bu, Günahlara dalmak ve o hal içinde, Allah’a yüz çevirmektir.

B- İlim sahiplerinin istidracı: Bu, halk arasında bir yer kapmak ve dünyalık bir mertebe kazanmak hevesine düşmekle başlar.

C- Hakkın yolunda cihad üzere olanların istidracı: Bu da kendini beğenmek ve yaptıkları işi çok görmekle olur.

D- Gönül yolu ile Hakka vasıl olmak isteyenlerin istidracı: Bu Allah’ın ihsan ettiği bir kısım iyilikleri görüp onlara gönül kaptırmaktan gelir.

E- İrfan sahiplerinin istidracı: Bu da, Asıl bilinmesi lazım gelen şeyi bırakıp mücerret bir marifetle yetinmek suretiyle olur.

Bu sonuncu kısmı biraz daha açmak icap eder. Şöyle ki:

Çoğu kez irfan sahipleri, mücerret manası ile marifete bir had ve bir son durak vermek arzusuna kapılırlar.. Dolayısıyla bu hal, onlara bir istidraç olur. Onların:

-Bulduk.. erdik, dedikleri derece aslında bir başlangıçtır. Unutulmamalı ki: Her kimin derecesi yüksek olursa.. onun istidraç yolları da çok olur. Daha büyük ve sezilmesi daha zor olur.

Bundandır ki: Bir kimse irfan sahibi olursa, dikkat etmesi daha elzem olur.

Ahmed er Rufai(k.s.)

Allah’ın mekri, hilminde saklıdır.

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurdular:

—Îman sahibinin ıstırabı dinmez. Korkusu, emniyete çevrilmez.

Taa, cehennem köprüsünden geçinceye kadar.

Ayık olunuz:

Allah’ın mekri, hilminde saklıdır.

Hileli işi, lütfunda gizlidir.

Adaleti keremi ile gelir

s.a.v.

Hiç kimseden bir şey isteme.

İmam Zeynel Âbidin’den (r.a.) rivayet edilir:

—Bir gün büyüklerden bir zatın yanında bulunuyordum. Orada bulunan bazı kitaplardan okumak istedim. İçlerinden birini açtım. Okurken bir yanlış gördüm. Düzeltmek için o zatın elinde bulunan bıçağı istedim:

—O bıçağı bana ver, şu yanlışı kazıyıp düzelteceğim, dedim.

Verdi, düzelttikten sonra iade ettim. Sonunda bana hitaben dedi ki:

—Bir daha böyle bir şey yapma. Hiç kimseden bir şey isteme. Benden bıçak istemekle dilenci durumuna düşüyorsun ve himmetin azalıyor.

Unutma ki Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz; Sevban (r.a.)’a şöyle buyurdu:

—Hiç kimseden bir şey isteme.

Bu emirden sonra, Sevban (r.a.) hiç kimseden bir şey istemedi. Yolculukta kamçısı elinden düşse, binek üstünde olsa dahi iner kendisi alırdı. Hiç kimseye:

—Şu yere düşen kamçımı bana ver, demezdi.

Ahmed Er Rufai(k.s.)

Ahmed Er Rufai (k.s.)

Seni anınca ölürüm, sonra dirilirim;

Ki, vuslat suyun olmasa nasıl dirilirim?..

İhsan ile dirilirim, şevkle de ölürüm;

Uğruna nice dirilir, nice kez ölürüm..

Sevgiyi bardak bardak içip de kaldım;

Amma ki, ne şarap bitti ne ben kandım.


Ahmed Er Rufai (k.s.)

ilim talebi/soru sormak/edeb/haddini bilmek

Zinnun anlatıyor:

—Bana mağrip tarafından birisini anlattılar. Âdetimdir, her nerede böyle bir zat duysam hemen ziyaretine giderim. Buna da gittim.

Kırk gün yanında kaldım, bu süre içinde bir an dahi boş vaktini bulup bir şey soramadım.

Çünkü Rabbinden başka hiçbir şeyle meşgul olduğu yoktu.

Bu hal içinde saygıda kusur etmeden, yanında kalmaya devam ettim.

Günler böyle geçip giderken bir gün her nasıl olduysa bana baktı:

-Yolcu nereden geldin?.. dedi. Bazı hallerimi anlattım.

—Neye geldin, onu söyle, deyince, dedim ki:

—İlminden ve faziletinden almaya geldim.

Bunun üzerine bana şöyle dedi:

—Allah’tan kork ve Onun yardımını iste, Ona güven. Çünkü O sevilen ve övülen dosttur.

Onun bu nasihatini az buldum, şöyle dedim:

—Sana Allah’tan rahmet dilerim. Bana biraz daha nasihat et. Ben garip bir kimseyim. Hayli de uzak yollardan geldim. Bu gelişimle sana birçok şeyler soracaktım. Çünkü onlar içimde birer düğüm gibi dururlar.

Benim bu sözlerime karşılık şöyle dedi:

—Sen öğrenci misin? Âlim misin? Yoksa münazaracı mısın?

Kendisine bir öğrenci olduğumu ve ilme muhtaç bir kimse olduğumu anlattım. Bunun üzerine bana şöyle dedi:

—O halde öğrencilerin vaziyetini al, onların tavrını takın. Edepli ol, haddini bil. Haddi aşacak olursan faydalı olacak şeyler dahi senin için zararlı olmaya başlar. Aklı başında olan âlimler, saflık çağına ermiş, irfan sahipleri doğruluk yoluna girmişlerdir. Ve onlar hüzün vadilerini aşmış; dünya ve ahretin hayrına kavuşmuşlardır.

Sorularıma devam ettim. Ben sordum O söyledi, şöyle ki:

—Allah’ın rahmetine ermeni dilerim; bana anlattıklarına bir kul ne zaman erer?

—Sebepleri bıraktığı zaman.

—Bu hale nasıl varılır?

—Kuvvet ve kudretten soyunduğu zaman.

—İrfan sahibinin son durağı neresidir?

—Varlığını tamamen Hak varlığında yok ettiği zaman.

—Kul sıdıklar âlemine ne zaman varır?

—Nefsini bilip anladığı zaman

—Nefsini ne zaman bilir?

—Hakkın minnet ve ihsan denizinde boğulup gittiği ve benlik ovalarından çıkıp, insanlığın özü üzerinde durduğu zaman.

—Bu söylediklerine bir kul nasıl erebilir?

—Teklik bineğine kavuştuğu zaman.

—Teklik bineği nedir?

—Tam kulluktur.

—Tam kulluk nedir?

—Allah için iş yapmak ve onun bütün hükümlerine razı olmaktır. (169,170)

(Daha sonra)

—Sana bir şey soracağım, dedim, şöyle dedi:

—Soracağın şey kısa olsun, çünkü günler geçiyor. Nefeslerimiz sayılı ve zamanla ölçülüdür. Rabbimiz da her halimize vakıftır. İşitiyor ve görüyor.

Bundan sonra sorularıma başladım, ben sordum o cevap verdi:

—Takvanın başı nedir?

—Allah’la sabretmektir.

—Sabrın başı nedir?

—Allah’a tevekküldür.

—Tevekkülün başı nedir?

—Her yanı bırakıp Allah’a yönelmektir.

—Her yanı bırakıp Allah’a yönelmek nasıl olacak?

—Allah için tek kalmaya alışacak.

—Bu tek kalmak nasıl olacak?

—Her maddi yönden kalbi çekmektir. Allah’tan başka hepsini bırakmakla olur.

—En tatlı şey nedir?

—Allah’ın zikrine alışkanlık peyda olmasıdır.

—En temiz ve pak olan nedir?

—Allah’la olmaktır.

—En yakın şey nedir?

—Allah’a varmaktır.

—Kalbi en çok sızlatan nedir?

—Allah’tan ayrılıktır.

—Ârifin himmeti nedir? Ne olmalı?

—Allah’a kavuşmak.

—Aşk nasıl tanınır?

—Sevdiğini her an anmasıyla.

—Allah’la ünsiyet nasıl peyda edilir?

—Gönlünü o yola koyarsan olur.

—İşleri Allah’ bırakmak için hangi yola girmek gerekir?

—Allah’ın bütün emirlerine teslim olmak yoluna.

—Teslim olmanın yolu nedir?

—Daima Hak katından ihtiyaç talep etmektir.

Bundan sonra hayli uzun sorular sordum, o da bu sorularımın hemen hepsine cevap verdi. Kısaca benim sorularım ve verdiği cevaplar şöyledir:

—En büyük sürur nedir?

—Allah-ü Teâlâ’ya karşı iyi zan beslemektir.

—İnsanların en büyüğü kimdir?

—Allah’la zengin olandır.

—İnsanların en kuvvetlisi kimdir?

—Allah-ü Teâlâ’dan kuvvet isteyendir.

—Zarar eden kimdir?

—Allah’ın zatından gayrı şeylerle hoşnut olandır.

—Mürüvvet nedir?

—Allah’ın zatından alt şeylere kapılmamaktır.

—Kul ne zaman Allah’tan uzaklaşır?

—Allah-ü Teâlâ’dan mahcup olduğunda.

—Ya, ne zaman mahcup olur?

—Allah’tan başka birine dair kalbinde bir gayret bulunduğunda.

—Olan işlerden hiçbir tecrübe dersi almayan kimdir?

—Ömrünü Allah’ın taatından gayrı işlerde geçirendir.

—Dünyada zahitlik nedir?

—İnsanı Allah’tan alan her şeyi terk etmektir.

—İkbal eden kimdir?

—Allah’a yönelendir.

—İdbar eden kimdir?

—Allah’tan kaçandır.

—Selim kalp nedir?

—İçinde Allah’ın zatı arzusundan başka bir arzu bulunmayandır.

Bundan sonra mevzuu değiştirdim ve tekrar sormaya başladım:

—Bana söyler misin, yemeklerini nereden yersin?

—Allah-ü Teâlânın hazinesinden.

İştaha duyduğun bir şey var mı?

—Allah-ü Teâlânın kaza ve kaderi.

Sorularım artık son duruma gelmişti,

—Bana tavsiyede bulun, dedim, şöyle dedi:

—Allah’a taat kılmaya bak. Allah’ın kaza ve kaderine razı ol. Allah zikri ile ünsiyet peydahla, böylece; Allah’ın seçmiş olduğu zümreye dâhil olursun. (171…174)



Ahmed Er Rufai (k.s.)

Allah’ın darılması..

Allah’ın darılması; cehennemde yanmaktan daha zordur.

Onun rızası ise; cennete girmekten daha tatlıdır.

Cenneti arayanı uyur görmedim.

Cehennem ehlinin ise ayık olanına rastlamadım.


Ahmed Er-Rufâî (k.s.)

Geylânî Hazretleri Vaaza Baslarken..

BİSMİHİ SUBHANEHU VAAZA BAŞLARKEN

Geylânî Hazretleri vaaza başlayacağı zaman, ağır ve mütevazi adımlarla ilerler, yerine vakur bir şekilde otururdu. Üç defa Allah'a hamd ederdi. Her hamdin sonunda biraz duraklar, sonra şöyle devam ederdi: — Allah'a hamdim yaratılmışlarm sayısı kadar çok olsun. Arş'ın süsü kadar hoş olmalı... Hak öz varlığından hoşnut olduğu gibi beğenilmeli. Kelimelerin mürekkebi kadar yaygın, bilgi sonsuzluğu kadar çok olmalı. Doğan, yaşayan ve ölenler kadar sürekli ve devamlı olsun. O gaybı bilir. Hazır olanlar da bilgisi dışında kalamazlar. Rahmân ve Rahîm olan O'dur. Mülke sahip O'dur. Tek olan O'dur. O, Aziz'dir, Hakim'dir. Allâh'tan başka ilâh olmadığma şahadet ederim. O'na eş olamaz. Mülk O'nun, hamd O'nun... O öldürür; O diriltir. O, diridir, ölmez. Hayır O'nun elindedir. O'nun gücü her şeye yeter Yolculuk O'nda biter, Muhammed (S.A.) O'nun peygamberidir. Buna da şahadet ederim. Hak Teâlâ onu, hidâyet ve Hak dinle gönderdi. Hakk'a şirk koşanlar getirdiği dinden yüz çevirseler bile, onu bütün dinlere üstün kılar. Allahım, Peygamberine salât eyle, âline de eyle. îmamı, ümmeti, çobanı ve sürüyü koru. Hayırlı işlerde kalblerini birleştir. Birinin şerrinin diğerine geçmesini önle. Allahım, içimizde gizli tuttuğumuzu bilirsin. Yaramaz hâlimizi, yarar hâle getir. İhtiyaçlarımızı bilen Sensin, yerine getir. Hatalarımız Sana malûm, bağışla. Ayıplarımız Senden saklı olamaz, başkaları görmesin, ört. Yasak etitiğin işleri bize gösterme. Emrettiğin şeyleri bize kaybettirme. Zikrini bize unutturma. Mekrinden bizi emin kıl. Senden başkasına avuç açtırma. Bizi gafil kimselerden eyleme... Allahım, doğru yolumuzu bize ilham et. Nefsin şerrinden Sana sığınmayı öğret. Seninle olalım, sivâyı bırakalım, bunu nasib eyle. Bizi, Senden ayırmaya kalkan her şeyle aramıza perdeler ger. Seni analım, şükredelim, iyi kulluk edelim; gönlümüze bunları ilham eyle. (Sağa dönerek) «Allah'tan başka ilâh yoktur,* kelâmı O'nun arzusudur. Bizim için, ne güç, ne de kuvvet var. Ancak, Allah'ın (C.C.) kuvveti ile... O yücedir, azîmdir. (öne dönerek) aynı cümleleri tekrar ederdî. Sonra (sola dönerek) aynı cümleleri okurdu.. Daha sonra devam ederdi. — Içimizde saklıları açığa vurma. Perdelerimizi yırtma. Yaptığımız hatalı işlerle bizi muahaze etme, Gafletle öldürme. Keremine güvendiğimiz için, sorguya çekme. Unuttuğumuzu sorma. Hatamızı yüzümüze vurma. Bizden öncekilere verdiğin yüklü vazifeyi bize verme. Rabbimiz, güçlü olmadığımız şeyi bize yükleme. Bizi affeyle, mağfiret eyle, rahmetini ver. Mevlâmız sensin; küfür topluluğn için bize yardım et... Bu duâdan sonra konuşmaya başlardı. Ne konuşacağını düşünmezdî. Konuşmalannın pek azında hadîs metinlerini okurdu. Bir veya birkaç kere geçmiş büyüklerin hikmetli sözlerini söylerdi. Söylediğini de çok kere teberrüken konuşmanın başına getirirdi. Konuşmaya mevzu yaparken, dersleri o mevzu üzerine bitirirdi. Her meclis, hoşlukla başlar, yine öyle biterdi.
(Not: Bu kısım 28'ncı Meclis'in sonudur.)

Abdulkadir Geylani Hazretleri(k.s.)

16 Şubat 2010 Salı

Kabz ve bast, celâl ve cemal.

MEVZUU: Kabz ve bast, celâl ve cemal.

NOT: İmam-ı Rabbani Hz.leri bu mektubu, Hacı Muhammed Firketi'ye yazmıştır.

Allah'a hamd olsun. Onun seçmiş olduğu kullara da selâm. Tam ihlâs ve sevgi ile yazılan mübarek mektubunuzun gelmesi çokça ferahı mucib oldu.

Rabıta nisbetini, daima rabıta sahibi ile yapabilmeniz, in'ikâsi yoldan gelecek feyizlere vesile olmaktadır. Nasıl yerinde olursa, bu büyük nimetin şükrünü öyle eda etmek uygun düşer.

Kabz ve bast, bu Tarikat-ı Aliyye'de iki uçuş kanadıdır. Ne kabz haline hüzün duymalı; ne de bast haline sevinmelidir.

Bütün zerrelerde, Cemal-i Lâyezali müşahedesinin husulünü temenni etmişsin.

Ey Muhib,

Kul kim, temenni ne? Zira onun temenni ettiği, mutlaka kendi kısa anlayışına göre olacaktır. Lâyezali Cemal müşahedesini bütün zerrelerde aramak, onun kusurlu görünüşündendir. Zerrelerin ne mecali vardır ki, o Ce-mal'e aynalar olalar. Zerrelerin aynalarında müşahede edilen ancak, o nihnayetsiz Cemal'in zılâlinden bir zildir. Yerinde olur ki, o yüce Zat, ötelerin de ötesinde taleb edile. O Sübhan Zat, afak ve enfüs dairelerinin ötesinde arana.

Şu anda sende olan intisap durumu, temenni etmek olduğun mananın da üstündedir. Olmaya ki, insanlan taklid ederek, daha aşağıya meyledesin.

Bilhassa, yüksekten alçağa inme temennisinden sakın. Çünkü, büyüklerin muamelesi yüksektir. Sübhan Allah ise, üstün himmetli olanları sever.

Sübhan Allah'tan temenni edilen suni ve manevi birlik içinde olmanızdır.

Vesselam.

***

İmam Rabbani Hazretleri
Mektub=337

ahir evvele, ortadan daha yakındır

Ey necat yolunu arayan,

Bu büyüklerin yolu, ashab-ı kiram yoludur. Allah onlardan razı olsun. Bu indirac, yani nihayetin bidayete indiracı dahi, o indiracın eseridir ki, Hay-rü'l-beşer Resulullah Efendimizin sohbetinde onlara müyesser olmuştur. Ona ve âline salât ve selâm. Resulullah (sav) Efendimizin ilk sohbetinde bunlara müyesser olan, onların dışında kalan pek az kimselere nihayette hasıl olmuştur. Bu feyizler ye bereketler, birinci asırda zuhur eden feyizlerin ve bereketlerin aynıdır. İsterse ortaya nisbetle, ahir evvelden uzak olsun. Ne var ki iş, hakikatta bunun aksinedir. Çünkü, ahir evvele, ortadan daha yakındır, onun boyasına girmiştir; ortadakiler ister tasdik etsin, isterse etmesin. Hatta bu muamelenin hakikatini son gelenlerin dahi pek çoğu idrak edemez.


İmam Rabbani Hazretleri
Mektubat

ilham edene and olsun ki

"Nefse ve onu şekillendirene, ona iyilik ve kötülük kabiliyetini ilham edene and olsun ki, nefsini temizleyen iflah olmuş, onu fenalıklara gömen kimse de ziyana uğramıştır." (Şems, 9-10)

14 Şubat 2010 Pazar

ömür tükendi, akşam oldu..

Ey Hak âşıkı! Sen güzellik Yûsuf'usun. Bu dünya da bir kuyu gibidir. Allâh'ın takdirine şikâyet etmeden boyun eğmek, sabretmek ise seni kuyudan çıkaracak, kurtaracak iptir. Ey dünya kuyusuna düşmüş olan Yûsuf! İp uzandı, onu iki elinle sıkıca tut. İpten gafil olma ve yakalamışken bırakma; çünkü ömür tükendi, akşam oldu..


[Hz. Pir Mevlana k.s.]

Aleyhissalâtü Vesselâm

Muhammed Mustafa Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimiz Şöyle buyurdular:"Ne mutlu Beni görüp de iman edene.Sonra ne mutlu, ne mutlu, yine ne mutlu Beni görmeden Bana iman edene."

Aleyhissalâtü Vesselâm

11 Şubat 2010 Perşembe

Ey Oğul!.

Ey Oğul!.
Yaptığın amellerde ki kasdın nereyedir? Sen Hakkın nezdinde takdim ettiklerinden başkasını bulamazsın. Halbuki sen bütün menzilleri bildin. Ya tam bir kul veya noksan bir kul. İşte bu tilâveti güzelce tefekkür et. Hayatının bütün safhalarında o tilâveti kendi nefsine uygula!.
Billahi, Lillâhî, Mallâhi, Fillahi, İlâllâhi ve Anillâhî hareket et. Hep
tâyin edilen bu sınır üzere ol!
Bütün hareketlerinde Billahi, Lillâhî, Mallâhi, Fillâhî, İlâllâhi ve
Aniliâhî olmaya gayret göster!
Şimdi bu kelimelerin mânâlarını izah edelim ki Murid kendi nefsini
hangi mertebede olduğunu gözetebilirsin.
Billâhî; Hakkın kulun yaptığı bütün işleri üstlenmesi,
Lillâhî; kulun işlediği herşeyi yalnız Allah için yapması,
Mallâhî; müşâhade ve murakabe de hep Allah ile olduğunun
şuurunda olmak,
Fillâhî; Allah'ın sanat eserlerini tefekkür etmek,
İllallah!; yalnız Allah'a yönelmek ve Onu kasd etmek,
Anillâhî; sadece Allah'a karşı mükellef bulunmak.
işte Ey Oğul!.. Hakk'ça okuman böyle olmalı.
«(Zira O) gizliyi de gizlinin daha gizlisini de bilir.» (Tahâ Sûresi,
Âyet:7)
Onun razı olmadığı bir ameli sende müşâhâde etmesin.
Ey Oğul!. Senin fiilini de, âlemde olup biten herşeyi icâd eden faili
hakîki 'O'dur. Böyle olmasına rağmen, Hakka karşı hep edebini takın
ve hazret-i ilâhinin iktiza ettiği tâ'zîm ve saygıda kusur etmemeye
gayret sarf et.
Bil ki; Ey Oğul!.
İnsanların işledikleri fiillerin tamamını Allah Subhânehû yarattı. O fiilleri Mahmud ve Mazmum olmak üzere ikiye ayrıdı. Mahmud ilâhî övgüye mazhar olan fiillerdir. Mazmum da ilâhî yermeye müstehâk olan fiillerdir. Öyle ise bulunduğun an içinde işlemekte olduğun amellere bak, eğer o amel mazmum ise, bil ki sen o anda gazaba uğramışlardansın. Ve Allah'a yönelerek nasuh tövbe et. Eğer işlemek arzusunda olduğun amel Mahmud ise, bil ki sen Mahbub'sun ve buna şükürle mukabelede bulun.
Ey Oğul!.
Hakkın razı olmadığı bir amel işlemek işlediğinde kendi nefsine zem etmek ve taksirlikte bulunmakla sorgula. Zira sen böyle davranmakla Hakk tarafından mükâfatlandırılırsın. Bilâkis bu davranış Tevhidin de hakikâtidir. Zira edebli olmayı gerektirmeyen Tevhîd Tevhîd değildir. Eğer kusurların senden türediğini görmezsen, o kusurlardan dolayı nefsini yadırgamazsan ve işlemiş olduğun o
kötülüklerden pişman olmazsan senin tevben sahih değildir. Tevbe etmediğin
zaman da sen Mahbub olamazsın. Ve bu hakikâtlerden de dünyada ne de âhırette sana hiçbir fâide vermez.
Ey Oğul!.
Okumakla tâbir ettiğimiz fiilîn Billâhî Mertebesiyle sudur ederse, sen Mahv sahibi müşahade edicisin. Fiilin Ma'llâhi Mertebesiyle zahîr olursa sen hâl sahîbi muridsin. Fiilin Fillâhî mertebesiyle mevcûd olursa, sen İsbât sahibisin. Fiilin İllâllahi Mertebesiyle vaki olursa, Himmet sahibi Arifsin.
Bu makamları Allah Subhânehû bize ve sizlere müyesser kılsın.
Hepimizi bütün afatlardan muhafaza eylesin. AMİN.

Muhyiddin İbn Arabi Hazretleri(k.s.)

ism-i Azam

Nitekim Ebu Yezid'e: "Allah'ın
ism-i azamı (en büyük ismi) hangisidir?" diye sorulmuş, o da şu cevabı vermiştir: "Önce
tasdik et, sonra istediğin ismi al, o'nu gerçekten hisset, konuşma ve lafız olarak değil."
Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Ulaike ketebe fi kulubihimu'l iman / İşte onların kalbine
Allah, iman yazmıştır." (Mücâdele, 22)


Ibn Arabi Hazretleri (k.s.)
Risaleler

"Hepiniz isabet ettiniz!"

Ravi: Ebu Katade
Resulullah (sav) bir gece (evinden) çıkmıştı. Hz. Ebu Bekr (ra)'e uğradı. Alçak sesle namaz kılıyordu, Hz. Ömer (ra)'e uğradı, o da yüksek sesle namaz kılıyordu." Ravi der ki: "Resulullah'ın yanında toplanınca Aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ey Ebu Bekr sana uğradım sen sessizce namaz kılıyordun." Ebu Bekr: "Ben konuştuğum Zat-ı Zülcelal'e sesimi işittirdim ey Allah'ın Resulü!" cevabını verdi. Hz. Ömer'e de: "Sana da uğradım. Sen yüksek sesle namaz kılıyordun!" dedi. O da şu cevabı verdi: "Ey Allah'ın Resulü! Uyuklayanı uyandırıyor, şeytanı da uzaklaştırıyordum." (Hadisin metni Ebu Davud'a ait. Hasan Basri rivayetinde der ki: "Resulullah (sav) Hz. Ebu Bekr'e: "Ey Ebu Bekr sen sesini biraz yükselt" dedi. Hz. Ömer'e de; "Sesini sen de biraz alçalt!" buyurdu.")

Kaynak: Ebu Davud, Salat 315, (1329); Tirmizi, Salat 330, (447)

Ravi: Ebu Hüreyre
Ebu Hüreyre (ra)'den yapılan rivayette, bu kıssa aynen zikredilir, ancak Hz. Ebu Bekr'e: "Sesini biraz yükselt", Hz. Ömer'e de: "Sesini biraz alçalt" dedi" cümleleri zikredilmez." Fakat şu ziyadede bulunur: "Ey Bilal seni, şu sureden ve şu sureden okurken işittim" dedi. (Bilfil) cevaben: "(Kur'an) tatlı bir kelam, Allah onu kısım kısım yapıp bir araya getirdi" dedi. Sonunda Resulullah (sav): "Hepiniz isabet ettiniz!" buyurdular.

Kaynak: Ebu Davud, Salat, 310, (1330)

s.a.v.

10 Şubat 2010 Çarşamba

sıkıntı zamanı

Esmâ Bintu Umeys (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana: "Sana sıkıntı zamanında okuyacağın bir duayı öğreteyim mi?" diye sordu ve şu duayı söyledi: "Allâhu, Allâhu Rabbi lâ üşriku bihi şey'en. (Rabbim Allah'tır, Allah! Ben ona hiçbir şeyi ortak koşmam!)"

Ebu Dâvud, Salât 361, (1525), İbnu Mâce, Dua 17, (3882).

8 Şubat 2010 Pazartesi

uyanıkken rüyalar görsün!

Tanrı’nın gözbağcılığına hayretteyim!
Ben onlara şaşırıyorum, onlar da bana şaşırıyorlar. Baharın onlar diken,ben yasemin.
Onlara nice lezzetli şaraplarla dolu kadehler sundum. Fakat onlara kadehteki şerbet taş kesildi.
Gül desteleri yaptım, götürdüm, her gül, diken oldu, şerbet zehire döndü.
Bu kendisinden geçenlerin canlarına nasib olan bir şey. Onlar, kendilerine oldukça nasıl meydana çıkar?
Yanımızda uyanık bir uyur gerek ki uyanıkken rüyalar görsün!
Halkın düşüncelere dalması bu güzelim uykunun düşmanıdır. Halk, düşünceleri yatışmasın, uyumasın diye bu güzelim uykunun boğazını sıkar.
Bir hayret lâzım ki düşünceleri silip süpürsün. Hayret, fikirleri de yok eder, zikirleri de!
Hüner ve marifette kim daha kâmilse mâna bakımından artta sureta ileridedir.
...
Her kanat, denizi aşacak kudrete nereden sahip olacak? Tanrı bilgisi gerek ki insanı Tanrı’ya ulaştırsın.
Şu halde adama sonunda gönülden silinip arıtılması lâzım olan bilgiyi neye öğretirsin?
Öyleyse bu âlemde ileri gitmeye heves etme, topal ol da geri dönerken en öne düş.
Ey nazik adam, ileri giden son gelenlerden ol. Taze ve turfanda meyve, ağaca nazaran daha ileridedir, derecesi daha üstündür.
Gerçi meyve ağaçtan sonra vücuda gelir, fakat hakikatte evvel odur, çünkü ağaçtan maksat odur.
...
Altın definesini bilinmeyen viranelere gizlerler?
Hiç defineyi bilinen yere koyarlar mı? İşte kurtulmanın, halâs olmanın da zahmet ve meşakkatlerde gizlenmesi buna benzer.

Mevlana Celaleddin Rumi(k.s.)
Mesnevi

3 Şubat 2010 Çarşamba

Allahım Nur ver! Amin..

Ravi: İbnu Abbas(r.a.)

Resulullah (sav)'ın geceleyin namazdan çıkınca şu duayı okuduğunu işittim: "Allahım! Senden, katından vereceğin öyle bir rahmet istiyorum ki, onunla kalbime hidayet, işlerime nizam, dağınıklığıma tertip, içime kamil iman, dışıma amel-i salih, amellerime temizlik ve ihlas verir, rızana uygun istikameti ilham eder, ülfet edeceğim dostumu lütfeder, beni her çeşit kötülüklerden korursun. Allahım, bana öyle bir iman, öyle bir yakin ver ki, artık bir daha küfür (ihtimali) kalmasın, öyle bir rahmet ver ki, onunla, dünya ve ahirette senin nazarında kıymetli olan bir mertebeye ulaşayım. Allahım! Hakkımızda vereceğin hükümde lütfunla kurtuluş istiyorum, (kurbuna mazhar olan) şühedaya has makamları niyaz ediyorum, bahtiyar kulların yaşayışını diliyorum, düşmanlara karşı yardım taleb ediyorum! Allahım! Anlayışım kıt, amelim az da olsa (dünyevi ve uhrevi) ihtiyaçlarımı senin kapına indiriyor (karşılanmasını senden taleb ediyorum). Rahmetine muhtacım, halimi arzediyorum. (İhtiyacım ve fakrım sebebiyledir ki) ey işlere hükmedip yerine getiren, kalplerin ihtiyacını görüp şifayab kılan Rabbim! Denizlerin aralarını ayırdığın gibi benimle cehennem azabının arasını da ayırmanı, helake davetten, kabir azabından korumanı diliyorum. Allahım! Kullarından herhangi birini verdiğin bir hayır veya mahlukatından birine vaadettiğin bir lütuf var da buna idrakim yetişmemiş, niyetim ulaşamamış ve bu sebeple de istediklerimin dışında kalmış ise ey alemlerin Rabbi, onun husulü için de sana yakarıyor, bana onu da vermeni rahmetin hakkında senden istiyorum. Ey Allahım! Ey (Kur'an gibi, din gibi) kuvvetli ipin, (şeriat gibi) doğru yolun sahibi! Kafirler için cehennem vaadettiğin kıyamet gününde, senden cehenneme karşı emniyet, arkadan başlayacak ebediyet gününde de huzur-ı kibriyana ulaşmış mukarrebin meleklerle, (dünyada iken çok) rüku ve secde yapanlar ve ahidlerini ifa edenlerle birlikte cennet istiyorum. Sen sınırsız rahmet sahibisin, sen (seni dost edinenlere) hadsiz sevgi sahibisin, sen dilediğini yaparsın. (Dilek sahipleri ne kadar çok, ne kadar büyük şeyler isteseler hepsini yerine getirirsin) Allahım! Bizi, sapıtmayıp, saptırmayan hiddyete ermiş hidayet rehberleri kıl. Dostlarına sulh (vesilesi), düşmanlarına da düşman kıl. Seni seveni (sana olan) sevgimiz sebebiyle seviyoruz. Sana muhalefet edene, senin ona olan adavetin sebebiyle adavet (düşmanlık) ediyoruz. Allahım! Bu bizim duamızdır. Bunu fazlınla kabul etmek sana kalmıştır. Bu, bizim gayretimizdir, dayanağımız sensin. Allahım! Kalbime bir nur, kabrime bir nur ver; önüme bir nur, arkama bir nur ver; sağıma bir nur, soluma bir nur ver; üstüme bir nur, altıma bir nur ver; kulağıma bir nur, gözüme bir nur ver; saçıma bir nur, derime bir nur ver; etime bir nur, kanıma bir nur ver; kemiklerime bir nur koy! Allahım nurumu büyüt, (söylediklerimin hepsine bedel olacak) bir nur ver, (söylenmiyenleri de kuşatacak) bir nur daha ver! İzzeti bürünmüş, onu kendine alem yapmış olan Zat münezzehtir. Büyüklüğü bürünmüş ve bu sebeple kullarına ikramı bol yapmış olan Zat münezzehtir. Teşbih ve takdis sadece kendine layık olan Zat münezzehtir. Fazl ve nimetler sahibi Zat münezzehtir. Azamet ve kerem sahibi Zat münezzehtir. Celal ve ikram sahibi Zat münezzehtir."

s.a.v.
Kaynak: Tirmizi, Da'avat 30, (3415)

Amin!

Ravi: Cabir(r.a.)

Resulullah (sav) namaza başlarken tekbir getirir, sonra (bazan) şunu okurdu: "İnne salati ve nüsüki ve mahyaye ve memati lillahi Rabbi'l-alemin. La şerike lehu ve bi-zalike ümirtü ve ene evvelü'l-müslimin. Allahümmehdini li-ahseni'l a'mali ve ahseni'l-ahlaki. La yehdi li-ahseniha illa ente. Ve kıni seyyie'l-a'mal ve seyyie'l-ahlak. La yaki seyyieha illü ente. (Namazım, ibadetim hayatım ve ölümüm alemlerin şeriksiz Rabbi Allah içindir. Ben bununla emrolundum. Ben bu emre teslim olanların ilkiyim. Ey Allah'ım, beni amellerin ve ahlakın en iyisine şevket. Bunların en iyisine senden başka sevkeden yoktur. Beni kötü amellerden ve kötü ahlaktan koru, bunların kötülerinden ancak sen korursun."

s.a.v.
Kaynak: Nesai, İftitah 16, (2,129)

Hz. Davud (as)'un duaları

Ravi: Ebu'd-Derda (r.a.)

Resulullah (sav) buyurdular ki: "Hz. Davud (as)'un duaları arasında şu da vardır: "Allahım! Senden sevgini ve seni sevenlerin sevgisini ve senin sevgine beni ulaştıracak ameli taleb ediyorum. Allah'ım! Senin sevgini nefsimden, ailemden, malımdan, soğuk sudan daha sevgili kıl." Ebu'd-Derda der ki: "Resulullah (sav) Hz. Davud'u zikredince, onu "insanların en abidi (yani çok ve en ihlaslı ibadet yapanı) olarak tavsif ederdi."


s.a.v.
Kaynak: Tirmizi, Da'avat 74, (3485)

borç/ödeme adabı

Ravi: Ebu Katade (r.a.)

Resulullah (sav)'a namazını kıldırıvermesi için bir adamın cenazesi getirildi. Aleyhissalatu vesselam: "Onun üzerinde borç var, arkadaşınızın namazını siz kılın!" buyurdu. Ben: "(Borç) benim üzerime olsun, ey Allah'ın Resulü" dedim. "Sadakatle mi?" dedi. "Sadakatle!" dedim. Bunun üzerine cenazenin namazını kıldı."

Kaynak: Tirmizi, Cenaiz 69, (1069); Nesai, Cenaiz 67, (4, 65)

Ravi: Ebu Musa(r.a.)

Resulullah (sav) buyurdular ki: "Allahu Teala nazarında, bir kulun Allah tarafından yasaklanan kebirelerden sonra, beraberinde getirebileceği en büyük günahlardan biri, kişinin ödenecek karşılık bırakmadan üzerinde borç olduğu halde ölmesidir."

Kaynak: Ebu Davud, Buyu 9, (3342)

Ravi: Ebu Hüreyre(r.a.)

Resulullah (sav) buyurdular ki: "Kim, ödemek arzusu ile insanların malını alır ise, Allah (onun borcunu) ona bedel eda eder. Kim de telef etmek niyetiyle halkın malını alırsa Allah onu telef eder."

Kaynak: Buhari, İstikraz 2

Ravi: Ebu Hüreyre(r.a.)

Diğer bir rivayette şöyle gelmiştir: "Resulullah (sav) buyurdular ki: "Bir adam hiç hayır amelde bulunmadı. Ancak halka borç verir ve borcunu toplayan elçisine: "Kolay ödeyecekten (zenginden) al, zor ödeyecekten (fakirden) alma, vazgeç. Ola ki Allah da bizim günahlarımızdan vazgeçer" derdi. Allahu Teala hazretleri bunun üzerine: "Haydi senin günahlarından vazgeçtim" buyurdu."

Kaynak: Buhari, Buyu 18, Enbiya 50; Müslim, Müsakat 31, (1562); Nesai, Buyu 104, (7, 318)

s.a.v.

Kalpler, Rahman'ın iki parmağı arasındadır

Ravi: Enes (r.a.)

Resulullah (sav) şu duayı çok yapardı: "Ey kalbleri çeviren Allahım! Kalbimi dinin üzerine sabit kıl!" Ben (bir gün kendisine): "Ey Allah'ın resulü! Biz sana ve senin getirdiklerine inandık. Sen bizim hakkımızda korkuyor musun?" dedim. Bana şöyle cevap verdi: "Evet! Kalpler, Rahman'ın iki parmağı arasındadır. Onları istediği gibi çevirir."

s.a.v.
Kaynak: Tirmizi, Kader 7, (2141)

2 Şubat 2010 Salı

Cennet bahçesi

Allah Resülü(s.a.v.): Cennet bahçesine uğradığınızda kendinizi besleyiniz, buyurdu.
Sahabiler: Ya Resulallah, Cennet bahçeleri nerededir? diye sordular.
Peygamberimiz: Allah�ın anıldığı, zikir mescidleridir, buyurdu.(Tirmizi).
İbn-i Abbas�ın rivayetinde:İlim meclisleridir, buyurdu.(Taberani).
Ebu Hureyre�nin rivayetinde: Mescidlerdir, buyurdu.
Sahabiler: Beslenmek nedir? diye sordular.
Resulüllah: Subhanallah, Elhamdülillah ve Allahu Ekber (demek)dir buyurdu.

s.a.v.
Hadis-i Şerif
(Taberani)(Tirmizi)

müstağni

Misvak ağacının kabuğu ile de olsa, karnınızı doyurabilecekseniz, insanlardan bir şey istemeyin,müstağni (ihtiyacı yokmuş gibi) davranın.


s.a.v.
Hadis-i Şerif
(Taberani)

Ravi: Ebu Saidi'l-Hudri(r.a)
Ensar (ra)'dan bazı kimseler, Resulullah (sav)'dan bir şeyler talep ettiler. Aleyhissalatu vesselam da istediklerini verdi. Sonra tekrar istediler, o yine istediklerini verdi. Sonra yine istediler, o isteklerini yine verdi. Yanında mevcut olan şey bitmişti; şöyle buyurdular: "Yanımda bir mal olsa, bunu sizden ayrı olarak (kendim için) biriktirecek değilim. Kim iffetli davranır (istemezse), Allah onu iffetli kılar.Kim istiğna gösterirse Allah da onu gani kılar. Kim sabırlı davranırsa Allah ona sabır verir. Hiç kimseye sabırdan daha hayırlı ve daha geniş bir ihsanda bulunulmamıştır." [Rezin rahimehullah şu ziyadede bulunmuştur: "İslam'a girip, yeterli miktarla rızıklandırılan ve verdiği bu miktara Allah'ın kanaat etmeyi nasip ettiği kimse kurtuluşa ermiştir."]


Kaynak: Buhari, Zekat 50, Rikak 20; Müslim, Zekat 124, (1053); Muvatta, Sadaka 7, (2, 997); Ebu Davud, Zekat

Allah bu dini zatı için seçmiştir

Allah bu dini zatı için özel olarak seçmiştir. Dininize ancak cömertlik ve güzel ahlak yakışır. Dikkat edin! Dindarlığınızı bu iki nitelikle süsleyin.


s.a.v.
Hadis (Taberani)

1 Şubat 2010 Pazartesi

onun hakkını veresin diye onun durumunu sana göstermiştir

Bir kimsenin muhtaç ve muzdarip olduğunu görürüsen ve sen de onun ihtiyacını ve sıkıntısını giderecek güce sahip isen , o zaman senin malında onun da hakkı olduğunu bilmen gerekir.

Çünkü, Allah onun hakkını veresin diye onun durumunu sana göstermiştir.Eğer o hakkı vermezsen , o zaman sorumlu olursun.

Muhyiddin İbn Arabi (k.s)

şükür yolu

“İman edip şükür yolunu tutarsanız, Allah size niçin azap ey­lesin?”


(en-Nisâ, 4/147)

Allah yoluna canları ile girmiş olanlar

Ey cemaat! Sizi terbiye edecek zatlar lazım. Siz Hakk'a vekâlet etmektesiniz. Bundan haberiniz var mı? Akıllı olunuz. Kalp gözle­rinizi açınız. Bulunduğunuz makamı idrâk ediniz. Her hâliniz ölçülü olsun. Meselâ: Evinde bir topluluk bulunan, önce söze başlamasın; söz edecek olursa çoğu cevap mahiyetinde olsun. Boş şeyleri konuş­maktan çekinsin.

Tevhid ilmini edinmek farz, helâl bulup yemek farz, Allah için yapılan işlere karşılık beklememek farzdır.

İçi dışına uymayan fâsık kişilerle olma. Salih ve düzenli iş eden­lere koş. Karışık bir durumda olursan, sâlih ile nifaklı kişiyi ayırt edemeyecek hâle düşersen Allah'a yalvar. Oturduğun yerden hemen kalk; gece olsa, daha iyi olur. İki rekât namaz kıl, sonra yalvar: “Yâ Rabbi, kulların arasında olan sâlih kişileri bana buldur. Sana varmama delil olanı bana göster. Manevî sofrandan yememe vesile ver. Manevî susuzluğumu, sonsuz denizinden kandıracak zatı bana bildir. O zat gözlerimi, yakınlık nurunla sürmelesin. Taklitçi olmayarak ayan beyan nurunu gördüreni bana haber ver.

Allah yoluna canları ile girmiş olanlar, Allah'ın fazlından yer ve ülfet şarabını içerler. Hakk'ın yakınlığı kapısında hazır dururlar. Yalnız haberle yetinmezler. Çalışır, çabalar, sabırlı olarak sefere çı­kar, her şeyi olduğu gibi görürler. Yaratılmışları geçer, ötelerin öte­sine varırlar. Rab’lerine vasıl oldukları zaman edep, ilim ve hikmet öğrenirler. Çeşitli bilgilere vakıf olurlar. Yerde ve gökte Mevlâ’dan gayri bir şey olmadığını o dem öğrenirler. Veren, vermeyen, hareket ettiren ve sakin bırakan, O'ndan başkası değildir. Takdir eden ve hü­küm veren O'dur. Aziz eden ve zelil bırakan, bir şeyi diğerine sataş­tıran ve uysal kılan yine O'dur. Bu hâle erince o büyükler her şeyi kolay anlarlar. Çünkü kalp gözüyle Hak katında olanları görürler. Dış gözlerini de o yola vermeye çalışırlar. Dünya onların yanında hiç kalır, mülkünü görmezler bile. Ne bir ölçüye vurur, ne de tartmaya kalkarlar.


Pir Abdulkadir Geylani (k.s.)
İlahi Armağan

Musibetleri saklı tutmak

Peygamber (s.a.v) Efendimiz’den şöyle rivayet edilir: “Musibetleri saklı tutmak, Arş hazinelerinden birine sahip ol­mak kadar büyüktür.”

Ey halka dert yanan ve Hakk'ı halka şekva eden, onlara yaptığın hu şekva, sana ne gibi bir fayda sağlar? Onlar sana fayda sağlaya­mazlar. Onlar kendi başlarına kimseye zarar da veremezler. Onlara itimat ederken, Hak kapısına ortak etmiş olursun. Onlar seni Hak kapısından uzak kılar. Hakk'ın gazabına bu yüzden çarpılırsın. Mev­lâ'dan kalbine perde inmesine sebep olurlar.

Ey bilgi iddiasında olan, bütün hâlinle cehaleti aramaktasın.

Dünyanı Rabb’inden gayri kimselerden istemektesin. Sıkıntı içine düştüğün zaman halka koşmakla eline ne girer ki?

Pir Abdulkadir Geylani Hazretleri (k.s.)
İlahi Armağan