13 Nisan 2011 Çarşamba

akl-ı maâş /akl-ı maâd /akl-ı kül

İnsanın vücûdunun oluşumu, hakîkî vücûdun insânî sûrette taayyünü ve o taayyünde a'râzdan ibâret olan elementsel parçacıkların birbirleriyle birleşerek aldığı vaziyetler, akıl dediğimiz fıtrî bir nûr husûle getirmiştir. İnsan bununla dünyevi işlerinde doğruyu yanlıştan ve iyiyi kötüden ayırır. Bunda cins ve mezhep ayrımı olmaksızın insâni fertler ortaktır. Buna 'akl-ı maâş' yani 'geçimlik akıl' derler ki, aklın çocukluk mertebesi derecesindedir. Ve insânî fertlerin farklı akılları oluşu bünyelerinden dolayıdır. Ve bünye ve taayyün farklılıkları da onların şahsi hakîkatleri ve şahsi hakîkatlerinin kabiliyyeti gereğindendir. Ve ilmin ait olduğu mahal akıl olduğundan, onların ilimlerinin dereceleri dahi akıllarına bağlı olarak farklıdır. Nitekim Hak Teâlâ Hazretleri bu farklılığa işâretten buyurur: [وَفَوْقَ كُلِّ ذِي عِلْمٍ عَلِيمٌ]'Ve fevka küllî zî ilmin âlim' yani 'bütün ilim sahiplerinin üstünde daha iyi bilen vardır' (Yûsuf, 12/76)

Şimdi, mâdemki 'akl-ı maâş' yani geçimlik akıl çocukluk mertebesidir; bir çocuk nasıl eğitim ve öğretime muhtâç ise, 'akl-ı maâş' yani geçimlik akıl da öylece eğitim ve öğretime muhtâçtır. Şehâdet âleminde akılların öğretmeni iki türlüdür:

Birisi nebiler (a.s.)'dir ki, bu akılları Hâdî isminin hükümleri çerçevesinde terbiye edip, 'akl-ı maâd' yani ileriyi düşünen akıl mertebesine yükseltirler. Nitekim (S.a.v.) Efendimiz, [بعشت معلما] buyururlar. Akıl bu mertebede keskin bir bakış oluşturup, âhiret işlerinde doğruyu yanlıştan ve iyiyi kötüden ayırır. İnsan bu 'akl-ı maâd' çerçevesinde nebî'nin şeriatına en güzel şekilde tabi olur ve sâlih ameller ile uğraşarak nefsini terbiye edince, artık kâmil olup 'akl-ı kül' çerçevesine dâhil ve halkediliş gâyesine ulaşmış olur. Bu akla ait olan ilim Hak ilmidir. Çünkü ilmi,hakîkat-ı muhammediyye'den ibâret olan akl-ı kül'den alır. Hakîkat-ı muhammediyye mertebesi ise vücûdun vahdet ve ulûhiyyet mertebesidir.

Muhyiddin ibn Arabi (r.a.)