8 Mart 2011 Salı

İlâhî emir, velî kulun her yanını kaplar.

İman sahibi dinin emriyle yer; velî kul, buna ilâhî ve mânevi emri de ekler. Kalbinden gelen yasağı da dinler. Varlığına Hak var­lığı katar. Bir iş için gayret sarf etmez. Hak fiiller onda tecellisini gös­terir. O, bu hâlinde Rabb’i ile olur. İlâhî emir, velî kulun her yanını kaplar. Ayakta duruşu onunla olur. Varlığından soyunan, bir şeyi seçme kudretine sahip değildir. Hâllerin hangisi kula gelse, İslâm dininin esaslarını yapmak zorundadır.

Fena hâline eren Mevlâ tarafından esirgenir. Sonra kudret de­nizine atılır. Kudret denizinin dalgası insanı, bazen gizler, bazen de açığa çıkarır. Bazen sahile atar, bazen de dalgaların ortasında kor. Onların bazısı Ashâb-ı Kehf'e benzer. Hak Teâlâ, Ashâb-ı Kehf için şöyle buyurdu: “Biz onları bazen sağa, bazen de sola çeviririz.” (el-Kehf, 18/18)

Fena hâline eren kimsede akıl hüküm süremez. Onların tedbir ve duygu ile ilgileri yoktur, lütuf evinde otururlar. Ve yakınlık yu­vasına sığınırlar. Hak katına çıkınca iç ve dış gözlerini yumarlar.

Bunları Hak yapar. Onların gözünü dalgalardan saklayan Mev­lâ'dır. Bu sebeple onlar, yalnız Mevlâ'ya bakar, O'ndan işitirler.

Allah'ım, bizi zatınla gayrından yok eyle. Her şeyi seninle bul­dur.

“Dünyada iyilik ver. Âhirette iyilik ver. Bizi ateş azabından ko­ru.” (el-Bakara, 2/201) Âmin!

Mahbubi Subhani Abdulkadir Geylani(r.a.)