2 Aralık 2009 Çarşamba

Tam bilgi, halktan geçen, Hak varlığı ile var olandan alınır.

Ey cahil, elinden defteri at, bana gel. Tek başına dize gel. Bilgi, Hak erenlerinin ağzından alınır, defter köşelerinden değil... Hemen her çeşit bilginin esası, bilgi sahibinin hâlinden alınır, sözünden de­ğil. Tam bilgi, halktan geçen, Hak varlığı ile var olandan alınır.
Asıl önemli iş, kendini yok etmekte, halkı yok görmekte ve Hak varlığı ile vücut bulmaktadır.
O'ndan gayri her şeye karşı yok ol. Sonra O'nda var ol ve O'nunla diril. Hakk'a hizmetçilik eden erlere arkadaş ol. Onlar Hakk'ın kapısından gayri durmazlar. Bütün işleri O’nun emrine uymak ve ya­saklarını yapmamak. Ve O'nun kaderine sığınmak.
Hak yola hizmet edici olanlar, Hakk'ın dilemesi ile halk arasına girer ve fiil tecellisi ile kullarla olurlar. Onlar için kullara dalıp Hak'­la niza çıkarmak usulü yoktur. Az oldu veya çok oldu gibi şeyler için itiraz etmek onlara yakışır şey değildir. Yüksek olmak veya altta kal­mak onlar için önem taşımaz. Bu yüzden, verene çıkış yapmazlar.
Hak yola hizmeti bir yana itip nefsinle olma. Nefsin arzularını tatmin için Hakk'a kulluktan yan çizme.
Velî kullar, halka hizmet buyurunca şahsî arzularını katmazlar. Onlar için halka bir iş yapmak veya yaptırmak, bir rahmet ve şefkat eseridir. Yapılacak bir iş, onlara işaret yolu ile bildirilir de öyle ya­parlar. Hiç bir velî, nefsi için kullardan bir iş talebinde bulunmaz. Onun nefsi itminan derecesini bulmuş, yaramaz inadı ve kötü isteği kalmamıştır; dünyaya meyilli hâli yoktur. Sen nefsini onlarınki gibi sanır, hizmet edersin. Halbuki senin nefsin cahildir, bir şey anla­maz. Hâl böyle iken sen ona uymaktasın ve tasarrufunu onun dile­ğine, kötü arzularına harcamaktasın.
Senin için en uygun iş odur ki; nefsin her uygunsuz arzusunu cevapsız bırakmak gerektiğini bilesin ve onun ses duvarına perde çekesin. Onu elde etmek dilersen böyle yap.
Nefsin sözünü dinlerken ona aklı olmayan bir deli nazarı ile bak. Şehvet, lezzet, atak kelâmlarını işitme. Senin ve nefsin helaki ondan gelen sözü dinlemekte, dediğini yapmakta olduğunu keza bilesin.
Nefis, Allah Teâlâ'ya itaat ederse rızkı bol gelir; elini her attı­ğı yerde rızkını bulur. İsyan eder, zulüm yolunu tutarsa sebepler on­dan yüz çevirir; zahmet verici işler başına çullanır. Bu hâlinde o, dünya ve âhiretin yaramaz metaı hâline gelir.
Bir nefis ki, itaatli ve yeterlik duygusuna sahip olur, onun sahi­bi her yerde sevilir ve elini attığı yerde, yüzünü çevirdiği yönde kıs­metini bulur. Böyle bir nefse sahip olan hâlinden memnun olduğu gibi her şey de ondan razı olur. O zât farzı eda eder. Farz ibâdetleri yaparken gönlü hoştur. Yaptığı ibâdeti özüne bir külfet olarak kabul etmez. Kalbi, masivâdan âri olur. Dünyalık toplamaya koyulmaz.
Dünyanın ne artığını, ne de eksiğini kalpten talep eder; bu bapta cümle duygusu sakindir.
Ey nimete belenen, eline girenleri şükürle karşıla. Aksi hâlde hepsini yitirirsin. Nimet kanatlarını şükürle bağla; yoksa uçar, elin­den gider.
Asıl ölü, dışta diri de olsa, Yaratan namına arzuları yönünden ölebilendir. -“Ölmeden evvel ölünüz” hadîs-i şerifine işaret- İn­sana, dış varlığı ne önem verir? Bir insan ki, hayatını boş şeylere, maddî lezzet, şehvet uğruna harcar, onun hayat tadı nasıl olur? Ha­yatının ne mânası kalır? Asıl diri olması gereken iç âlemi ölüdür. Su­reti yerinde durur, ama neye yarar?
Allah’ım, bizi seninle diri kıl; Zâtından gayri şeylere karşı öldür.

Geylani Hazretleri
(k.s.)